Recep Çınar

Recep Çınar

Hani Kanada'ya gidecektin?

Hani Kanada'ya gidecektin?

Orhan abiyi 15 gün önce gönderdik...

Hazırlıklıydık...

Bekliyorduk...

Aslında hiç hoş değil bir dostu göndermek için dakikaları, saatleri, günleri saymak...

Gitse de işimize gücümüze baksak” gibi bir durum sözkonusu...

Allah şahit olsun ki, hiç öyle bir şey düşünmedik, Orhan abinin gerçek dostları olan bizler...

Bir saniye daha fazla yaşatabilirmiyizin çabasını gösterdik...

Gitsin” diyen sahte, iyi gün dostlarına inat...

Ama takdiri ilahi...

Ne bir dakika geç, ne bir dakika erken...

Vakti saati gelen, selamsız sabahsız geldiği toprağa geri dönüyor...

Önemli olan “Baki kalan bu kubbede bir hoş sada” bırakmak...

Erol mutlaka güzelliklerle anılacak bir kardeşimizdi...

Baba Veysel'in Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın. Düğün olur bayram gelir, Dostlar beni hatırlasın. Can kafeste durmaz uçar, dünya bir han, konan göçer. Ay dolanır yıllar geçer, dostlar beni hatırlasın. Can bedenden ayrılacak, tütmez baca yanmaz ocak. Selam olsun kucak kucak, dostlar beni hatırlasın. Açar solar türlü çiçek, kimler gülmüş kim gülecek. Murat yalan ölüm gerçek. Dostlar beni hatırlasın” dediği gibi, yola çıktığı, yolda karşılaştığı, dahası dostları Erol'u güzellikleriyle hatırlayacak...

Hem Orhan abi, hem de Erol, “dünya” denilen hanın bir kapısından girdiler, diğer kapısından çıkıp gittiler...

Her ölüm erken ölüm” derler ya, gerçekten de erken gittiler...

Hem Orhan abi, hem de Erol...

Bizim mahallenin sarı saçlı, yeşil gözlü yakışıklısının gideceğini biliyorduk, bilmesine de, bize yanlış adres vermiş...

Kısa bir süre önce karşılaşmıştık ve gülerek Kanada'ya gideceğini söylemişti hıyar ağası...

Mümkün olsa sorardım kendisine, “Bizi neden kandırdın” diye...

Soru bile sormamıza fırsat vermedi...

Sağ gösterdi, sol vurdu...

Ve Aklımızın ucundan geçirmediğimiz bir yere gitti...

Acelen neydi ki, yetişmek için menzile?

Gitmesi gereken o kadar “trışka”dan adam varken...

Sahi acelen neydi sarı saçlı, yeşil gözlü, mahallenin yakışıklısı?

***

Erol'la yollarımız Yeni Meram'da kesişti...

77 ya da 78'li yıllarda...

Konya tarihinin gelmiş geçmiş, en birinci, en delikanlı, en adam, en gazetecisinin yanında çıraklık etti Erol...

Mehmet Gazel gibi bir ustanın yanında yetişti, pişti...

Gazel'in canavarlarının en haslarından birisi oldu...

Fikret Özkan, Hasan Korucu Erol Togay, İbrahim Okumamış ve Ali Akgül...

Yeni Meram'ın, dolayısıyla da Hürriyet'in, yani Mehmet Gazel abinin takımının as oyuncularıydı bu isimler...

Hepsi ayrı ayrı özelliklelere sahip olan genç muhabirlerdi...

Çatı çökünce dikiş tutmadılar...

Fikret Özkan Ankara'ya, Hasan Korucu Merhaba'ya, Erol Tokay devlete, İbrahim Okumamış Antalya'ya attı kapağı...

Rahmetli Ali Akgül, Gazel abisinden sonra içine sinmese de, sevmese de adamın biriyle çalışmak zorunda kaldı Hürriyet'te...

Dahası mecburiyetten çalıştı, o da diğer çalışanlar gibi...

Emekli oldu...

Sonra mı?

O da erken gitti Erol gibi, Hasan abi gibi...

Ve gidiyorlar...

Giderlerken de, bir yanlarını bırakıp, bir yanlarımızı da alıp götürüyorlar...

Sanki aceleleri varmış gibi...

Bazı ölümler vardır, selamsız sabahsız gelirler, geride kalanları acıtır, incitir, yaralar, kahreder...

Böyle ölümler koyuyor adama...

Kanada'ya gideceğini sanıyorduk, o ebediyete gitti..

Yukarıda da belirttiğim gibi, takdiri ilahi...

Yazı bozulmuyor...

Buraya kadarmış...

Allah'ın rahmeti üzerine olsun, sarı saçlı, yeşil gözlü, mahallenin yakışıklı çocuğu...

İnşallah ahiretinde yakışıklı olur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi