Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Nostaljide Kalan Ramazan-ı Şerif Karşılaması

Nostaljide Kalan Ramazan-ı Şerif Karşılaması

Kesin diyemeyeceğim ama “görünen köy kılavuz istemez” hesabı sorduğum muhteremlerde aynı kanıda.
Yıllar öncesi oluşumun nostaljileşmiş görünen ama asırlarca Türk kadınları olan ninelerimiz, annelerimiz, bacı ve eşlerimizin…
Tarihe geçen önemli birlikteliği, mahalle kaynaşması, fakirleri düşünme yanında bilhassa ev ekonomisine katkıları büyüktü.
Onlar bugünün kadınları gibi işyerlerinde çalışmazlardı ama yaptıkları işlemler ekonomiye öyle bir katkı verirdi ki.
Bu günkülerin aldığı ücretlere karşılık rakama vurulamazlıkla kat kat üstünü sağlamış olurlardı.
Bunun en bariz örneği de Ramazan-ı Şerif gelişinin bir ay öncesi başlayıp hafta kalışına kadar süren coşkulu kaynaşma, imece dediğimiz köylü yardımlaşması gibi mahalleli kadınların yardımlaşması, takdirlerin üstünde takdir değerinde oluşurdu.
Bugün, dünün sağ – sol kavgasını da es geçtik başka yönler için birbirimizi tırmalarken içlerinde kadın ve kızlarımızın da bulunması insanı acı acı düşündürmekte.
***
Ne idi bu kaynaşma?
Her ne kadar her yıl Ramazan-ı Şerif’in gelişinde sunmuş olsam da okuyamamış yeni nesillerimin bilgilerine sunmak yanında o günleri bilenlerinde hatıralara gömülmesi istemimle bir daha yazmak istedim.
Kerpiç bir veya en çok iki katlı evleri barındıran mahallelerde oluşan ama onların yerini kibrit kutularının alması ve her bir blokta mahalle çoğunluğu oluşması ile…
Unutuluveren mi diyeyim, yoksa yaşamın oluşumu mu diyeyim. Türk kadınının coşkulu günleri Ramazan-ı Şerif gelişiminden evvel başlardı.
Mahallenin hanımefendilerinden biri diğerine şöyle derdi.
“Gıy Komşuuu, Iramazan-ı Mübarek geliyo. Giç kalcaz. Ayşabaya gidivirelim bi yol. Sırayı halleyiversin bize …”
Her mahallenin yaşlı otoriter ve hatırı sayılan bir Ayşaba, Fatmaba, Hatcaba ismi konan yaşlı güngörmüş hanımefendileri olurdu.
İşte bunlar Ramazan karşılama imecesi de diyeceğimiz coşkulu yardımlaşmanın hangi evde hangi gün yapılacağını kararlaştırıp belirtirlerdi.
Böylece hiçbir ev karşılamasız kalmaz. Her hususta asla ayrım yapmadan birbirlerine yardım içindedirler… Fakir, zengin, ekâbir olarak tümü birlikte olup ayrım ve burun kıvırma, sıkma baş, açık baş düşüncesi asla akıllarından bile geçmezdi.
Oluşumun detayına girelim böylece.
***
Önce beylerde başlar hazırlık. Evin hanımı Ramazan içi ihtiyaçlarından evde olmayanları sıralayıp söyler ve süslü zembil veya kapaklı çarşı sepetini tutuşturur beyefendinin eline.
Kilerli veya izbeli evlerde ki stoklarda azalmış veya kalmamış, Un, Haşhaş, Zeytin ve Kuyruk yağları, Toz şeker, evlerde yapılan Pastırma ve Sucuk. Kümesleri olmayanlar için yeterli miktarda Yumurta,  Reçeller için gerekli malzeme listesidir beyefendiye teklifi.
Önemli bir husus, yine evin hanımınca yakın fakir komşuların mahzun kalmamaları, Ramazan’ı olsun mutlu geçirmelerini temin içinde, “Şu fakir komşu içinde alıver” demeyi ihmal etmez! 
Beyefendi de bunu Zekât, Hayır vb. düşüncesi içinde bütçesi imkân verdiği kadarıyla halletmeye çalışır.
Ne güzel bir Müslüman-Türk ananevi sosyal yardımıdır ama ne yazık ki buna bile tahammül edemeyen maneviyat karşıtları kendilerini güya sosyalist gösterirken, uyduruk kelamlar etmekten geri kalmazlar!..
