Tahir Hocaefendi'nin Ardından
Bir hafta ara ile iki değerli insanımızı kaybettik. Böyle halk tarafından yakinen tanınıp bilinen insanlarla ilgili yazı yazmak hiç de kolay değil. Malumu ilâm gibi bir şey oluyor.
Erbakan Hoca ile ilgili olarak şunu ifade etmek gerekir. O, normal bir dönemde görev yapmadı. O dönemlerde pek çok insan Hoca’yı insafsızca eleştirdi. “Efendim elini masaya vurup çıkıp gitse idi. Görevi bıraksa idi” gibi laflar ettiler. Son dönemlerde anlaşıldı ki, zaman hiç de öyle masaya yumruk vuracak zaman değilmiş. Zaten onların da istediği bu idi. Görevi bir an önce bıraksın istiyorlardı.
Bugünler de de aynı peşin fikirli işler yapılıyor. Göz altına alınan gazeteciler için de hüküm veriyorlar. Kimse acaba işin aslı nedir, demiyor.
Erbakan Hoca’nın vefatı dolayısıyla, askerin başsağlığı mesajı yayınlaması ve askerlerin cenaze merasimine katılması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.
Tahir Hocaefendi’ye gelince onunla ilgili olarak yazmak da gerçekten son derece zor bir iş. Onun ilmini irfanı, ihlâsını ve meziyetlerini bilmeyen var mı? Halkımız altmış yıldır onun vaazlarını dinliyor ve onu yakinen tanıyor.
Gerçekten Hocaefendi, yeri doldurulamayacak bir din adamı idi. Son derece hitabeti güçlü, ve zeki bir insandı. Hıfzını sonradan tamamladı. Farsçayı sonradan öğrendi. Mesnevi, Bostan ve Gülista’ndan pek çok beyit ve metin, Akif’ten şiirler ezberinde idi. Hayatı öğrenmek ve öğretmekle geçti. Genç ilim yolcularının örnek alacakları bir şahsiyetti.
Ben elli altmış yıl öncesine gitmek istiyorum. O dönemlerde kürsüler öksüzdü. Oraları dolduracak kimse yoktu. O, böyle bir dönemde kürsüleri doldurdu ve kısa sürede Konyalı’nın gönlünde taht kurdu.
Hacı Veyis Efendi, Hacı Veyiszade Mustafa Hoca gibi pek çok değerimizin yeri doldurulamadığı gibi Tahir Hocaefendi’nin de yeri doldurulamayacak. Fakat Hocaefendi sağlığında yerini öyle bir doldurdu ki, hiç boşluk bırakmadı. Yıllardır rahatsız olduğu dönemlerde bile her gün, Kapu Camii’nde verdiği vaazları ekranlarda devam etti. Bundan sonra da devam edecek.
Bundan elli yıl önceki bir hatıramı nakletmek isterim. 1960 yılı Haziran ayının son günleri. Askerden yeni döndüğüm zamanlar. Hocaefendi ile eski Kadınlar Pazarı’nın kuzey çıkışında karşılaştık. Hal hatır sorma faslından sonra Hocaefendi, “Mehmet Ali’m, o etrafımdaki kalabalıklardan kimse kalmadı, herkes bir köşeye sindi” diye yakındı. O günler gerçekten zor günlerdi. 27 Mayıs darbecileri insanlar üzerinde nasıl bir baskı ve korku yaratmıştı ki, Hocaefendi’nin yanından ayrılmayan insanlar bile yanına yaklaşamaz hâle getirilmişti.
Oniki Eylül darbesi olduğunda da Konya milletvekili idi. 27 Mayıs darbesinde yaşadığı sıkıntılı günlerin daha beterini tekrar yaşadı. Bu sefer diğer siyasilerle birlikte tutuklandı. Ogünlerde partililerin üst düzey yöneticilerinin bulunduğu Yabancı Diller Yüksek Okulu’na müvekkillerle görüşmek için gitmiştim. Bir astsubayın bulunduğu odada otururken, Hocaefendi geldi. Astsubayın önünde ceketinin önünü ilikledi ve bu görevliye “kumandanım” diye hitap ederek bir talepte bulundu. Milletvekillerinin, bakanların büyük saygı gösterdiği bir insana, darbeciler “kumandanım” demeye mecbur ediyordu. Dava adamlarının hayatlarında böyle sıkıntılı anlar çoktur. O günler de geldi geçti. Bu gün onlar yargılanma ve hesap verme durumu ile karşı karşıya. Ama bütün bir dünya gördü. Tahir Hoca, her faniye nasip olmayan bir merasimle ve gözyaşları içerisinde ebedi ıstirahatgâhına tevdi edildi.
