Önce Ahlak
Bugün toplumumuzda ve ülkemizde pek çok alanda fark edilir bir gelişme söz konusu.. Kimse boştan yere karşı çıkmasın, bu inkar edilemez bir gerçek… Yollar, sokaklar, caddeler, binalar, yeni kaydedilen kurum ve kuruluşlar, okullar, hastaneler, köprüler, fabrikalar, artan milli gelir, içte ve dışta kaybedilen itibarın kazanılması.. Bahsedilen gelişimlere ters gözlükle bakılmamalı.. Olumluları görmeli olumsuzları hatırlatmalı.. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz. Şimdi başlıyorum sıralamaya efendim:
İyi, tamam, çok güzel, önemli gelişmeler kaydedildi, doğru, kabul ancak insanlarımızın ahlâkî yönden tam hücrelerine kadar sirayet etmiş eski menfi ahlaktan kurtulması, kendini ruh yönüyle yenilemesi, bu husustaki eksikliklerini tamamlanması, karşılaştığı olayları doğru bir çerçevede değerlendirmesi gerekmektedir. Bu hâdise, insanı ihya etme hatta yeniden inşa etme ameliyesi ayni zamanda bir eğitim meselesidir. Bunu bütüncül olarak toplumun her katmanına yayarak insanımızın yeniden doğru ve güzel ahlak sahibi olması adına bir dizi çalışma faaliyetleriyle mutlaka ama mutlaka yapmalıyız. Aksi durumda insanımız menfi ahlak girdaplarında hak-hukuk tanımaz bir vaziyette pek yakın bir zamanda bilinmeyen meçhûle doğru sürüklenerek helake doğru gitmektedir. Bu sebeple işe; “ÖNCE AHLAK”tan başlamalı.
Evet, “ÖNCE AHLAK, ÖNCE AHLAK” diyoruz tekrarla. Peki, nedir ahlak?
Ahlak, insanın hiçbir baskı altında kalmadan, kendi hür irâdesiyle ve sürekli olarak ortaya koyduğu değer içerikli eylem ve tutumlarıdır. Ahlak evrensel bir kavramdır. Bireylerin yakın ve uzak çevrelerine olan davranışları ahlakları ölçüsüncedir ve ahlak fıtrata uygun olandır.
İnsanlar maalesef bugün toplum hayâtının getirdiği yanlışlıkların ve çirkinliklerin arasında kaybolup gidiyor. Ancak nicelik ve nitelik bakımından değerleri oturmuş insanlar toplumun olumsuzluklarından etkilenmezler. Toplum bu tip insanlarla seviye kazanır. Yanlışa yanlış sergilemek toplumda kabul görmüş bir yanlıştır. Yanlışa doğru davranış icra etmek bugün enâyilik olarak nitelendiriliyor. Halbuki doğru olan budur.
Kişi güzel ahlâkı ile topluma olumlu katkılar sunar. Hâdiselere doğru gözlükle bakmak da bir ahlak belirtisidir. Bazı insanlarda doğruları bile eğri görme hastalığı vardır. Kimilerinde de hiçbir şekilde hâlinden memnun olmama her şeyden şikâyetlenme kültürü gelişmiştir. Bu kişiler topluma menfi davranışlarıyla zarar verirler. Ayni zamanda bencillik de çok yayılmış bir başka menfîliktir. Kadim kültürümüzde kendinden çok başkasını tercih vardı ki buna diğer gamlık denirdi. Şimdilerde egoların haddinden fazla şişirilmesi, nefsin her isteğinin yerine getirilmesi, öfkenin-şiddetin-maddenin öne çıkartılması farklı menfi ahlâki bozukluklardır. Bunların âcilen düzeltilmesi için tedbirler alınmalı, çalışmalar yapılmalıdır. Aynen aile çalıştayları gibi ‘Ahlak Yapılanması Çalıştay’ları düzenlenmeli, önlem paketleri sosyal hayâta konmalı. (Yıllardır ‘Değerler Eğitimi’ derken bakın pek çok eğitim kurumlarında bu husus artık cidden ele alındı, şimdi de ‘Ahlak Eğitimi’ diyoruz.)
Kişilere ve topluma ahlâkî erdemlerin ve yüksek faziletli davranışların yâni “güzel ahlak”ın yeniden kazandırılması gerekiyor. İlim ehline göre güzel ahlâk’ın dört temel esası vardır. Bunlar; sabır, iffet, şecaat ve adalettir.
