Recep Çınar

Recep Çınar

Naim'i hayatta tutamadık!

Naim'i hayatta tutamadık!

Naim Süleymanoğlu...

Ardından 3 olimpiyat, 7 dünya şampiyonluğu, tam tamına 47 dünya rekoru ve hesap edilemeyecek kadar büyük başarılara imza atarak bu dünyadan göç etti...

Tıpkı Bulgaristan mezaliminden kurtulup Türkiye'ye göç ettiği gibi...

Türkiye'de kucaklanmış, sevilmiş, omuzlarda gezdirilmişti...

İnşallah ahirette de aynı sevgi ile aynı şefkat ile karşılanır Naim Süleymanoğlu...

Aynı ilgi alakayı görür büyük şampiyon...

Allah'ın rahmeti üzerine olsun.

xxx

Naim'in Türkiye'ye gelmesinin bir sebebi vardı...

Bulgarların Türkler üzerindeki baskıcı politikaları, zorunlu göç dayatmaları, isimlerin değiştirilmesi ve mecburi Bulgarca konuşma zorunlulukları dayanılacak gibi değildi...

Bulgaristan'daki soydaşlarına, yani Türklere yapılan asimilasyonları, zulümleri tüm dünya'ya duyurmak, dünya'nın bu konuda duyarsız kalmamasını sağlamak, daha doğrusu bu zulümlerin önüne geçmek için birşeyler yapmalıydı...

En çokta isimlerinin değiştirilmesi koymuştu ona...

Bir türlü içine sinmiyordu...

Naum Shalamanov” ismi ona çok yabancıydı...

Sadece kendini kurtarmak ve tekrar eski ismini almak değildi, onun derdi...

Onun derdi, bu zulümlere dikkat çekmekti...

Ve başardı...

Büyük şampiyonun bu hareketi, Bulgaristan'da yaşayan soydaşlarımız bir tarafa, dünya'da yaşayan bütün Türkler için, bir ilham ve övünç kaynağı oldu...

Türk ve islam dünyası onunla gururlandı...

Başka bir deyişle de Bulgarlara diz çöktürdü...

23760309_10155991737911979_2080614521_o.jpg

xxx

Sonrası malum...

Şampiyonluklar ve rekorlar...

O dünyaları kaldırırken, bizler ekranların karşısında nefes bile almıyorduk...

Dünya halteri onunla sevdi...

Boksu Muhammed Ali, futbolu Pele ile sevdiğimiz gibi...

Dünya'nın göz bebeğiydi...

Amerika'da dahil, dünya'nın en önemli ülkelerinden kendisine vatandaşlıkla birlikte üniversitelerde hocalık ve hayal bile edemeyeceği büyük servetler teklif edildi...

Bırakın düşünmeyi, göz ucuyla bile bakmadı bu tekliflere...

Baksa ne mi olurdu?

Büyük bir ihtimalle bugün hayatta olurdu!

Niye mi?

Çünkü, ona vatandaşlık verenler, o sporu bıraktıktan sonra da onu şampiyon gibi yaşatır, onurlandırır ve onun bilgi birikiminden yararlanırlardı...

Onu hayatta tutarlardı...

Peki biz ne yaptık?

Naim halteri bıraktığında, biz de Naim'i bıraktık!

Kaderine terkettik...

İşte kader ağlarını o zaman örmeye başladı...

Hastalanıp yatağa düştüğü zaman değil...

Sinan Şamil'de nasıl sınıfta kaldıysak, Naim'de de aynı vefasızlığımızla yüzleştik!

Eveleyip gevelemenin bir manası yok...

Bu kadar net...

Değerlendiremedik...

Bırakın değerlendirmeyi, kulp taktık, ipsiz sapsız mesnetsizliklerde bulunduk kendisine...

Yaşarken vermediğimiz değeri, öldükten sonra vermemiz ne garip!

Garip bir ülkeyiz vesselam...

Niye garip bir ülkeyiz biliyor musunuz?

Naim Süleymanoğlu gibi bir “Halter Devi”ni, bir “Cep Herkülü”nü, okuduğu Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü, Beden Eğitimi bölümünde halter dersinden sınıfta koyan bir ülkeyiz de ondan.

Trajıkomik bir vaka, ama gerçek...

 xxx

Naim Süleymanoğlu ile en son bir çorbacı da oturduk, sohbet ettik...

Oğuz abi (Tongsir),Ünal Karaman, Metin Şahin, ben ve hatırlayamadığım 1-2 arkadaş daha vardı...

Mevlana Hoşgörü ve Barış Ödülü almak için Konya'ya gelmişlerdi...

Ödül gecesi bittikten sonra Oğuz Başkan, Naim Süleymanoğlu, Ünal Karaman, Metin Şahin ve ben acıkmış ve Konya'nın ünlü bir çorbacısına gitmiştik...

Metin Şahin'in takılmalarına güldü, Ünal Karaman'la sıkı sohbet etti ve ödüllü güzel geceyi vedalaşarak tamamladık...

Bir daha da karşılaşmadık kendisiyle...

Gidiş o gidiş...

Koskoca bir ülke olarak, Naim Süleymanoğlu gibi bir şampiyonlar şampiyonunu hayatta tutamadık, bu da bize ve yetkililere dert olsun!

Ne diyebilirim ki “Allah rahmet etsin”den başka.

xxx

Aslında Konyaspor'u yazacaktım...

Antalya maçının sonucunu olmasa da, ortaya konulan, daha doğrusu umut veren futboldan bahsedecektim...

Artık yarın...

Ama, şunun altını çizebilirim, Atiker Konyaspor, Antalyaspor maçında karakterli bir futbol ortaya koydu...

Neyse...

Yarını bekleyin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi