Tek Adam
07.03.2015 tarihli Vatanı Bölmek mi? yazımı bir okuyucum eleştirmiş, saygı duymakla birlikte bir katkıda bulunmak yerine polemik yapmaktadır. Bizim Cumhuriyet ile bir problemimiz yoktur. Asıl olan devlette devamlılıktır. Bizim tarihimiz Cumhuriyet ile başlamıyor, tarih öncesinden beri devam etmektedir. Birçok devlet kurmuşuz.
Ecdadımız Müslüman olduktan sonra tarih sahnesinde yerini daha da perçinleştirmiş ve İslâm’ın bayraktarlığını üstlenmiştir. Liva-ül Hamd (Hamdsancağı), Asr- Saadet ve Hülefa-i Râşidin Devri’nde, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar Devri’nde dalgalanır. Cumhuriyet’in ilanıyla bu sancak bırakılarak, Batı’nın değerleri benimsenmiştir. Şimdi fetret devri yaşıyoruz. Sıkıntı, Batı’nın gömleğini giymektir. Bunun için Osmanlı kötülenmiştir. Nitekim eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel şöyle demiştir: “Biz rejimi yerleştirebilmek için Osmanlı’yı kötüledik.”
Bu durumda Resmi ideolojiyi benimseyen zihniyet, Osmanlı’yı kötüleyerek bin küsur yıllık medeniyetimizi itibarsızlaştırmak istemiştir. Ecdadımız, Müslüman olmadan önce birçok dini benimsediği için fethettiği yerlerde tutunamamış ve fethettiği coğrafyanın kültürü içinde erimiştir. Buna en güzel örnek Hun İmparatorluğu’dur. Bu imparatorluk, Bizans kültürü içerisinde eridiği için Karadeniz kıyısından çekip-gitmiştir. Onun için bizim medeniyetimiz bin küsur yıllık bir medeniyettir.
İhtilal yapıp Cumhuriyeti ilan eden zihniyet, Liva-ül Hamd’ı teslim almış olsaydı, belki tarihteki yerimizi tekrar elde etmiş olacaktık. Bugün, başkanlık sistemine geçilecek olursa vatanımız bölünür endişesi taşımış olmayacaktık.
Tevhid sadece kuvvet ile sağlanamaz, sahip olduğumuz medeniyet ile bütünleştiği zaman sağlanır, tutunduğumuz bir medeniyetiniz yoksa sadece silah zoruyla sürekli bütünlüğümüzü koruyamayız. Aklımızı başımıza alalım, medeniyetimize hizmet edebilecek başkanlık sistemine geçelim.
Görüyorsunuz bu resmi ideoloji ve parlamenter sistem ve mevcut anayasa ile işler yürümüyor; tıkandık kaldık. Laiklik ayağımıza vurulmuş bir prangadır.
Demokrasi, halkın kendi kendini yönettiği bir idare şekli değildir. Batı’nın değerlerini ayakta tutan bir idare şeklidir.
Demokrasi, Tanrı böyle istedi diye değil, insanlar böyle istedi diye uygulanan rejimdir. Demirel, Başbakan iken bütçe görüşmelerinin sonunda şöyle diyor: “Lehte ve aleyhte oy verenler, çekimser kalanlar, demokrasinin işleyişine katkıda bulunmuş oluyor, teşekkür ederim”
Bir parti halkın bütününün oyunu bile alsa Batı’nın değerlerine hizmet etmek mecburiyetindedir; çünkü resmi ideoloji ve tedavüldeki anayasa bunu emretmektedir. Hani demokrasi, halkın kendi kendini idare etme yönetimiydi? Din vicdan iş değil, bir kurum ve bir medeniyettir
Aristo şöyle diyor: Üç kötü yönetimden biri demokrasidir. Bir şey aynı anda iki şey olamaz yani hem yöneten ve hem yönetilen olamaz. Diğerleri, tiranlık (diktatörlük) ve oligarşidir. O devleti Aristokrasinin (soyluların) yönetmesini istemektedir.
Resmi ideolojiye hizmet eden bir başkanlık sistemi tiranlığa, tek adamlığa ve oligarşiye, dönüşebilir ve lakin medeniyetimize hizmet eden başkanlık sistemi söz konusu hususlara dönüşemez. Çünkü bizim medeniyetimizin özü buna müsaade etmez.
Sonuç olarak diyoruz ki, bu rejimle ve bu anayasa ile bir arpa boyu büyümemiz mümkün olmadığı gibi birlik ve bütünlüğümüzü de sağlamamız mümkün değildir. Ay yıldızlı bayrağımızı Liva-ül Hamd’den ayırmak, anayı kuzusundan ayırmak gibidir. Bu hasret artık bitmeli Liva-ül hamd ile ay yıldızlı bayrağımızı kavuşturma zamanı gelmiştir.
Başkanlık sitemine geçilmesini bunun için istiyoruz. Bu konuyu burada kapatıyoruz. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.