Toplum Mühendisliği mi, Belediye Başkanlığı mı?
Belediye Başkanları görevlerini yaptıkları süre içinde kanun ve yönetmeliklere uymakla nasıl mükellef iseler, insanlığın yaradılışından buyana yaşanan gelişmeler doğrultusunda ortaya konulduğu üzere ve geçmiş tecrübelerin gösterdiği şekilde bireysel düşünceye göre daha sağlıklı bir yöntem olan kolektif düşünceyi yani kendi siyasi jargonlarında ifade edildiği tabirle ortak aklı uygulamaya koymakla da mükelleftirler.
Çünkü bir belediye başkanı ne kadar parlak bir fikre ve ne kadar karizmatik bir kimliğe sahip olursa olsun kendisini, nihayetinde birey olması hasebiyle çoğu zaman yanlış düşünce ve yanlış karar alma tuzağına düşmekten koruyamamaktadır.
Hatta bu belediye başkanları şimdiye kadar kendilerince en önemli işleri yapmış en parlak zekâlı insanlar dahi olsalar, göreve geldikleri tarihten bir süre sonra şehir için ileride telafisi imkânsız hale gelebilecek tarihi bir yanlışlığa imza atabildikleri de görülmektedir.
Bu manada belediye başkanlarının şehir için yaptıkları en temel ve en büyük yanlışlık kentsel dönüşüm kisvesi altında yaptıkları mevzi imar değişiklikleridir.
Belediye sınırları içerisindeki bir kısım alanlarda şehrin bütünü ile mütenasip olmayan bir şekilde ve nazım imar planlarına adeta muhalefet edercesine imar rantı elde edip, kısa günün karı ile emsalleri arasında öne çıkma isteği ve siyasal gelecek endişesi ile yapılan sözde kentsel dönüşüm çalışmaları sonucunda imar değişikliği ile bölgeye sadece birkaç bina daha yapılmamakta, aksine koskoca bir şehrin kültürü değiştirilmektedir.
Belediyelerce yapılan mevzi imar değişikliklerinin gelecekte bu şehrin hayrına olmayacağı, hatta bölgesel gelişmişlik farklarını daha da artıracağı başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere, bu şehrin geleceğinden endişe duyan herkesçe ifade edilmiştir ve edilmektedir.
Bütün bu karşı çıkmalara rağmen belediye başkanlarının bu güne kadarki kentsel dönüşüm adı altında yaptıkları uygulamalarına bakıldığında, genel olarak zaman zaman basın huzurunda ya da hemşeri sohbetlerinde bahsettikleri demokrasi, hukuk ve ortak akıl kavramları sadece konuşma metinlerinde birer süs olarak kalmaktadır.
Belediye başkanlarının şehrin imarı ile oynama hırsları bu hızla devam ettiği takdir de, yaklaşan yerel seçimlerin getireceği stres de göz önüne alınarak bakıldığında, iş kentsel dönüşümden sanki bölgesel dönüşüme geçecek gibi gözükmektedir.
Şehrin kültürünü etkileyecek ölçülerde yapılmaya çalışılan imar değişiklikleri gündeme geldiğinde ise, ister istemez belediyelerin yetki ve sorumlulukları ile hemşerilerin iyi niyetle verdikleri oyların geçen zaman içinde kendi aleyhlerinde bir takım sonuçlar doğurması sorgulanır hale gelecek ve hal böyle olunca da ise ortaya bir büyük kamu yönetimi sorunu çıkacak demektir.
Avukatın avukatlık, üniversite hocasının üniversite hocalığı, öğretmenin öğretmenlik, doktorun doktorluk, subayın askerlik, hocanın din adamlığı, üniversite öğrencisinin öğrencilik, yapmasının bir şehir ve bir ülke için ne kadar hayırlı sonuçlar doğuracağı tartışmasızdır.
Aksi durumda bilgili bilgisiz, tecrübeli tecrübesiz herkesin kendine ait yöntemlerle siyaset etmeye ve şehrin geleceğine ipotek koyacak davranışlar sergilemeye kalktığı bir şehrin veya ülkenin maalesef iflah olmayacağı da tarihen sabittir.
Belediye başkanları en azından bundan sonra ilkesel düşünmenin ve ilkeli hareket etmenin gereğini ortaya koyarak, seçim döneminde basın ve sivil toplum kuruluşları huzurunda söyledikleri sözleri ve verdikleri vaatleri hatırlamalı, şehrin gelecek on yıllarını ipotek altına alacak imar değişiklikleri konusunda bu güne kadar yapmadıkları istişareleri yapmalı hatta sürekli işleyen bir istişare mekanizmasını hayata geçirmelidirler.
