Recep Çınar

Recep Çınar

Ve Kazım abi.. Ve diğer gidenler...

Ve Kazım abi.. Ve diğer gidenler...

Gidiyorlar!

Hem de “Sedirler”den ...

Ölüm...

Ne Dadaş Hasan ne Kazım abi tanıyor...

Ne hasta dinliyor, ne yasta...

Bugünlerde de iştahlı ayrıca...

Herkesi yutmaya devam ediyor...

Mekan, yer, şehir, ülke farketmiyor onun için...

xxx

Kimi 80'i devirmiş, kimi 80'e merdiven dayamış...

Kimisi 80'lerin altında, kimisi altmışların biraz üstünde...

Bir selam vermeden...

Bir selam almadan...

Hal hatır da sormadan...

Bir bir çekip gidiyorlar...

Sadece gitmiyorlar...

Giderlerken bir ömrü de beraberlerinde götürüyorlar...

Acıları, kederleri, üzüntüleri, sevinçleri, bayramları, seyranları, yaşama dair ne varsa, hepsini götürüyorlar, bu kubbede kalan bir hoş seda bırakarak...

Ortak noktaları Sedirler...

Hemşehrilik...

Memleket dayanışması...

Dara düşenin, zorda kalanın yanında olma sorumluluğu...

Dostluğa, hısımlığa, komşuluğa dair ne varsa işte...

Bünyelerinde barındırdıkları tek zenginlikleriyle...

xxx

Hasan Göleli...

Hüsamettin abinin, İsmet abinin, Sebahattin abinin, benim ilkokuldan sınıf arkadaşım Hüseyin Göleli ile zaman zaman traşa gittiğim berber Orhan Göleli'nin babası, Sedirler'in “Dadaş Hasan” lakabıyla anılan Hasan Göleli'si...

Sanırım 80'in biraz üzerindeydi...

Güzel insandı, sevilen ve saygı gören...

Ve hakettiği sevgi seliyle de Hakk-a yürüdü...

Allah'ın rahmeti üzerine olsun.

xxx

Püllümlerin Yaşar...

Kendisini “Eski Tellal Pazarı”ndan bilirim...

Sırtında halı, omuzunda heybe, Mevlana caddesindeki halıcılara gelir, evinin rızkını çıkarmaya çalışırdı...

O da Sedirler'in fiyakalı ve makara yapmayı seven abilerindendi...

Bir ömürü halıları sırtladığı gibi sırtladı ve gitti...

Daha da dönmeyecek...

Allah ona da rahmet etsin.

xxx

Sakızların Kemal...

Deli dolu adam...

Kimseye eyvallahı olmayan, burnunun dikine giden, lafını sözünü esirgemeyen adam...

Çocukluğumuzun “Türbe önü” olarak bilinen, ama daha çok kavgalarıyla gürültüleriyle ve “Teksas” diye namlanan günümüzün Mevlana alanı...

Ve Türbe önünün ele avuca sığmazı Sakızların Kemal...

Faytoncu ve at arabacı esnafı ile Sedirler'in bıçkın, ama gözü pek gençlerinin toplandığı, oyun oynadığı kahvenin sahibiydi Sakızların Kemal...

Çocukluk arkadaşım Hakkı'nın amcası, Kore Gazisi Veli amcanın kardeşi Kemal Solakgil...

Namıdiğer Sakızların Kemal...

O da gitmiş...

Hazan yaprakları gibi düşmüş toprağa...

Allah ona da rahmet eylesin.

xxx

Balıkçı Necati...

Sedirler'in “Komser Neco” namıyla anılan, güzel giyinen, güzel abilerinden Necati Kale'nin kayınbiraderi balıkçı Necati...

O da erken “Terk-i Diyar” edenlerden...

Tanıdığım ve bildiğim kadarıyla, kimsenin etlisinde sütlüsünde olmayan, rızkı için mücadele eden bir abimizdi...

Dualarımız ona.

xxx

120.20141119165815.jpg

Ve Kazım abi...

Benim “Kahraman”ım...

Gazetedeki, televizyondaki ve çevremdeki arkadaşlarımın Kazım amcası, Kazım dayısı...

Bu yazının yazılış sebebi...

Doğumumdan bugünüme kadar, hayatımın bir yanında olan ve haftanın 3 günü mutlaka görüştüğüm, iki satır da olsa “sohbet” ettiğim, Sedirler'de ne olmuş ne bitmiş, kim kavga etmiş, kim hapse düşmüş, kim hastalanmış, kim evlenmiş, kim vefat etmiş, bütün haberleri Kazım abiden alırdım...

