Takım olma ruhu
Beşiktaş maçında “Konyaspor sahada takım gibi durdu” diye yazmıştım. Ve takımın ortaya koyduğu performansı beğendiğimin altını çizmiştim. ‘Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olurmuş’ sözünden yola çıkarak, Konyaspor’un takım olma ve takım ruhunu yakalama yolunda hızla ilerlediğini de belirtmek isterim. Beşiktaş maçında sahadaki takımda ilk gözlemleyebildiğimiz en güzel bu olgu idi. Oyuncuların hiçbiri kendisi için oynamadı. Sadece Veysel’in 1-2 pozisyonda “egoist” davranmasının haricinde.
Giray Hoca, özellikle yenilere ve eskilere bazı şeyleri iyi anlatmış. Futbolun takım oyunu olduğunu, gol yendiğinde ve atıldığında aslında gol yiyenin ve atanın takım olduğunu Konyasporlu oyunculara iyice işlemiş. Pazar günü takımın defans ve orta saha kurgusu fena değildi. Beşiktaş takımı, Konyaspor yarı sahasına girmekte ve Konyaspor kalesine ulaşmakta çok zorlandı. Organize atakla Konyaspor kalesine neredeyse hiç gelemediler. Bu anlamda da Konyasporlu oyuncuların alan ve adam paylaşımları çok iyiydi.
Dedim ya “Konyaspor sahada takım gibi durdu” diye.
***
Sezona Raşit Çetiner ile başlayan camiada bir hoşnutsuzluğun olduğu ayan beyan ortadaydı. Takımı kuran Çetiner bile bir gün sonrasına umutla bakamıyordu. Futbolcuların kapasitesi endişe vericiydi. Sonuçta bu oyuncuların transferlerine imza atan Çetiner bir enkaz bırakıp yol aldı ya da bıraktırıldı. Daha sonra da bazı oyuncular, bu gömleğin kendilerine on numara büyük geldiğini anladıklarında olan da Konyaspor’a oldu.
Çetiner’in enkazını temizlemek ise Giray Bulak’a kaldı. Özgüvenini yitiren bir futbolcu topluluğu ile ilk yarıyı kazasız belasız bitirmenin hesapları yapıldı. Ara transferde yapılacak takviyelerle her şey yoluna girecekti. Ama, bu seferde “ekonomik” sorunlar had safhaya çıkmıştı. Bütün sıkıntılara rağmen, Konyaspor ikinci yarıya 7 yeni oyuncu ile “merhaba” dedi.
Konyaspor sadece 7 oyuncu transferi ile kalmamış, bu oyuncularla birlikte takım olma ruhunu da yakalamış. Futbolda kolay bir iş değildir takım ruhunu yakalamak. Çetiner, kendince iyi transferler yaptığını düşünmüş olabilir, ama takım ruhunu yakalayamadığı, oyuncularına özgüveni sağlayamadığı için Konya’dan apar topar gönderilmiştir.
Evet, her türlü transferi, çok kaliteli oyuncuları alabilirsiniz, ama takım olma ruhunu oyunculara aşılayamazsanız, bütün çabalarınız çöpe gider.
Ruh transfer edilemez. Ruh oluşturulur. Ruh ortaya çıkartılır. Yeni bir ruh oluşturmak için öncelikle kocaman bir yüreğinizin olması gerekir. Aslında spor yöneticiliği, antrenörlüğü yürek işidir. Spor yüreksiz insanların yapacağı bir iş değildir. Takımın başına koskocaman yüreği ile gelen Giray Bulak oyuncularına ilk iş olarak yürekli olmaları gerektiğinin mesajını verdi. Zaman zaman yüreğin de yetmediği bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına rağmen “pes” etmedi. Sonuç ortada: İlk yarıda yokları oynayan Konyaspor son iki haftadır ışıl ışıl ışıldıyor.
Futbolcuların hepsine özgüvenleri geri gelmiş. Yeni yapılan transferlerle de takımda çok güzel bir rekabet ortamı yaratılmış. Formanın aslanın ağzında olduğu gerçeği de herkesin kendisine çeki düzen vermesini sağlamış. Gerçekten yüreğini, emeğini ortaya koyarak mücadele edenin formayı giyeceği gerçeği tüm oyuncular tarafından görülmüş. İşlemeyen kanatlar işlemeye başlamış. Yedeksiz oynayan ön liberolar, stoperler, kanat oyuncuları, bekler, artık kulübeye bakınca iyi oynamazlarsa yerlerine girebilecek bir oyuncunun olduğunu görüyorlar. Ve üzerlerine giydikleri formanın hakkını vermek için canlarını dişlerine takıyorlar.
Kim ne derse desin, Konyaspor yaşadığı ruh erozyonundan kurtuldu. Oluşturulan yepyeni bir takım ruhu ile bazı şeyleri kanıtlamak için yola koyuldular. Yeni transferlerin de takıma uyum sağlamaları ile birlikte çok değişik, çok güzel ve amansız mücadelelerin içinde olacağız.
Önümüzde çok çok önemli Denizlispor ve Antalyaspor maçları var. Konyaspor, ciddi ciddi rakipleri olan bu takımlar karşısında sahada takım gibi durmak, takım gibi oynamak ve takım ruhu ile hareket etmek zorunda.
NOT: Geçtiğimiz günlerde Atatürk stadı ile ilgili düşüncelerimi, özellikle de stadın yerinde güzel olduğunu ve yerinde daha da güzelleştirilebileceğini yazmıştım. Bir okur benim evimin stat yakınında olabileceğini, dolayısıyla stadın bu nedenle yerinde kalmasını istediğimi yorumlamış. Uzatmayacağım; Evim Karatay’ın hemen hemen en doğusunda. Yani stada yakın bir semtte değil.
Dedim ya “Konyaspor sahada takım gibi durdu” diye.
***
Sezona Raşit Çetiner ile başlayan camiada bir hoşnutsuzluğun olduğu ayan beyan ortadaydı. Takımı kuran Çetiner bile bir gün sonrasına umutla bakamıyordu. Futbolcuların kapasitesi endişe vericiydi. Sonuçta bu oyuncuların transferlerine imza atan Çetiner bir enkaz bırakıp yol aldı ya da bıraktırıldı. Daha sonra da bazı oyuncular, bu gömleğin kendilerine on numara büyük geldiğini anladıklarında olan da Konyaspor’a oldu.
Çetiner’in enkazını temizlemek ise Giray Bulak’a kaldı. Özgüvenini yitiren bir futbolcu topluluğu ile ilk yarıyı kazasız belasız bitirmenin hesapları yapıldı. Ara transferde yapılacak takviyelerle her şey yoluna girecekti. Ama, bu seferde “ekonomik” sorunlar had safhaya çıkmıştı. Bütün sıkıntılara rağmen, Konyaspor ikinci yarıya 7 yeni oyuncu ile “merhaba” dedi.
Konyaspor sadece 7 oyuncu transferi ile kalmamış, bu oyuncularla birlikte takım olma ruhunu da yakalamış. Futbolda kolay bir iş değildir takım ruhunu yakalamak. Çetiner, kendince iyi transferler yaptığını düşünmüş olabilir, ama takım ruhunu yakalayamadığı, oyuncularına özgüveni sağlayamadığı için Konya’dan apar topar gönderilmiştir.
Evet, her türlü transferi, çok kaliteli oyuncuları alabilirsiniz, ama takım olma ruhunu oyunculara aşılayamazsanız, bütün çabalarınız çöpe gider.
Ruh transfer edilemez. Ruh oluşturulur. Ruh ortaya çıkartılır. Yeni bir ruh oluşturmak için öncelikle kocaman bir yüreğinizin olması gerekir. Aslında spor yöneticiliği, antrenörlüğü yürek işidir. Spor yüreksiz insanların yapacağı bir iş değildir. Takımın başına koskocaman yüreği ile gelen Giray Bulak oyuncularına ilk iş olarak yürekli olmaları gerektiğinin mesajını verdi. Zaman zaman yüreğin de yetmediği bazı sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına rağmen “pes” etmedi. Sonuç ortada: İlk yarıda yokları oynayan Konyaspor son iki haftadır ışıl ışıl ışıldıyor.
Futbolcuların hepsine özgüvenleri geri gelmiş. Yeni yapılan transferlerle de takımda çok güzel bir rekabet ortamı yaratılmış. Formanın aslanın ağzında olduğu gerçeği de herkesin kendisine çeki düzen vermesini sağlamış. Gerçekten yüreğini, emeğini ortaya koyarak mücadele edenin formayı giyeceği gerçeği tüm oyuncular tarafından görülmüş. İşlemeyen kanatlar işlemeye başlamış. Yedeksiz oynayan ön liberolar, stoperler, kanat oyuncuları, bekler, artık kulübeye bakınca iyi oynamazlarsa yerlerine girebilecek bir oyuncunun olduğunu görüyorlar. Ve üzerlerine giydikleri formanın hakkını vermek için canlarını dişlerine takıyorlar.
Kim ne derse desin, Konyaspor yaşadığı ruh erozyonundan kurtuldu. Oluşturulan yepyeni bir takım ruhu ile bazı şeyleri kanıtlamak için yola koyuldular. Yeni transferlerin de takıma uyum sağlamaları ile birlikte çok değişik, çok güzel ve amansız mücadelelerin içinde olacağız.
Önümüzde çok çok önemli Denizlispor ve Antalyaspor maçları var. Konyaspor, ciddi ciddi rakipleri olan bu takımlar karşısında sahada takım gibi durmak, takım gibi oynamak ve takım ruhu ile hareket etmek zorunda.
NOT: Geçtiğimiz günlerde Atatürk stadı ile ilgili düşüncelerimi, özellikle de stadın yerinde güzel olduğunu ve yerinde daha da güzelleştirilebileceğini yazmıştım. Bir okur benim evimin stat yakınında olabileceğini, dolayısıyla stadın bu nedenle yerinde kalmasını istediğimi yorumlamış. Uzatmayacağım; Evim Karatay’ın hemen hemen en doğusunda. Yani stada yakın bir semtte değil.