Rahmetiyle sulandığımız mübârek üç aylarda imânın, İslâm’ın, ibâdetlerin ayrı bir lezzeti vardır. Bunu Müslüman olarak hissetmeliyiz. Eğer bu idrakte değilsek bizde bir problem var demektir. Bundan imânımızın ve ihlâsımız alarm verdiği anlamı çıkar. Bu tespiti yapmak ve yapabilmek de ayrı bir husus tabiki.
Öyle bir dünyâda öyle bir hızla yaşıyoruz ki, imânımızın ve Müslümanlığımızın değerini idrak etmek durumundayız. Ama bırakın idrâkı ‘uydum kalabalığa’ misâli yediğimizin, içtiğimizin dahi farkında değiliz. Bâzen birileriyle bir şeyler konuşuruz, uzun zamandır görmediğimiz kişilerle görüşürüz de bunların bilincinde olmayız.
Şurası bir gerçek ki, insanlar yaşadıkları hayâtın lezzetini idrâk etmeden sanki tesâdüfi yaşıyorlar. Halbuki hayat idrak ederek yaşansa; nefes almak, yürümek, yemek yiyebilmek, içecek temiz su bulabilmek, sevebilmek birer lezzettir. Yine ana babaya sâhip olmak, evlenmek, çoluk çocuğun varlığı ayrı ayrı nimetlerdir, kıymet bilene… Hele imanlı olmak, seve seve yapılan ibâdetler, isteyerek işlenen hayır hasenatlar dînin güzelliklerini pratik hayâta yansıtabilmek bunlar ne büyük hazlardır!
Hayâtın çıkmaz sokaklarından iman sokağına girebilmek, problem ve sıkıntıları imânın ışığında çözebilmek, yaşamın karanlıklarından imânın aydınlığına çıkabilmek bunlar hakikaten çok büyük kazanımdır. Üzüntüleri, huzursuzluk ve bunaltıları imânın nurlu ve huzurlu ahenginde gidermek müminler için ne büyük saadet! Hayâtın çirkinliklerinin güzelliklere ve iyiliklere dönmesi ancak iman ile mümkündür. İçinde bulunduğumuz mübârek aylar Müslümanlar için bu değişmeyen gerçeğin ayrı bir idrâkı olmalıdır.
İmânın, İslâm’ın, ibâdetlerin kıymetini şu kutsi aylarda bu sene bir başka yaşasak. Bu sene tüm yaşayacaklarımızı üç aylarda ayrı bir farkındalık bilinciyle idrak etsek… İçimize apayrı bir rahmet aksa, rûhumuz sevince uyansa… “ Kim Allâh’a imân ederse, (Allah) onun kalbine hidâyet verir, ferahlık ve huzur verir. Allah her şeyi bilendir.” (Tegâbun, 11) buyuruyor yüce Yaradan.
Kötülüklerin, çirkinliklerin kol gezdiği, her türlü ahlaksızlığın rağbet gördüğü, insanların acımasızca birbirini katlettiği nâmert bir dünyâda yaşayanlar bugün huzûra, güzelliğe, iyiliğe, imâna, İslâm’a her şeyden daha çok ihtiyaçları vardır. O zaman bunu üç ayların mübârek ikliminde, iliklerimize kadar işleyecek bir imanla yaşayabiliriz. Zirâ iman yüreklere, ruhlara, vicdanlara rahmet döken, hayâta bereket yağdıran bir kıymetî ilâhîdir. Sevgili Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam’da; ‘ Allâh’ı Rab, İslâm’ı din, Muhammed aleyhisselâm’ı Rasul kabul eden kimse imânın zevkine erer.’ Buyurmuştur. (Tac, c.1, s.28) Bu zevki yaşamak, dünya içindeki en değerli şeylere değişilemez.
Ancak her şeyin içinin boşaltıldığı şu bozuk dünya zemininde insan kimi zaman elinde olmadan günahlara dalabiliyor. Eğer silkinip, toparlanmaz ise o günahlar kişiyi bataklığa kadar götürebilir. İşte üç aylar müminler için böylesi bir toparlanma, silkinme ve arınma iklimi sunar idrak sâhiplerine. Merhameti sonsuz olan yüce Yaratıcı, benim ayım dediği ‘Recep ayı’ içerisinde yapılacak tevbe ve istiğfarlarla kullarını âdeta bir arınma iklimine dâvet ediyor. Kullarına hiçbir zaman azap etmek istemeyen Allâhu Teâlâ: “ De ki: Ey kendilerinin aleyhine (günahta) haddi aşanlar, Allâh’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah (şirkten tövbe ve imân etmek şartıyla) bütün günahları affeder. Şüphesiz ki O çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir.” (Zümer, 53) “ O (Allah) kullarının tövbesini kabul eden, hareketlerini (tövbe ve istiğfarla) bağışlayan, ne işlerseniz (hakkıyla) bilendir.” (Şûra, 25)
Lütfu, inâyeti, bağışlaması bol olan yüce Rabb’imize karşı işlediğimiz hata, isyan ve günahlarımızdan dolayı samimiyetle, pişmanlık içerisinde şu mübârek ayda hâlisâne tevbeler edelim bir daha ayni günahlara dönmeyeceğimize dâir sözler verelim. Çünkü günahlarına gerçek anlamda tevbe edenler hiç günah işlememiş gibi olurlar. İşte böyle bir arınma ikliminde Recep ayından en kâmil mânâda istifâdeler etmeyi Cenâbı Hak sizlere, bizlere nasip etsin inşaALLAH efendim. Hayırla kalınız.