Var (git) ölüm...!
(Erol Togay'ın anısına...)
Şiir üstadı Ümit Yaşar Oğuzcan dizelerinde bakın ölümü nasıl resmediyor…
***
Bitmişse
Kızıllığını avuç-avuç içtiğimiz sefalar
Öğleler, ikindiler çoktan geçmişse
Bir akşamüstü garipliği
Sarmışsa her yeri
Güneş devrilmiş
Renkler solmuş
Sesler kesilmişse
Son kuşlar da geçip gitmişlerse ufuktan
Ve çiçekler
Bükmüşse boyunlarını dalgın-dalgın
Bil ki ölüm saati gelmiştir
***
Dostumuz M.Ali Köseoğlu ise ölüm mevzunda, gönül titreten mısraları peş-peşe diziveriyor…
Yaşam ve ölüm aynı
Koparamadığın çiçek denli
Ürkek yaşadığım günah
Yaşamadığım sevap
İyiki açık kapısı tövbenin
Gözleri ela bir dilber değil ki ölüm…
***
Çok sevgili dostumuz, Ağabeyimiz, büyüğümüz Erol Toğay dün ani bir kalp krizi neticesi ebediyette sırlandı…
***
Zor bir hayat yaşadı…
***
Ölmeden önce kafasına en çok taktığı cümle de sanırım vefaydı…
***
30 yıldır her gördüğümde, göz kapaklarını kısarak muhteşem bir gülüş ortaya koyan o mavi gözler dün yalan dünyaya kapanıverdi…
***
Sevdiğini sırlarken Âlemi Berzaha zordur ölümü yazmak…
***
Farklı bir matematiği vardır ve acımasız bir kimyası ölümün…
***
Yaşayanlarla her kesiştiği yerde aynı soruyu sorar, ama hep farklı sonucu verir ölüm…
***
Soğuğun yaktığı gibi yakar yaşayanın özlemini…
***
Yazılacak çok şey var Erol Toğay’a… Eminim sağlığında sorsan böyle bir sonuç karşısında, kendisi ile ilgili çok daha uzun yazmamı da isterdi…
***
Çok zor yaşadı, çok kolay ölüverdi…
***
Ellezîne izâ esâbethum musibetin, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn...
***
Onlar ki, kendilerine bir musibet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O'na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O'na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.. (BAKARA-156)