Dünya'da çeşitli toplumlar ve topluluklar vardır. Kişilere göre görüşler, düşünceler ve yaşam şekilleri vardır. İnsan varlığının olduğu her toplumda birey kendi başına bir düşünür olmakla beraber sorgulayıcı bir yaklaşıma da sahiptir. Ancak bireyler zihin dünyalarında gerçekleşen olgular çerçevesinde bir yerlerden ya da birilerinden etkilenerek düşünme ve sorgulama kavramlarını yitirmek üzere. Zihin dünyalarımız öyle bir hale alıştırıldı ki tamamen hazıra odaklanmış, kulaktan kulağa duyma içgüdüsü ile hayatlarımızı şekillendirmeye başlamıştır.

Sözcükler insanı insan yapan, kendi zihin dünyasındaki hazineye kıymet katan en temel olgudur. Öyle bir değerdir ki sevinci, üzüntüyü, duygularımızı, yaşam felsefemizi bu olgu ile ifade etmeye çalışırız. En temel noktada sözcükler insanın hayatına değer katan bir varlıktır da diyebiliriz.

Bireyler kendi içsel dünyasında ve çevresindekilere bağlı olarak kendi ekseninde yaşam dairesi oluşturmaya başlar. Çevre faktörleri ve eğitim statüsü dairede etkin bir rol oynar. Kendi zihin dünyamızda oluşturduğumuz daireler hayat eksenimizi etkilediği gibi yaşamını ve insanlara olan etkisini de doğrudan temas eder. Bunun için bir birey kendi zihin dünyasında hayat değer çizgilerini belirlemeden başlamalı ve değerlerini buna göre belirlemelidir. Elbette ki sözcüklerden bahsediyoruz. Sözcükler kimi zaman hayatımızın en mutlu anlarına şahitlik eder, kimi zamanda ise bir savaşta acı anlara şahitlik eder. Feryatlarımıza, duygularımıza şahitlik eder. Dikkat etmek istedim nokta da aslında sözcüğün hassaslığı meselesi.

Öyle bir dünya içerisinde yaşıyoruz ki hayatımızın içerisinde hala sözcüğün kıymetini veya anlayış tarzını ya da anlatılma tarzını anlayabilmiş değiliz. Eğitim statüsü ne olursa olsun, okumayan, araştırmayan, kelimeleri tanımayan bir birey hayatında en ağır durumlar ile karşılaşabilir. İyi veya iyi gibi gözüken durumları, kötü gibi gözüken ancak iyi olan meseleleri ayırt edemeyebilir. İyi gibi gözüküp sırf sözcük tarzından dolayı olumsuz düşüncesi ayırt edemeyebilir.

Sözcüklerin Dünyasında Birey

Sözcük dünyasında bir birey olmaktan bahsediyoruz. Bu dünyada yetersiz olursak vizyon ve misyonumuzda en temel noktada açıklar vermeye başlarız. Çünkü olumlu ve ya olumsuz bir değeri ayırt etmekte sıkıntı yaşayabiliriz. Siyasetçinin anlattığına inanarak yanlışa düşebiliriz. Aile içerisinde ifade noksanlığından dolayı ailemizin dağılmasına sebep olabiliriz. Uluslar arası iletişim hususunda savaş sebebi verebiliriz. Kısacası KANDIRILABİLİRİZ.

Sabit Kalıplardan Kurtulmalıyız

Toplum öyle bir konuma getirildi ki artık değerlerimiz hususunda, anlayış değerlerimizde bile sabit bir kavram anlayışını benimsemiş durumdayız. Bir unvan takdim ederken bile unvanın durumuna göre karşımıza çıkacak kişi için ön yargıda bulunmaya başlıyoruz. Mesela "birazdan size uluslararası para politikası uzmanı ekonomist Prof. Dr. xxx i tanıtacağım" dediğimde hemen zihinlerimizde belirginleşen ifadeleri aktarayım. Der demez hemen insanın zihninde bir erkek kalıbı ortaya çıkıyor, sonra gözlüklü, yaşlı, kısa boylu bir karaktere sahip bir kişi gözümüzde beliriyor. Aslında bu kişi bir bayan olabilirdi. Genç yaşta bir kişi de olabilirdi. Ama gözümüze biraz önceki ifade ettiğimiz kimlik belirdi. Bu sebeplerdendir ki sabit kalıplardan ve sabit anlayışlardan kurtulmak her zaman yeniliklere açık olmamız gerekmektedir. Eğer ki dünyamızı güzelleştirmek istiyorsak sabitleşmiş, alışılmış, sıradanlaşmış, sabit algılardan kesinlikle kurtulmamız gerekmektedir.

İnanmalıyız

Bu düşüncelere sadece bir kaç kişi haiz, yalnızım kaprislerine kapılmadan zihin dünyamızdaki hedeflerimize odaklanarak yeni farkındalıklara ışık tutmalıyız. Dünyamızın kapılarını dışarıya açmalıyız. Zihin dünyamızı dinç, bilinçli ve her zaman yeniliklere, algı teorilerine karşı uyanık tutmalıyız. Kişisel değer ve hassasiyetler ölçüsünde dünyamızı ve dünyalarımıza yeni heyecanlar katmalıyız.