“Sabır; kişinin öfkesine, şehvetine, nefsine hakim olmasını sağlar. Sabır sayesinde insan başkasına sıkıntı vermekten şiddetle kaçınır, yumuşak huylu, sakin tabiatlı, serinkanlı ve dengeli olur. Her türlü menfi olaylar karşısında sabırla ayakta kalınır. Olumsuzluklar karşısında sabır cankurtaran simidi gibidir. Sabır acıdır ama meyveleri tatlıdır. (Bugün sabırlı insanların sayısı çoğaltılırsa pek çok problem çözülür.)
İffet; söz ve davranışlarda şehvetin etkisiyle, kötü-çirkin ve yerilen davranışlardan uzak kalmaktır. İffet, kişiyi haya sahibi yapar, yüz kızartıcı suçları işletmez. (Şimdi yüz kızarma da kalmadı her şey uluorta, her çeşit iffetsizlik sokaklarda sergileniyor dolayısıyla insanımızda iffet kalmıyor bu durum ahlaksızlığın toplumda yaygınlaşmasına sebep oluyor.) Yine iffet insanı cimrilikten, yalan ve gıybetten uzaklaştırır.(Asrımızda iffet hususu yeniden ele alınmalıdır.)
Şecaat, nefsin sevdiklerinden ayrılabilme gücüdür. Kişiler şecaatleri vesilesiyle cömertlik, el açıklığı gibi ahlâkî değerleri tercih ederler. Kişi bu sayede gücü yettiği halde düşmanına saldırabileceği halde bunu yapmaz, öfkesini yutar, kendi nefsine yüklenir. (Günümüz bakış açısıyla şecaat değerlendirilmesi de mutlaka yapılmalı ve insanımıza bu güzel haslet kazandırılmalıdır.)
Adâlet bir çeşit denge duygusudur. Kişiler adalet hasleti sebebiyle aşırılıklardan kaçınarak denge ve ölçüyü kendilerine şiar edinir. Adâletli kimseler cimrilik yerine iktisatlı olmayı, korkaklık yerine cesareti benimserler. Her işte adalet ön planda tutulmalıdır. (Bugün her konuda adâlete ne çok ihtiyâcımız var!)
Kötü ahlâk’ın temelinde de şu dört unsur vardır: Cehâlet, zulüm, şehvet ve öfke.(Bugün bunların hepsi revaçta)
Cehâlet; marifet ve bilgiden yoksun olmaktır ki, insana güzeli çirkin çirkini güzel gösterdiği gibi tamı eksik eksiği tam gösterir. Bilgi ve marifetle cehâletin yerine ilimle birlikte irfan geçmelidir. Bu da ancak kişinin ‘kendini tanıması’ ile mümkün olur. Çünkü kişi bu sayede kendi kabiliyet ve zaaflarının farkına vararak eksiklerini tamamlar, zaaflarını düzeltir, yeteneklerini geliştirir. Ahlak eğitimi de zâten var olan kabiliyetlerin ortaya çıkarılmasıdır.
Zulüm ise adâletin zıddıdır, insan-eşya-canlı-cansızın olması gerekenin dışında kullanılmasıdır. Zulümkarlar susması gereken yerde kızıp-öfkelenirler, etrafına zarar verirerek kul hakkına girerler. (Bugün her Müslüman’a hem kendileri hem de İslam dışı çevrelerden acımasızca akla hayale sığmayan zulümler icra edilmektir. Bu ne hazin bir tablodur!) (Asrımızdaki kul hakları sayılamayacak kadar çoktur. Kul hakkı olmayan ancak mürşidi kâmil insanlardır. Farkında olmadan kul hakkı işleniyor.)
Şehvet; kişiyi iffetsizliğe, hırsa ve cimriliğe götürür. (Bugün olduğu gibi, her türlü ahlaksızlığın toplumun katmanlarına sirayet ettiğini esefle görmekte ve daha acısı seyretmekteyiz.) Öfke ise insanları düşmanlığa ve hezimete sürükler.’(1)
Yaşadığımız asırda insanlar menfi ahlaki özellikleri sergilemekte aşırı uçta ilerlemekteler. Ama ne yazık ki güzel ahlaki özelliklerin gösterilmesi parmakla sayılı kalıyor. Toplumda yaygınlaşan bireyselleşme fıtratı bozan bir durumdur. İnsanların fıtrî ahlak anlayışının bozulması top yekûn insanlığın huzur ve mutluluğunu tehdit eden bir pozisyondadır. Tüm insanlık fıtrata uygun ahlâkî normlara dönmediği sürece düzelemeyecek, mutsuzluk ve huzursuzluk girdabından kurtulamayacaktır. Onun için ahlak şart, ahlaklı olmak şart.
------------
1- Bknz daha geniş bilgi için; H.Kamil Yılmaz, Tasavvufi Bakış, İst, 2003, s.207-209
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.