Peder mi bilir, kader mi bilir...?
Fatih Sultan Mehmet, çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca, babası olan II. Murat Han hiddetlenir...
***
“Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz” diye çıkışır, padişah oğluna...
***
Orada bulunan ve velâyet sırrıyla kalp gözü açık olan Akşemseddin Hazretleri, hafifçe gülümseyerek mırıldanır...
***
Yanındakiler kulak kabartır; “Peder ne der, kader ne der...” diye söylendiğini işitirler Akşemseddin'in...
***
Bu vakıa gibi çoğumuz hayatında benzer olaylara şahit olmuşuzdur...
***
En haytası, bazen en hayırlısı çıkıverir evladın...
***
Ya da “Bundan bi numara olmaz” dediğimiz bir sürü isim, numaralarla dolu olduğunu kader sahnesinde gözlerimizin önüne seriverirler...
***
Batînide bizleri üzen, sıkıntıya sokan telaşeye verdiren işlerin, zahîride hangi zenginlikleri bünyemize katacağını unutuveriyoruz...
***
“Bundan olmaz” deyip kestirip attığımız her mesele aslında, ilahi takdire asilik değil midir?
***
Ama kapımıza gelmişi küçültmeden vermeyiz...
***
Huy işte...
***
Patronlarımızda sıkça görülür bu tavır...
***
Küçültmeden büyütmezler...
***
Defolu severiz her şeyi... Önce defolarız sonra sahipleniriz...
***
Neden defolarız?
***
Bizden başka kimse kullanmasın diye olabilir mi?
***
Kapınıza gelmişleri küçümsemeyin...
***
Hangisi zor?
***
Kapına gelene vermek mi? Bilmediğin bir kapıdan almak mı?
***
Hanginiz Allah'ın talihli kulusunuz?
***
Ya da hanginize imtihanda diğerinden daha zoru sorulmuş?
***
Defolamayın, helali mundarlamayın...
***
Hayırsız, uğursuz diye damgalamayın…
***
Ragıp Paşa’nın ya da Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’ninde dediği gibi;
“Harabat ehlini hor görme Zâkir, defineye malîk ne viraneler var…” sözünü unutmadan ön yargısız yaşadığımızda gönüllerimiz dervişane sarhoşluğa ancak o zaman erişecektir…