Umut ve ümit
Sevgili okurlar hayâtın içinden hayâta bakmak gerekiyor. Umut ve ümit duygusu hayâtı yaşarken bize en çok lâzım olan hasletlerdir. Umutsuzluk ve ümitsizlik insana kötümserlik, karamsarlık aşılar. Her ne kadar onulmaz sıkıntılarımız olsa da, unutmayalım ki mutlaka bir çözümü vardır. ‘Artık hiç umudum kalmadı, hiçbir şeyi düzeltemiyorum’ demek doğru bir bakış açısı değildir. Kişiler içinde yaşadıkları hayâtı, dünyâya ve olaylara bakış açılarındaki müspetlik veya menfîliğe göre değerlendiriyorlar. İşte tam bu noktada hep anlatılan şu hâdiseyi gözlerinizin önüne serdetmek istiyorum efendim. Sizlere bugünkü yazımda,“dört mum” hikâyesini anlatacağım:
Bir mekanda dört mum ağır ağır yanıyorlar ve bu arada da dertleşiyorlardı. Birinci mum: “Ben ‘Barış’ı simgeliyorum demiş ve başlamış konuşmaya; ‘Ben barışı temsil ediyorum ancak maalesef dünya âdeta bir savaş alanına dönmüş durumda. Güçlüler gözlerine kestirdikleri güçsüzleri düşüncesizce ezip geçiyorlar. Kendi çıkarları uğruna pek çok mağdur ve mazlumun haklarını çiğniyorlar, yurtlarından-yuvalarından ediyorlar. Dünyâda hep acımasızların çarkı dönüyor. Gâliba benim misyonum tamamlandı, kimse ‘barış’ı önemsemiyor” diyerek bu içli serzenişten sonra alevi âniden söndü.
İkinci mum; ışığını hafifçe dalgalandırarak sözü aldı ve şöyle söylendi: “Barış mumu haksız değil ayni husus benim için de söz konusu. Ben ‘inanç mumu’yum yâni insanın en önemli olması gereken yanıyım. Ama insanların çoğu bugün inançtan çok maddiyata, paraya, makam ve mevkiye ehemmiyet veriyor. Her şeyin maddeyle ölçülmesi ne yazık ki mâneviyâtı zayıflattı. Heva ve heveslerinin kölesi hâline gelen insanlar inanç değerleriyle hayâta tutunduklarını çabucak unutuverdiler. Üç kuruş etmez menfaatler için insanlar birbirlerini hiçe sayıyorlar, insanın tavuk kadar değeri yok. Oysa inanç değerleriyle hayat daha doğru değerlendirilir. Bu hazin durumlara daha fazla dayanamayacağım artık ben de sönüyorum” dedi ve ardından hemen sönüverdi.
Üçüncü mum da üzgün bir sesle; “Ben ‘sevgi mumu’yum diyerek başladı konuşmasına: Doğrusu yanık kalmak için çok gayret sarf ettim ama oluyor, gücüm tükendi. İnsanlar beni unuttular dahası bir kenara attılar, önemsemiyorlar. İnsanlar parayı-pulu sevdikleri kadar beni sevmiyorlar hatta en yakınlarını bile sevmiyorlar, pek çok şeyi maddi ölçülerle değerlendiriyorlar. Aşkı, sevgiyi bitirdiler, öldürdüler. Aşkın ve sevginin yaşamadığı bir dünyâda ben yaşayamam” deyip o da söndü.
Bu arada mumların söndüğü mekâna bir çocuk girdi. Sönmüş mumlara; ‘Neden yanmıyorsunuz?’ diye sordu ama cevap alamadı. Dördüncü muma; ‘Bunların söndüğü yerde sen nasıl yanıyorsun?’ deyince, dördüncü mum; “Çünkü ben ‘umut mumu’yum’ dedi. Umut mumu hiç sönmez.” Çocuk sıcacık gülümsedi. Devam etti ‘umut mumu’; “Benim umut alevimle diğer mumların hepsini yakabiliriz böylece hepsi eski hallerini devam ettirebilirler.” Ve kısa bir süre sonra diğer mumlar tekrar alevlerini yandırdılar.
Şimdi kıssadan hisse efendim, bize ne düşüyor ona bakalım;
“HER ŞEYİNİZİ KAYBEDEBİLİRSİNİZ AMA UMUDUNUZU KAYBETMEZSENİZ HAYÂTA YENİDEN ÜMİTLE BAKABİLİRSİNİZ.
Hz. Âdem ve Hz. Havva annemiz, yasak meyveyi yedikleri için cennetten çıkarıldılar ama dünyâya umutla yeniden tutundular.
Hz. İbrâhim, umutla Nemrud’un ateşine direndi, imânıyla hakkı kazandı ve diğer insanlara ışık oldu.
Hz. Yusuf, öz kardeşleri tarafından kuyuya atıldığında orada bile umudunu hiç kaybetmedi sonrasında Mısır’a sultan oldu.
Hz. Yunus, balığın karnında umuda sarıldı, dua etti, affedildi, kurtuldu.
Hz. Musa; imânı ve umuduyla Firavun’a gâlip geldi.
Hz. Peygamber aleyhisselam, Rabb’ine olan sonsuz teslimiyeti, güveni ve umûduyla Ebû Cehillere rağmen zorlu ve kutlu bir davâyı kazandı.
Bizlere umutla çok şey bahşeden o kutlu Nebîlere selam olsun…
Bu yazımızdan ibretle, her türlü zorluk karşısında umutla vâr olmasını bilenlerin sayıları çoğalsın inşaALLAH.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.