***
Komşular için, ayrılan gün gelmiştir.
Evin hanımlarınca erkenden, Su veya Ateş değirmeninde (Motorla döndürülen) katıksız öğütülmüş buğday unu (ellili yıllardan sonra karışımlı unlar o günlerin lezzetini veremedi.) elenerek bakır leğen veya hamur teknelerinde gerekli Yumurta, Ilık Su ilavesiyle hamur hazırlanır, üstleri örtülerek dinlenmeye bırakılır.
Komşu hanımlar, Yufka açacakları tahta sini ve oklavalarıyla sırası gelen eve teşrif etmeye başlar. İyi Yufka açanlar ayrılarak vazife taksimi yapılır ve grup halinde evin odalarına geçilir.
Yufkalar (aslında “Şebit” denilir.) açılır. Açılan yufkalar yerlere serilmiş örtüler üzerine kıvama gelmesi için serilir. Kıvamı gelen yufkalar dürülerek siniler üzerinde ince, ince kıyılmaya başlanır. Erişte adı verilen bu kıyımlar, evin diğer kapalı yerlerinde serilmiş örtülere yayılır.
Diğer taraftan, Şehriye dökecek olanlar, serili örtülerin etrafında çember yaparak otururlar. Getirilen kıvamlı hamurdan kopararak avuç içinde yuvarlar, sonrada Baş ve Şahadet parmağı arasında bükerek, ufak, ufak taneler şeklinde Şehriyeyi dökerler.
Bu dökülen Şehriyeler de yine örtülere yayılarak Erişteler gibi kurumaya bırakılır.
O günleri kıyılmış ve sonra kavrulmuş eriştelerin tadını sözde erişte diye satılanlarda bulmanız olanaksız.
O günkü elde yapma “Erişte”nin, Un kalitesi yanında el emeği ve kıvam biliminin büyük rolü olmakta.
***
Bunlar yapılırken hanımlar suskun mu durur?
Herkes bir sakinlik ve terbiye içinde, gençler aniden lafa karışmadan sohbet yapanların yanında, bilenler güzel sesleriyle İlahi, Şarkı, Türkü, Mani okurlar.
Hatta fıkra bile söylemek suretiyle şen, şakrak  ve esenlik içinde kaynaşırken yaparlar işlerini...,
Bu arada yarışmalarda olur...
Yırtıksız çok ince Yufka açma ve çabuk yapabilme yanında, Şehriye dökme hızı da yarışmaya girer...
Bir yarışmada Şarkı, Türkü, Mani ve Fıkra anlatanlar arasında olur...
Ekseriya, öğle veya biraz sonra biten işlem sonu, ev sahibelerince hazırlanan çeşitli ve leziz yemek sofraları kurulur.
Yemek sonu, Kış mevsiminde çeşitli çerezler, izbelerde güzden kalmış Üzüm hevenkleri ve Kavunlar ortaya getirilir, Yaz günleri ise yaz meyveleri yanında Konya'nın meşhur bu gün adı kalabilen Buz Karpuzu ve Araplar, Parsana, Cehennem oğlu ve Uluırmak vb. gibi yerlerin bağlarında yetişen, incecik kabuklu ağzınızda eriyiveren leziz üzüm önlere serpiştirilir.
Dedikodu yapmadan güzel sohbetler içinde yenir içilir…
Bu arada, Yarışma da derece alanlara ev sahibesince, Oyalı yazma, işlemeli Mendil ve Bohça örtüsü vb gibi göz nuru dökülmüş hediyeler verilir...
Acil işi olmayanlar bir müddet daha bu kaynaşmayı devam ettirirler. Ayrılırken ev sahibesine teşekkürle, “Afiyetle yiyiniz...”derler.
Ev sahibesi de onlara şükranlarını sunar, “Elleriniz dert görmesin” derken, Bekâr kızlara da, “ İnşallah senin evinde de Erişte, Şehriye yaparız.” temennisini unutmazlar.
Ramazana bir hafta kala biten bu coşkulu kaynaşmalar aynen veya bazı eksikleri ile devam edebiliyor mu bilmiyorum?...
Bildiğim bir şey varsa oturduğumuz apartman hayatında birbirimizi tam tanıyamamak!..
Coşkuları görmek yerine anılara dalmak!
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi