Ramazan sonu bayram sohbeti
Ezeli dostum bayram tebrik ziyareti için gelmişti bendenize.
Sohbetimiz arasında “Eh Bir Ramazan ve Bayramını daha geride bıraktık.” demiştim.
Konuğum alıverdi sazı(!) eline!..
***
“Bıraktık bırakmasına da. Acaba kıymetini bilip, değerlendirip maneviyat ve insanlığımızı daha iyi kuvvetlendirebildik mi?
Her kişi kendine göre “evet” dese de, içinden objektif mi değil mi? orasını bir kendisi birde Yüce Yaradan bilir elbet.
***
İkisinin arasında olan bir sorundur. Bizlere müşahedesi düşmez.
Kimi kendini ibadete verir. Kimi bütçesine göre yardım elini uzatır, fakir karnını doyurur.
Kimi bunların bazılarını veya tamamını pas geçer.
Kimi sofrasını misafirsiz bırakmayıp onun bereketine nail olmak ister.
***
Kimi de bu sofraları Devlet-Millet kesesinden yaparken birde nutuklarla, ben-biz yapıyorum havasında beyanatlarıyla medya karşısında reklâm etmeye çalışır.
Bununla bereket bulabilir mi bulamaz mı bilemem? orasını Yüce Hak ve halk değerlendirir elbet…”
***
Sözünü kestim “Birde benim aklıma takılanlar var.” diyerek.
Hayretle başını kaldırıp “Ne gibi?” sorusuna cevapla;
“Son yıllarda akşam ve geceyi kapsayan Ramazan etkinliği diye işlemler yapılmaya başlandı.
Bu etkinliklerde Kur’an, Mesnevi okumaları ile dini konferanslar yapılması çok iyi de…
Bilhassa yenileyin, tasavvuf müziği adı altında müzikle ilâhiler söylenmeye başlandı.
***
Yanlış duymamışsam Kur’an da veya Peygamberimiz(SAV) hadislerinde “Gün olacak. Dini ilahiler şarkı şeklinde ve müzikle beraber okunup yozlaşmış olacak. Sevap yerine günaha girecekler…” mealinde konuşanlar olmuştu.
Diğer taraftan Ramazan, eğlence ile eğlenmek değil ama sözde Ramazan eğlencesi(!) havasında bazılarının daha ileri gidişleri oldu.
***
Mübarek Ramazan günlerinde, “Teraviden sonra” denilse de daha evvelinden yerler işgal edildiğine göre ibadetten alıkoymaya da sebebiyet veren sazlı cazlı şarkı konserleri verip seyredenlerin açıkta ve alenen oynamalarına vesile olması yeğlenmiş olmadı mı?.
Galiba nostalji de kalan, asırlar öncesi İstanbul Şehzade ve direkler arası eğlencelerini yapma özentisi içinde oldular.
Aslında o zamanlar ilk önceleri “Tuluat” yani orta oyunu ismiyle, hiciv şeklindeki konuşmalarla halkı eğlendirmeye çalışırken, daha sonra Ramazan’ın ulviliğini kaybettirmek isteyenlerin çabaları ile müzikli eğlenceye dönüşmüş.
***
Onlar öyle yapıyormuş diye, beli açıkta kalanları eğlendirmemiz mi lazımdı mübarek günde…” derken konuğumuz kesti sözümü.
“Antalya ve başka şehirlerde, milletin değil de özel firmaların masraf karşılaması ile yapıldığı söyleniyor.
Ya şehrimizde. “Rahmet Akşamları” adı altında ve Meram köprüsünde yapılanlara ne demeli bilmem?
***
Sözde böyük sanatkârlara Devlet-Millet kesesini açıp böyük paralar ödeyerek eğlenceler yaptırılarak, müzikle, oynamakla da Rahmet mi yağarmış?
Tövbe, tövbe bir yaşıma daha girdim…
Bunlar için yapılan giderler hangi kalıba sokup hallediliyor. Araştırması var mı bilmem.
Bilmem ama bence bu giderleri, üstünkörü particilik eş dost araması ile değil de fenerle ve titizlikle arayıp bulacakları pek çok fakiri doyursalardı..
Daha iyi rahmet olmaz mı idi derim.
***
Ramazan öyle geçti de Bayram nasıl dersen oda bir âlem oldu!..
Bayram, yıllarca birbirlerini öncelikle mahalle boyu bütün komşular sonra da büyükler, akraba ve dostları ziyaret etmekle saygı ve sevgi gösterisi yanında…
Yıl içinde karşılaşmayanların bu vesile ile kucaklaşıp kaynaşmaları, çocukların neşe içinde oynamaları ile geçerken…
Bunlar azalmakta olsa da maalesef pek çoğumuzun, bayramı bir tatil ve eğlence şeklinde anımsayıp tatil yerleri ve lüks otellerde eğlenceler içinde kutlamaları bilmem doğru mu?
Bizim bildiğimiz bayram, tatil değil ziyaret ve kaynaşma günü olduğudur…”
***
Tatlılar gelince sözünü kesip “Bırakalım bunları herkes kendi ektiğini biçer. Haydi tatlı yiyip tatlı konuşalım..” deyince
“Olur, olurda. Bu sohbetimizi yazmazsan hakkım kalır” deyiverdi.
***
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.