Sivas Kongresi Yolunda Pusu!
Kurtuluş için hazırlıkların yapıldığı günlerde sadece yedi düvel dediğimiz itilaf devletleri ve İstanbul hükümeti ile değil
İçlerde de mücadele içinde olunmakta olduğu aşağıda sunacağım olaydan anlaşılmaktadır.
Önceki yazdığım “Kaybolan Çanta” olayından daha da tehlike arz eden bir olay meydana gelmiş.
***
Erzurum Kongresi bittikten sonra, Erzurum'dan Sivas'a doğru giderken Erzincan'la Bingöl arasında Erzincan Boğazı denilen mahalde, dar bir geçitte Dersimli eşkıyaların pusu kurdukları ihbarı gelir. Derhal tertibat alınır.
Yüzbaşı Osman Nuri Bey'in heyetin en önünde gitmesi kararlaştırılır. Ne pahasına olursa olsun bu geçidi geçmeleri gerekmektedir. Eğer pusu kuranlar ateş açarsa arkadaki arabalardan birinde bulunan Kemal Paşa geri çekilecektir.
Mustafa Kemal Paşa bu olayı Osmanlıca ilk basımlı "Nutuk" I. cilt s. 83- 84 de şöyle anlatmaktadır.:
"Erzincan'dan garbe hareket etiğimiz günün sabahı, Erzincan Boğazı methaline gelir gelmez, bazı jandarma neferlerinin ve zabitlerinin, heyecanlı ve telaşlı bir tarzda, otomobillerimizi tevkif ettiklerini gördük.
Vaziyeti izah ettiler. “Dersim Kürtleri Boğazı tutmuşlardır. Tehlike var. Geçilemez."
Bir zabit merkeze kuvvet gönderilmesini yazmış. O kuvvet gelince tertibat alacak, hücum edecek bu eşkıyayı tardecek ve yolu açacak imiş.
Pekiyi ama bu eşkıyanın kuvveti nedir? Neresini nasıl tutmuş, ne kadar kuvvet ve ne vakit gelecek?
Bu muammalar halledilinceye kadar, geri Erzincan'a dönmek ve kim bilir ne kadar günler beklemek lazım!
Bizim ise işimiz pek acele idi. Ben, Erzurum ile Sivas arasındaki mesafeyi, mutam zamanda kat edip muayyen günde Sivas'ta bulunamazsam, şurada veya burada şu veya bu sebeple tevahhuş (korkmuş olmak) ve tevakkuf ettiğim (vakit geçirmek), Sivas'ta ve her tarafta şayi olursa, panik başlayabilir işler altüst olabilirdi.
O halde karar? Tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka çaremiz de yok idi. Yalnız ufak bir tertip almayı muvafık buldum.
Hafif mitralyözlerle mücehhez bulunan, fedakâr arkadaşlarımızdan bir kaçını, -- el yevmi (hali hazırda) bir alay kumandanı olan, Osman Bey, (ki Tufan Bey namiyle maruf olmuştur.) bunların başında idi.
Bir otomobil ile kendi otomobilimize takaddüm ettirdik. Sağdan soldan gelecek uzak mesafedeki ateşlere ehemmiyet verilmeyerek otomobiller seri hareketle şose üzerinde ileri yürümeye devam edecekler. Vurulan ölen olursa, onlarla meşgul olunmayacak tam şose üzerinde veya yakınında, şoseyi kakıyan eşkıyayla temas edilirse, hep otomobillerden atlayacağız. Ve bunlara hücum ederek yolu açacağız. Ve kalanlar tekrar kabili istimal otomobillere binerek serian ileri uzaklaşarak yola devam edecekler. İşte verilen emir bu idi.
Bu tertip ve tarzı hareketi makul ve emniyetli görmeyenler bulunabilir. Gerçi bu tarihlerde Alazız Valisi Ali Galip Bey'in Dersim'de dolaştığı ve tesvilat ve tertibata çalıştığı malum idiyse de, izah edeyim ki ben, evvela, hakikaten Boğazın tutulduğuna kani olmadım. Saniyen, Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlarsa, bunların alabilecekleri tertibatın, uzak tepelerden yola ateş etmekten ibaret kalması, bence, çok muhtemel idi. Hülasa yürüdük. Boğazı geçtik. 2 Eylül 1919 günü, Sivas'a muvasalat ettik.
Ahalinin, şehrin çok uzaklarından başlayan büyük ve parlak tezahüratıyla karşılandık."
***
Tüm Müslüman alemi ve okurlarımın geçmiş Mirac Kandilini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını ve duaların kabulünü dilerim.
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dilerim…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.