Mekanları Cennet olsun, “Binali Dede”min kızkardeşi “Binnaz Hala”nın sülaleye bir hediyesi, bir emaneti olan Kazım abi...

Koskoca sülale...

Bir Kazım abiyi...

Neyse...

xxx

Bir anı...

Yıl 1977...

Ankara'da Türkiye Boks Şampiyonası var...

Yeni Meram Gazetesi'nde, 17 yaşında genç bir spor muhabiriyim...

Futbolu seviyorum, “Sedirler”lilerden dolayı da boksu...

Patrona, yani Mustafa Bahçıvan amcaya, “ben bu boks maçlarına gideceğim” dedikçe, bana “gidersen bir daha gazeteye gelme” diyor...

Rahmetli dedem bir halı vermişti bize...

Kazım abiyle bindik bu halıya, biz halıyı, halı da bizi uçurdu ve kendimizi Ankara'da bulduk...

Siz anladınız ne demek istediğimi!

Ben 17, Kazım abi de 25-26'sında...

O zamanlar boksa ilgi büyük ve Türkiye şampiyonalarına 500'ün üzerinde sporcu katılıyor...

Arhavili Hamdi Yıldırım'ın, Konyalı Hamdi Yiğit, Erzurumlu Selami Karakelle'nin, yine bir Erzurumlu olan Nazif Kuran, İstanbul İbrahim Topçu'nun, Ankaralı Köksal Özoğluöz efsanelerini sonlandırdığı dönemler...

Spor salonlarının kapılarında izdihamlar yaşanıyor...

Siz bakmayın şimdi boksa kimsenin ilgi göstermediğine...

O zamanlar futbol kadar değerliydi...

Yanlış adamlar geldiler ve boksu bitirdiler Türkiye'de...

Nitekim, Boks Federasyonu'nun 2012 seçimleri iptal edildi ve bugün mahkeme kapılarında...

Benim de içinde bulunduğum ve profesyonel boksta Türkiye'ye ilk Avrupa şampiyonluğunu kazandıran Cemal Kamacı'nın da bize abilik yapacağı liste kaybetmişti...

Eyüp Gözgeç” diye bir adam Türk boksunun altına dinamiti koydu ve patlattı...

Olimpiyatlara 2 yıl kaldı, Türk boksunda zerre kadar bir kıpırdama yok...

Bursalı arkadaşım, eski milli boksörlerden Federasyon Başkanlığına aday Fuat Alpaslan çabalayıp duruyor...

Boksu kurtarırmıyız” diye...

xxx

Neyse...

İçimizdeki bu boks sevdası ile vurduk kendimizi yollara...

Anlayacağınız Kazım abiyle postu Ankara'ya serdik...

Sabah otelden çıkıyor salano, salondan çıkıyor otele gidiyoruz...

Ankara'daki bir haftamız, salon ve otel arasında geçti...

Hasan Oğuz, finalde Ankaralı Ömer Kesimali yendi ve Türkiye şampiyonu oldu...

Madalyasını da Filiz Akın taktı...

Ve müsabakalar tamamlandı, biz Konya'ya geldik...

Cebimizde de hala “uçan halı”dan kalan kırıntılar var...

Kırıntıları da hallettikten sonra Kazım abi “Buğday pazarına”, ben “Yeni Meram”a işimin başına...

Belki de Kazım abi ilk ve son defa böyle bir keyif yapmıştı...

Kimbilir...

Onunla yaşadığımız anılardan sadece birisi...

Ve Kazım abi gitti...

Nefes alıp verdiğim sürece, ne yüreğimdeki Kazım abi sevgisini, ne de telefonumdaki Kazo Dayı ismini, Allah'tan başka hiçbir canlı silemeyecek...

Hoş, silemezler zaten...

Güçleri yetmez...

Ellerime kelepçe, ayaklarıma pranga vurabilirler, ama yüreğimdeki Kazım abi sevgisine asla...

xxx

Eveleyip geveliyorum işte...

Aslolan şu; yaşamı çilelerle geçmiş bir adamı kaybettik...

Hem de zamansız...

Dadaş Hasan, Sakızın Kemal, Püllümlerin Yaşar, Balıkçı Necati ve Kazım abi...

Bir yarımızı alarak, bir yarılarını bırakarak, hem bedenimizde hem ruhumuzda derin izler bırakarak...

Ve arkalarına bakmadan...

Ve de aceleleri varmışcasına...

Gittiler...

Ne diyebilirim ki, “Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun” demekten başka.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi