Nasıl mutlu oluruz?
Kişi kendisi mutlu olacak ki, etrâfını mutlu etsin. Kendisi devamlı üzüntülü, umutsuz, hep dertli, ufacık şeyleri problem eden insanlar, etraflarını mutlu etmedikleri gibi, çevrelerini menfi enerji yayarlar. Yâni kendi mutlu olmayan başkalarını mutlu edemez. İnsanın mutlu olması için illa her şeye sâhip olması veya hiçbir tasasının olmaması gerekmez. Geçen ki yazımızdan buraya ipuçları çıkarırsak, küçük şeylerden güzellikler devşirirsek niçin mutlu olunmasın? Meselâ; eşinizin sıcacık bir gülümsemesi, çocuklarınızın anneciğim-babacığım demesi sizin için sıradan güzelliklerden ama farkındalık bilinciyle bakarsanız, aslında bu küçük davranışlar bir mutluluk tablosudur.
Eskiden büyükler küçüklere, küçük şeylerden mutlu olmasını öğretirlerdi. Çocukların her isteği yerine getirilmez, dışarı çıkıldığında her istenen alınmazdı. Küçükler de, büyükler de, istedikleri olmadığında ne surat asarlar, ne sofraya küserler, ne de kapı çarparlardı. Stres, ruhsal sıkıntılar ve depresyon onların kitaplarında yoktu. Onlarda sabır vardı, şükür vardı, zikir vardı. Her şeyden önemlisi ‘edep’ vardı. Edep, imânının en güzel süsüdür. Edep, hiçbir kuyumcunun kıymet biçemediği, en değerli ahlak mücevheridir. İnsan edep kokmalı. İnsan yaşamının edep kısmını kavrasa, emin olun hayâtını en doğru şekilde ikâme ettirecektir. Ne diyor şâir; ‘Edeb, bir tâc imiş nûrî Hüdâ’dan. Giy ol tâcı, emîn ol her belâdan.
Konuya dönecek olursak, kişinin mutlu olabilmesi için; korku ve gereksiz endişelerden, hırs ve hasetten, kötü düşüncelerden, kıskançlık ve çekememezlikten, lüzumsuz tartışma ve kavgalardan uzak durması gerekir. Bu tür menfi duygular insanı mutsuz kılar. Kişi eğer kendine değer veriyorsa, kendini seviyorsa, kişiliğinde mevcut olan olumsuz huylarını düzeltmeye çalışmalı, güzel hasletlerini öne çıkarmaya gayret etmelidir. Güzel ahlaklı insanlar etraflarına huzur yayarlar, kötü ahlaklı insanlar da çevrelerine huzursuzluk dağıtırlar.
Unutmayalım ki, mutluluk bir düşünce şeklidir. Pozitif düşünmek, güzel duyguları harekete geçirir, gönle baharı getirir, vücuda inşirah verir. Başa gelen hâdiseler, her ne kadar menfi gibi görünse de, olumlu olarak yormak, bizi üzüntüden alıkoyar. Şurası bilinmeli ki, bizi üzen bir problemde, zikir yoluyla Hakk’a müracât etmek en karlı ve kazançlı yoldur. Eskiler böyle yaparak sıkıntılarından kurtulurlardı. Mesela; ‘Hasbünallâhu ve’nimel Vekîl’ zikri ile Allâhu Teala vekil tâyin edilir, ‘La Havle vela kuvvete illa Billah’ zikri ile ilaçlardan değil Cenâbı Hakk’dan güç ve kuvvet istenirdi. Yanı sıra namaz ve sabırla, Rabb’imizden yardım talep edilirdi. Bunlar ne güzel, zararsız, yan etkisi olmayan bilakis kişiyi ruhen rahatlatan, mânevî tedâvi yollarıydı. Duâyla Hakk’a yönelerek teslim olan kişi, pek çok derdi kederi olmasına rağmen yine de yüzünden gülümseme, hayâtından mutluluk eksik olmazdı. Tabi şimdi namaza, duâya, zikre yanaşmayan insanlar mutlu olamıyor, en ufacık problemde, soluğu nöroloji ve psikiyatri kliniklerinde alıyorlar. Ve bu mekanlarda öyle hasta insan sırası var ki, sanırsın memlekette herkes sinir hastası. Biz öz değerlerimize dönemedikçe, mutlu olmasını dahi bilemeyeceğiz. Şimdilerde ne yazık ki, her şeyi olan insanlar, en mutsuz insanlar!
