Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Ortamı Germeyin Lütfen!

Ortamı Germeyin Lütfen!

Bugün 1 Mayıs. Kutlayacağımız, kutsayacağımız günler o kadar çok ki! Nerdeyse her gün ayrı bir bayrama ayrı bir güne sahne oluyor. Bu değerlendirmenin içine pek yakın zamanda kutlanacak olan ‘Anneler Günü’, ‘Babalar Günü’nü de dâhil edebiliriz. 1 Mayıs, İşçi Bayramı-Bahar Bayramı her neyse yâni bir şekilde bayram ilân edilmiş, yıllardır kutlanıyor üstelik resmi kurumlar da tâtil ediliyor. Doğruluğu tartışılabilir ama konumuz bu değil.
Toplumumuzda uzun zamandır tırmandırılmaya çalışılan bir ‘gerilim psikolojisi’ hâdisesi var. En ufacık bir olayda küçük-büyük hemen herkes birbirine girmekte bir mahzur görmüyor. Aynı evi paylaşan kardeşler arasında dahi geçim mevcut değil. Küçük bir görüş farklılığı ânında kavgaya dönüşebiliyor. Akşama kadar gerilen sinirlerin en iyi rahatlayacağı aile ortamında eşler arası çatışmalar da çoğaldı. Çekirdek ailede eşler ve çocuklar arası uyum yerini gerilime bırakmışken aile büyükleriyle geçinemeyen, büyüklerin uyarıcı tavsiye ve nasihatlerine dayanamayan gelinler, damatlar, torunlar da gerilen insanlar arasında sayılabilir. Bâzıları bunu kuşak çatışması olarak nitelendiriyorlar. Ancak ne olursa olsun insanlarda kaygı veren bir gerilim var.
Yüce Meclis diye kutsanan çatı altında bile bizleri temsil eden vekiller icraat yerine hemen her konuşmada kavga ediyorlar. Birbirlerine son derce uygunsuz sataşmalarda bulunarak etrâfındakileri de bizleri de tedirgin ve huzursuz ediyorlar. Dışişleri Bakanı geçen gün bir bilgilendirme konuşması yapmıştı. Bir vekil çıktı; ‘Beni âcizlikle suçladı’ diyerek avaz avaz bağırdı. Halbuki konuşmada baştan sona bir kişiyi suçlayıcı bir durum yokken karşı guruptan gâyet düşmanca tavırlar ve kindar bir ses tonuyla hiç yoktan yere gerginlik çıkarması ne yakışıksız bir durum! Ne oluyorsunuz, bu ne düşmanlık! Hiç mi birbirinizi ön yargısız dinleme hâliniz olmayacak? Kendinden olmayan bir başkası doğru bir fikir öne süremez mi? İlla karşı taraf yanlış mı yapar? Biraz insâniyetli, hakkâniyetli olamaz mıyız? Yüce Meclisin içi çoğunlukla ‘gerilim tablosu’ sergiliyor. Bâri bu kısımları kesilse, halka yansıtılmasa. Asâbımız bozuluyor, kendi gerginliklerini bize de yansıtıyorlar.
Sokaklarda da ayrı gerilim hâkim, tahammülsüz gençler, tahammülsüz insanlar cidden endişe verici bir vaziyet sergilemekteler. Küçük bir anlaşmazlıkta birbirine giren, tekme tokat birbirlerine saldıran bu gençler gelecek adına iyi şeyler söylemiyor. Bir de bunlara güneydoğu illerindeki bâzı akraba kavgaları da eklenince içimiz bir hoş oluyor. Basın her anlaşmazlığı illâ da göstermek zorunda mı?
Nedir bu gerilim Allah aşkına?
Biraz olsun rahat olunamaz mı?
Üniversitelerdeki eskinin sağ-sol çatışmaları bugün Türkçü-Kürtçü guruplar arasında gerginlik tezgahları olarak yeniden sahnede. Devlete karşı başkaldırı adı altında sahneye konan bu gerginlik durumu liselere hatta daha alt seviye eğitim kurumlarına indirgenmeye çalışılıyor. Hatırlarsanız geçenlerde ‘Füze Kalkanı’ meselesi bahâne edilerek sokaklarda eylem yapan, polisle çatışan, aileyi takmayan ama örgütün bir sözünü iki etmeyen, gerilimi artıranları, oyunu kuranları ve medyayı unutmamak gerekiyor. Birileri insanları gererek onları sokağa dökmeye çalışıyor ki gerilimden nemalansınlar.