Konyalı, Tahir Hocası’nı asla unutmayacak ve her zaman onu rahmet ve minnetle anmaya devam edecektir. Onun Konya’ya bir hayrülhalef bırakması da ayrı bir güzelliktir.
Hocamıza Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ederim.
Erbakan Hoca ile ilgili olarak şunu ifade etmek gerekir. O, normal bir dönemde görev yapmadı. O dönemlerde pek çok insan Hoca’yı insafsızca eleştirdi. “Efendim elini masaya vurup çıkıp gitse idi. Görevi bıraksa idi” gibi laflar ettiler. Son dönemlerde anlaşıldı ki, zaman hiç de öyle masaya yumruk vuracak zaman değilmiş. Zaten onların da istediği bu idi. Görevi bir an önce bıraksın istiyorlardı.
Bugünler de de aynı peşin fikirli işler yapılıyor. Göz altına alınan gazeteciler için de hüküm veriyorlar. Kimse acaba işin aslı nedir, demiyor.
Erbakan Hoca’nın vefatı dolayısıyla, askerin başsağlığı mesajı yayınlaması ve askerlerin cenaze merasimine katılması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.
Tahir Hocaefendi’ye gelince onunla ilgili olarak yazmak da gerçekten son derece zor bir iş. Onun ilmini irfanı, ihlâsını ve meziyetlerini bilmeyen var mı? Halkımız altmış yıldır onun vaazlarını dinliyor ve onu yakinen tanıyor.
Gerçekten Hocaefendi, yeri doldurulamayacak bir din adamı idi. Son derece hitabeti güçlü, ve zeki bir insandı. Hıfzını sonradan tamamladı. Farsçayı sonradan öğrendi. Mesnevi, Bostan ve Gülista’ndan pek çok beyit ve metin, Akif’ten şiirler ezberinde idi. Hayatı öğrenmek ve öğretmekle geçti. Genç ilim yolcularının örnek alacakları bir şahsiyetti.
Ben elli altmış yıl öncesine gitmek istiyorum. O dönemlerde kürsüler öksüzdü. Oraları dolduracak kimse yoktu. O, böyle bir dönemde kürsüleri doldurdu ve kısa sürede Konyalı’nın gönlünde taht kurdu.
Hacı Veyis Efendi, Hacı Veyiszade Mustafa Hoca gibi pek çok değerimizin yeri doldurulamadığı gibi Tahir Hocaefendi’nin de yeri doldurulamayacak. Fakat Hocaefendi sağlığında yerini öyle bir doldurdu ki, hiç boşluk bırakmadı. Yıllardır rahatsız olduğu dönemlerde bile her gün, Kapu Camii’nde verdiği vaazları ekranlarda devam etti. Bundan sonra da devam edecek.
Bundan elli yıl önceki bir hatıramı nakletmek isterim. 1960 yılı Haziran ayının son günleri. Askerden yeni döndüğüm zamanlar. Hocaefendi ile eski Kadınlar Pazarı’nın kuzey çıkışında karşılaştık. Hal hatır sorma faslından sonra Hocaefendi, “Mehmet Ali’m, o etrafımdaki kalabalıklardan kimse kalmadı, herkes bir köşeye sindi” diye yakındı. O günler gerçekten zor günlerdi. 27 Mayıs darbecileri insanlar üzerinde nasıl bir baskı ve korku yaratmıştı ki, Hocaefendi’nin yanından ayrılmayan insanlar bile yanına yaklaşamaz hâle getirilmişti.
Oniki Eylül darbesi olduğunda da Konya milletvekili idi. 27 Mayıs darbesinde yaşadığı sıkıntılı günlerin daha beterini tekrar yaşadı. Bu sefer diğer siyasilerle birlikte tutuklandı. Ogünlerde partililerin üst düzey yöneticilerinin bulunduğu Yabancı Diller Yüksek Okulu’na müvekkillerle görüşmek için gitmiştim. Bir astsubayın bulunduğu odada otururken, Hocaefendi geldi. Astsubayın önünde ceketinin önünü ilikledi ve bu görevliye “kumandanım” diye hitap ederek bir talepte bulundu. Milletvekillerinin, bakanların büyük saygı gösterdiği bir insana, darbeciler “kumandanım” demeye mecbur ediyordu. Dava adamlarının hayatlarında böyle sıkıntılı anlar çoktur. O günler de geldi geçti. Bu gün onlar yargılanma ve hesap verme durumu ile karşı karşıya. Ama bütün bir dünya gördü. Tahir Hoca, her faniye nasip olmayan bir merasimle ve gözyaşları içerisinde ebedi ıstirahatgâhına tevdi edildi.
Konyalı, Tahir Hocası’nı asla unutmayacak ve her zaman onu rahmet ve minnetle anmaya devam edecektir. Onun Konya’ya bir hayrülhalef bırakması da ayrı bir güzelliktir.
Hocamıza Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.