Mutlu olmak için, üzücü hâdiselere hoşgörü ve olgunlukla yaklaşmak gerekir. Karşılaşılan olumsuz olayları büyütmeden, sakince, çözüme nasıl odaklanırız oraya bakmak lâzım. Her olumsuzluk illa insana mutsuzluk getiren reçete değildir. Belki o olumsuzluk kişiyi, daha olgun yapma hasletidir. Kişiler kendi hayat dünyâlarını yaşarken, olumlu-olumsuz pek çok vakayla karşılaşabilir. Bu dünya hayâtının bir parçasıdır. Yaşıyorsak, imtihansız bir dünya yok, herkesler bir şeylerle imtihan olunuyor. İmtihan sürecini istenen şekilde, çabucak akıllıca atlatanlar, mutluluk basamaklarını hızlıca çıkarlar. Olaylar karşısında olgunluk ve hoşgörü, mutlu olmak için, insana gerekli duygu materyalleridir.
Diğer bir mutluluk materyali, ‘şükretmek’tir. Kişi istediğine ulaşamadığında, arzu ettiğini alamadığında, aradığını bulamadığında hep mutsuz olur. O zaman mutsuzluğu gidermek için ne yapmalı? İnsan bulduklarıyla, ulaştıklarıyla, sâhip olduklarıyla mutlu olmasını bilmeli. İnsana, Cenâbı Hak ne verdiyse, o onun için en iyi olan ki, verdi. Bu böyledir. Kişi ne yapsa da, kendisine takdir edilenden ötesine asla geçemez. İnsan neyi varsa ona şükretmeli, onun sâhip olduklarını bulamayanları düşünmeli, hamd etmeli, boşa üzülüp kendini mutsuz etmemelidir.
Şu da var; boş oturan insanlar mutsuzdur. Çalışmayan, üretmeyen kişiler, gereksizlerle meşgul olarak âdeta mutsuzluğu çağırırlar. Halbuki çalışarak, özellikle topluma faydalı şeyler üreten insanlar, her zaman mutludurlar. Yine okuyarak kendini yetiştiren, bilgi sâhibi olarak toplumu aydınlatan insanlar, çevreleri tarafından sevilirler. Sevilen insanlar çabuk dost bulurlar. Bilgili insanlar, başkalarının ilmen ve fikren gelişmesine katkı sağlarlar. Bilginin ve dostluğun paylaşılması, ayrı bir mutluluktur. İnsanın okuması, öğrenmesi, bilgisini artırması kişileri mânen zenginleştirir. Okuyan, devamlı yeni şeyler öğrenen insanın, fikri duyguları farklılaşır, gelişir, davranışları olgunlaşır, hayâtı ve hâdiseleri daha doğru değerlendirir. Demek ki okumak, öğrenmek mutluluktur. Böyleleri çevresi tarafından takdir görür bunlar da ayrı bir mutluluk vesilesidir.
Bize huzur veren, güzellikleri görmemizi sağlayan, dâima hayır tavsiye eden, düştüğümüzde elimizden tutan insanlarla berâber olmamız da, mutluluktur. Dost kazanmak, güzel dostlarla birlikte bulunmak, onlarla hoşça vakit geçirmek mutluluktur. Sevmek, sevilmek mutluluktur vesselam. Mutluluk dolu Cumâlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.