Sözün burasında belediye başkanlarına bir kez daha hatırlatmak gerekirse, belediye başkanları kayıt dışı bir siyasi aktör değildirler ve kayıt dışı siyasi aktör gibi davranmamalıdırlar ve bu nedenle de yapmaları gereken tek iş insan merkezli değil ilke merkezli siyaset yaparak herkes için objektif ve şeffaf kurallar uygulayan bir belediye başkanlığıdır.
Çünkü bir belediye başkanı ne kadar parlak bir fikre ve ne kadar karizmatik bir kimliğe sahip olursa olsun kendisini, nihayetinde birey olması hasebiyle çoğu zaman yanlış düşünce ve yanlış karar alma tuzağına düşmekten koruyamamaktadır.
Hatta bu belediye başkanları şimdiye kadar kendilerince en önemli işleri yapmış en parlak zekâlı insanlar dahi olsalar, göreve geldikleri tarihten bir süre sonra şehir için ileride telafisi imkânsız hale gelebilecek tarihi bir yanlışlığa imza atabildikleri de görülmektedir.
Bu manada belediye başkanlarının şehir için yaptıkları en temel ve en büyük yanlışlık kentsel dönüşüm kisvesi altında yaptıkları mevzi imar değişiklikleridir.
Belediye sınırları içerisindeki bir kısım alanlarda şehrin bütünü ile mütenasip olmayan bir şekilde ve nazım imar planlarına adeta muhalefet edercesine imar rantı elde edip, kısa günün karı ile emsalleri arasında öne çıkma isteği ve siyasal gelecek endişesi ile yapılan sözde kentsel dönüşüm çalışmaları sonucunda imar değişikliği ile bölgeye sadece birkaç bina daha yapılmamakta, aksine koskoca bir şehrin kültürü değiştirilmektedir.
Belediyelerce yapılan mevzi imar değişikliklerinin gelecekte bu şehrin hayrına olmayacağı, hatta bölgesel gelişmişlik farklarını daha da artıracağı başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere, bu şehrin geleceğinden endişe duyan herkesçe ifade edilmiştir ve edilmektedir.
Bütün bu karşı çıkmalara rağmen belediye başkanlarının bu güne kadarki kentsel dönüşüm adı altında yaptıkları uygulamalarına bakıldığında, genel olarak zaman zaman basın huzurunda ya da hemşeri sohbetlerinde bahsettikleri demokrasi, hukuk ve ortak akıl kavramları sadece konuşma metinlerinde birer süs olarak kalmaktadır.
Belediye başkanlarının şehrin imarı ile oynama hırsları bu hızla devam ettiği takdir de, yaklaşan yerel seçimlerin getireceği stres de göz önüne alınarak bakıldığında, iş kentsel dönüşümden sanki bölgesel dönüşüme geçecek gibi gözükmektedir.
Şehrin kültürünü etkileyecek ölçülerde yapılmaya çalışılan imar değişiklikleri gündeme geldiğinde ise, ister istemez belediyelerin yetki ve sorumlulukları ile hemşerilerin iyi niyetle verdikleri oyların geçen zaman içinde kendi aleyhlerinde bir takım sonuçlar doğurması sorgulanır hale gelecek ve hal böyle olunca da ise ortaya bir büyük kamu yönetimi sorunu çıkacak demektir.
Avukatın avukatlık, üniversite hocasının üniversite hocalığı, öğretmenin öğretmenlik, doktorun doktorluk, subayın askerlik, hocanın din adamlığı, üniversite öğrencisinin öğrencilik, yapmasının bir şehir ve bir ülke için ne kadar hayırlı sonuçlar doğuracağı tartışmasızdır.
Aksi durumda bilgili bilgisiz, tecrübeli tecrübesiz herkesin kendine ait yöntemlerle siyaset etmeye ve şehrin geleceğine ipotek koyacak davranışlar sergilemeye kalktığı bir şehrin veya ülkenin maalesef iflah olmayacağı da tarihen sabittir.
Belediye başkanları en azından bundan sonra ilkesel düşünmenin ve ilkeli hareket etmenin gereğini ortaya koyarak, seçim döneminde basın ve sivil toplum kuruluşları huzurunda söyledikleri sözleri ve verdikleri vaatleri hatırlamalı, şehrin gelecek on yıllarını ipotek altına alacak imar değişiklikleri konusunda bu güne kadar yapmadıkları istişareleri yapmalı hatta sürekli işleyen bir istişare mekanizmasını hayata geçirmelidirler.
Sözün burasında belediye başkanlarına bir kez daha hatırlatmak gerekirse, belediye başkanları kayıt dışı bir siyasi aktör değildirler ve kayıt dışı siyasi aktör gibi davranmamalıdırlar ve bu nedenle de yapmaları gereken tek iş insan merkezli değil ilke merkezli siyaset yaparak herkes için objektif ve şeffaf kurallar uygulayan bir belediye başkanlığıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.