Taksim Gezi Parkı
Gezi Parkı olayı, hükümetin icraatını benimsemeyen statükonun işidir. Göstericiler içerisinde Gezi Park’ını korumak için iyi niyetli insanlar olabilir. Bu insanlara biz de saygı duyarız; fakat bu iyi niyetli insanlar artık meseleyi anlamaları gerekir.
Polis mecbur kalmadığı yerlerde biber gazı kullanmış ise hükümet gereğini yapmalı. Valiler ve emniyet müdürleri hukukun ve kanunların dışına çıkmışlarsa gereken idari işlemler yapılmalı. Göstericiler bunu istemektedir; buraya kadar tamam. Gezi Parkı küçülmesin o da tamam.
Hükümet, araç trafiği yerin altına inince yeşil alanın daha geniş olacağını ifade etmektedir. Bundan haberdar olan sadece gezi parkı için Taksim'de olan kardeşlerimiz gösteriden vazgeçmezlerse statükonun oyununa geldiklerini bilmelidirler.
Göstericilerin, ortalığı yakıp yıkan, devletin ve milletin malına zarar veren ve halkı sosyal medya aracılığı ile kışkırtan legal- illegal sol örgütlerin, ulusalcıların, Ergenekon’un cezalandırılmasını niçin istememektedirler? 1 milyonu aşan zararı kim ödeyecek? Bunda tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. Marjinal gruplar, Gezi Parkı’nı bahane ederek ortalığı toz-dumana katacak, devletin -milletin malına zarar verecek, onlar elini kolunu sallayarak gezecek, millet de onların verdiği zararların faturasını ödeyecek öyle mi?
Biz statükoyu uyarıyoruz. Bu milletin başına ne kadar çorap örerseniz örün artık miadınızı doldurdunuz, bu millete hesap vermek mecburiyetindesiniz. Ergenekon ve 28 Şubat zihniyeti mahkemelerde hesap vermektedir, sıra 28 Şubat’ın sivil ayağına geldi. Bunu gölgelemek için Reyhanlı katliamından sonra şimdi de Gezi Parkı’nı bahane ederek Türkiye’yi kaosa sokup hükümeti düşürmek istiyorsunuz. Adınız gibi bilin ki yakında bu durum da ortaya çıkacak ve 28 Şubat ayağı yargılandıktan sonra sıra Reyhanlı katliamına ve Gezi Parkı olayını bahane ederek seçimle gelmiş bir iktidarın çalışmasını engellemek suçundan yargılanacaksınız.
Hükümetin icraatı ortadadır, anayasanın 58. maddesine dayanarak kürtajı, alkolü, sigarayı sınırlandırmıştır. Eğitimde 4+4+4 sistemini getirmiştir. Göstericiler, bunları bahane ederek hükümet özgürlükleri kısıtlamaktadır, demektedirler. Şimdi biz soruyoruz statükoya, amentünüz olan bilim yukarıda geçen ilk üç şeyin insan sağlığına zararlı, toplumun can ve mal güvenliğini tehlikeye attığını söylemiyor mu? Batı’da Türkiye’ye göre bu konularda daha fazla sınırlamalar yok mu? Hiçbir değere inanmayan sadece heva ve hevesinden başka bir şey düşünmeyen bir toplum olabilir mi? Siz bunlara karşı çıkmakla anayasanın 58. maddesine göre suç işliyorsunuz. 4+4+4 sistemi ile dileyen inancını öğrenmektedir. Bu demokrasinin bir gereği değil mi? Artık millet sizin köleniz olmaktan kurtulmak istemektedir. Siz ise hayır diyorsunuz, benim gibi düşüneceksiniz, benim gibi bir hayat süreceksiniz ve bizim kölemiz olmaya devam edeceksiniz, diyorsunuz.
Yukarıda söylediğim gibi bayım artık o devir tamamlandı. Bu millet kendini bulmak istiyor, bu prangayı Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Medine-i Münevvere’ye gönderdiği Musab b. Umeyr gibi söküp atmak istiyor.
Göstericiler, üç çocuk yapın meselesini de dillerine dolamaktadırlar. “Bizim yatak odamıza ne karışıyorsun” demektedirler, sokaklarda, tramvaylarda, metrobüslerde, otobüslerde, parklarda öpüşmemize ne karışıyorsun, diyorlar. Genel ahlak kuralı var, Hiç bir ahlak kuralı tanımayan bir toplum ayakta durabilir mi? Gayrimeşru yaşamanın, zina etmenin alkolün, kürtajın zararlarını bilim bas bas bağırıyor, dine kulak tıkadınız, bilime de kulak tıkarsanız, siz insanlık onurunu öldürmüş olmuyor musunuz? En az üç çocuk demekle Başbakan, sizin yatak odanıza karışmıyor, bunun eğitim, siyasi, ekonomik ve askeri boyutu vardır. Neden anlamak istemiyorsunuz? Heva ve hevesinin istek ve arzularının esiri olan bir toplum ayakta durabilir mi?
Orhan Pamuk’un dediği gibi “Erdoğan hükümeti baskıcı ve otoriter” değildir. Dönsün aynaya bir baksın, kendi zihniyetinin baskıcı ve otoriter olduğunu görecektir. Şef dönemi bunun en bariz örneğidir. Topçu Kışlası'nı yıktıran İsmet İnönü’dür. AK Parti, yok edilen tarihi dokuyu yeniden kazandırmak istiyor. Üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim’in isminin verilmesinin sebebi budur.
Yavuz Sultan Selim halifedir, kudretli bir hükümdardır. Şah İsmail ile savaşmıştır. Bunun Alevilerle ne ilgisi vardır? Osmanlılar harplerde de masumların öldürülmemesine azami derecede dikkat etmişlerdir; çünkü Hz. Peygamber’in bu bir buyruğudur.
Resmi ideolojinin yazmış olduğu tarihe bakarak alevi kardeşlerimizi kışkırtmanın bir manası yoktur. Bir gün gerçek tarih yazıldığı zaman bunun böyle olduğu görülecektir.
Göstericiler üçüncü köprü yapılmasın, demektedirler, siz kime hizmet ettiğinizin farkında mısınız? Türkiye büyüyor, IMF’ye borcunu ödemiş, borç verir hale gelmiştir. Barış sürecini başlatmış, dört aydır, şehit cenazeleri gelmemektedir, bundan rahatsız olanlar Gezi Parkı’nı bahane ederek gölgede bırakmak istiyorlar.
Yukarıda adı geçen yazar, 28 Şubat’ı unuttu mu? Çocukken yaşadığı evin önündeki bir kestane ağacını kesmeye kalkışan kendi zihniyetinin Belediye başkanı değil mi? Araştırsın.
Orhan Pamuk’un eserleri yalan üzerine oturtulmuş bir kurgudan başka bir şey değildir. Mesela “Kar” isimli romanı MSP’li bazı il başkanlarının hanımlarının ahlaksız ve bazı imam hatiplerin jandarma ile çarpıştığından yola çıkarak terörist olduğunu ifade etmektedir.
Bunların gerçekle bir alakası yoktur. Onun için göstericileri uyarıyoruz Orhan Pamuk’un zihniyetiyle yola çıkmayın, bu fitneyi söndürmezseniz mazlumların yanında siz de yanarsınız.
Sonuç olarak diyoruz ki, hükümetin dik durması gerekir. Hukuka ve kanunlara aykırı harekât edenlerin derhal cezalandırılması gerekir. Hükümet bunu yapmazsa bu fitnenin nerede duracağı belli değil, hem kendini ve hem de milleti yakmış olur. Statükonun da ekmeğine yağ sürmüş olur. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.