Temel Hedef Eğitim Olmalı
Haksız yere nice masumları katledenlere, askerlerimize kurşun sıkanlara, polisimize taş atanlara, arabaları kundaklayanlara, son olarak da camilerimizi yakanlara şöyle bir bakıyorsunuz zerre kadar vicdan taşımadıklarını ve bu fiilleri işleyenlerde hiç merhamet duygusunun kalmadığını düşünüyorsunuz. Evet, adam öldürenler, araba ve cami yakanlar, işyerlerine bomba koyarak nice canların ve milli servetin yok olmasına sebep olanlar gerçekten vicdandan, dinden ve imandan nasibi olmayan insanlardır. Vicdan, iman sahibi insanda olur. Veya tersini düşünürsek imanlı insan vicdan taşır. Hakiki iman, insana yanlış bir iş yaptırmaz hele de toplumun huzurunu bozucu kötü fiil işlemesine hiç müsaade etmez. Yapsa insanın içinde bir korku olur. Vicdan taşıyan insan yani imanlı insan bir kötülük yapacağı zaman Allah(c.c)tan korkar. İstemeden bir kötülük yapsa yüce yaratıcıdan af diler, tövbe eder. Bu sebeple insanları kötülüklere ve yanlışlıklara yaklaştırmayan imanın insanlara verilmesi lâzımdır. Bu yapılabilirse her insanın başına bir polis koymanıza gerek olmayacaktır. İnsanın içindeki vicdan polisi kötülüğü yapmaya engel teşkil edecektir. Şurası iyi bilinmeli imanlı insanlardan topluma zarar gelmez. Bilâkis imanlı insanlar o toplumun kalitesini artırır.
İnsanları her konuda eğitmek hükümetlerin, devletlerin kalkınmadan bile önceki hedefleri olmalı. İnsanın eğitimi toplumun kalitesini yükseltir dedik. Eğitim deyince içine bir şekilde dini boyutta giriyor. Dinsiz bir eğitim zaten neticesiz ve bereketsizdir. Uzun süreli ve kalıcı vasfa sahip değildir. Kalıcı bir eğitimde muhakkak dini bir hüviyet vardır ve olmalıdır.
İnsan eğitimine sadece devlet değil her kurum ve kuruluş katkı sağlamalıdır. Meselâ; devletler bünyesinde çeşitli bakanlıklar var. Bunlardan sadece bir tanesini ele alıp o bakanlığa halk eğitimi amaçlı bir program uygulattığımızı düşünelim. Misal olarak Orman Bakanlığı’nı ele alsak ve başlasak neler yapılabilir diye düşünmeye. Orman Bakanlığı kendi bünyesi içinde önce duyarlılıklarını tespit edip halkı hangi konularda bilinçlendirebileceğine dâir karar verir. Sonra kitle iletişim araçlarını, yeni çağdaş teknolojiyi de kullanarak halka yönelik faaliyetlerini icra eder. Örneğin ağaç dikmenin yararları anlatılıp önceden belirlenen alanlarda geniş halk katılımının sağlanmasıyla fidan dikme faaliyetleri icra edilebilir. Ormanların yakılmaması için her türlü önlem ve halkın yapacağı şeyler, ormanlık alanların memleketin havasına ve güzelliğine yapacağı katkılar, köylülerin arazilerini genişletmek maksadıyla ormanlık alanları yakmamaları ve alınması gereken tedbirler gibi temel fikirleri halka verebilmek için bir dizi eğitim faaliyetleri yapması, Orman Bakanlığı’nın kendi bünyesinde halkını bilinçlendirmek adına icra edeceği ne büyük bir katkıdır. Bu faaliyetleri bizzat halka giderek seminerler, konferanslar şeklinde yapabileceği gibi evlere, işyerlerine göndereceği broşürler ve küçük kitapçıklar şeklinde de yapabilir. Bunların yanı sıra çağdaş teknolojiden faydalanarak kendi bakanlığı bünyesinde internet yoluyla kurdukları halkı bilinçlendirici sitelerde çeşitli bilgiler verebilir, konuyla ilgili ilginç verileri ve orman istatistiklerini mailler vasıtasıyla halka ulaştırabilir. Radyo ve televizyonlarda bu konuyla ilgili halkı bilinçlendirici konuşmalar, diziler, yönlendirici değişik programlar düzenlenebilir. Bunlar bizim aklımıza gelenler. Daha neler yapılabilir düşünmek, kafa yormak, bu konuyla ilgili istişare heyetleri oluşturmak gerekiyor.
Bu bahsedilen halkı bilinçlendirici çalışmalarını her bakanlık kendi bünyesinde yapsa devlete ne büyük olumlu katkı sağlamış olur. Bakanlıklar sürdürdükleri rutin çalışmalarının yanına halkını bakanlığı çapında kendi konusuyla ilgili bilinçlendirme çalışmalarını da koymalılar diye düşünüyoruz. Meselâ; Milli Eğitim Bakanlığı (en büyük görev de ona düşüyor), Milli Savunma Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı v.s düşünsenize her biri ayrı ayrı halkını bilinçlendirmeye çalışması ne ideal bir çalışma olur. Yine her Bakanlık halkını temiz ve dürüst bir toplum olmaya taşıyıcı faaliyetleri kendi bünyesinde yapmış olsa düşünsenize huzurlu bir toplum oluşturmaya ne büyük katkı sağlamış olurlar.
Beğenmediğimiz her menfi davranışı düzeltmek adına herkes ben ne yapıyorum veya ne yapmalıyım endişesi taşırsa ancak o toplum bilinçlenir. Her şeyi devletten beklemek, her olumsuz toplum hâdisesinde durmadan birilerini suçlamak toplumu germeye katkı sağlar. Bireyleri, aileleri, sivil toplum kuruluşlarını, resmi kuruluşları, yerel belediyeleri, Diyânet camiasını herkesi ama herkesi halkı temiz ve dürüst bir toplum olma yolunda bilinçlendirmeye katkı sağlamaya davet ediyoruz. Bugüne kadar hep eleştirdik, eleştirdik. Peki, sonuç ne oldu? Artık lütfen eleştirmeyle oyalanmayı bırak, kalk olumsuz gördüğün hâdiseyi yok etmek için bir katkı da sen sağla. Problemleri çözmek için yıkıcı değil yapıcı rol oynamak daha mantıklı değil mi? Yıllardır pek özendiğimiz(!) Avrupa’da ballandıra ballandıra anlatılan şeyler eğitimle yapılıyor, kural koymakla değil. Bir markette paranın üstünü almayı unutan müşteri, uzun uğraşlar sonunda bulunup para üstü verilen Batı’da adamlar o parayı pekala cebine atabilir ama atmıyor. Niye? Bunun yanlış olduğunun eğitimini almışlar. Adamlarda haram helal bilinci de yok. Demek ki eğitimle birçok menfilik önlenebiliyor. Fakat bunlar tabi bir anda olacak şeyler değil. Eğitim bir süreçtir. Zaman ister, çalışmalarda devamlılık ister. Yılmadan azim ve fedakârlıkla meseleleri çözmek isteyen sabırla neticeye ulaşabilir.
Eğer devletler toplumun huzur ve mutluluğunu temin etmek istiyorlarsa halkının sıkıntı ve problemlerini tespit edip o konularda halkını bilinçlendirmeleri şarttır. Bu ihmal edilen hususa acilen el atılmasını kanaatimizce elzem görüyoruz. Son olarak diyoruz ki illa eğitim, illa eğitim.
Hayırla kalın, güzel cumalar diliyorum efendim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.