Bir zaman geliyor; Aleviler alttan kışkırtılarak, arkadan desteklenip, beslenerek onları ortamı germek için malzeme olarak kullanılıyor. Bir zaman geliyor ‘parasız eğitim’ diye genç üniversitelileri her yönlü destekleyip, önlerine eylem yapılabilecek materyalleri koyarak gençleri gererek sokak çığırtkanlığı yaptırıyorlar. Hatta bizzat Başbakana karşı eylem yapılması için teşvik ediliyorlar. Sonra polisle gençleri çatıştırıp ortamı gererek devletin polisini suç işliyor havasına getiriyorlar. Ardından veryansın eden bir medya ortaya çıkıyor. Ortamın gerilmesinde medyanın çok büyük sorumluluğu var. Medya ne zaman mesleğinin ahlâki sorumluluğunu idrak edecek bilemiyoruz.
Dersim olayında hak arama istemiyle ortamı gerenler, kapılara işâretler kondu, aleviler fişleniyor diye akılları bulandıranlar, Müslüman bir ülkede şimdiye kadar zâten olması gereken Kur’an ve Siyer derslerine itiraz edenler, eskiden din adına konan dayatmalardan halkın iki yakasını bir araya getirmeyenler ve bu dersler konacak diye hemen ‘Ya azınlıkların hukûku onlar ne olacak?’ endişesiyle insanları geren bu zevatlar her kimseler büyük vebal altındalar. Bu memlekette çoğunluk olan halk kendi en tabi vatandaşlık haklarını daha elde edememişken daha uygulamaya bile konmayan bir hak elde edilince hemencecik ‘azınlık dayatması’ halkın önüne konuyor. Pes doğrusu! ‘Başörtüsü bu milletin en temel inanç sembolüdür bütün kurumlarda ve eğitimin her basamağında serbest olmalıdır’ dense hemen; ‘İyi ama ya başlarını örtmeyenlerin hukûku ne olacak?’ fikri ortaya konuyor. Sanki şimdiye kadar onlar ezilmiş de. Çoğunluğun ezildiği, üzüldüğü, haklarının ihlal edildiği bir ülkede yaşıyoruz ne yazık ki! Sonra, ‘Kürtlerin hakları verilsin’ tamam, güzel fakat onca üç kuruş etmez PKK kurşununa canını veren Türk gençlerinin âhı ne olacak? Gerilim, gerilim, gerilim…
Durun bakalım bugün işçi bayramında neler tezgahlanacak, kim bilir ne planlar yapıldı? Herkes de bir gerilim endişesi!.. Vali bile diyor ki; ‘Eğer bir olay çıkarsa,….’ Güvenmiyor bayramın bayram gibi kutlanacağına. Haklı tabi. Nevruz bayramında ortamın mâlum hâli ne büyük gerginlikti. Eskiden kutlanmayan bir sürü günler şimdi her ne hikmetse anılıyor, kutlanıyor. Niye? Gerilim tezgahlamak için bir fırsat da ondan. Yazıktır bu millete, yazık!
Bu gerginlikler, insanımız ve toplumumuzu menfi etkiliyor. Medyaya büyük sorumluluk düşüyor. Her iş ticâri kaygıyla yapılmamalı, bir meslek ahlâkı olmalı, sorumlu ve duyarlı yayın yapılmalı. Gerçekleştirilen işlerde, insâni ve insanlık yönü bulunmalı. Geçenlerde bir anlı, şanlı haber programı sunucusu; ‘Ne oldu da bizim insanımız böyle oldu?’ diyor. Halbuki az önce kavga eden birbirlerini öldüresiye döven gençleri vermişti. Ne olacak? Sizler göstere göstere insanların ruhlarıyla oynadınız. En olmadık hâdiseleri vere vere olağanlaştırdınız. İnsanların ruhlarını bozarak birbirlerine tahammülsüz, hoşgörüsüz hâle siz getirdiniz. Oysaki hep o beğenmediğiniz, çeşitli yaftalar yüklediğiniz İslâmiyetin en çok üstünde durduğu değerdir hoşgörü ve tahammül. O yüce din bugünkü insanlık gibi vurmayı, kırmayı, incitmeyi, insanları germeyi değil dâima hoşgörüyü, sabırlı olmayı, yardımseverliği, dayanışmayı, sulhu tavsiye ediyor. ‘Öfkeni tut, kardeşini sev, elinden tut, yeryüzünde bozgunculuk ve nifak çıkarma’ diyor.
Siz ne zaman yaptığınız yanlışlıklardan döneceksiniz Allah aşkına?
Ortamı germeyin lütfen!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi