Mushafla karşılaşma
Adına Kur’ancılar dediğimiz sapkın ve saptırılmış güruhun Ehli Sünnete tabi Müslümanlar karşısında aciz kaldığı konulardan başta gelenlerinden biri Kur’an-ı Kerim’in hitaptan kitaba dönüşmesi aşamasını gerektiği gibi anlamamış anlayamamış olmalarıdır.
Hz. Rasulullah’a (sav) ilk vahyin nazil olduğu andan vefatına kadar geçen sürede ayet ayet veya sure sure gelen vahyin iki kapak arasında toplanmasına dair en küçük bir emir ve yönlendirme olmamasına rağmen övülmüş Sahabe Neslinin (ra) ihtiyaç görmesi sonucunda Kur’an-ı Kerim’in Mushaf haline getirilmesi bile Kur’ancıları aciz bırakmaktadır.
Acizlikleri sadece Mushaf’ın toplanması konusunda değildir.
Mesela Cenab-ı Allah’ın (cc) Kur’an-ı Kerim’de Kitap olarak bahsettiği kitabın hangi kitap olduğu yani söz konusu olan kitabın Kur’an-ı Kerim mi yoksa levhi mahfuzdaki ezel ve ebed bilgilerin yazıldığı kitap mı olduğu konusunda bir karar varabilmiş değillerdir.
Mesela yine Kur’an-ı Kerim’de Kitabın satır satır yazılmasına yaptığı atıflar nedeniyle satır satır yazılı olan kitabın insanlar eliyle yazılmış olan Mushaf olup olmadığı konularında da net bir bilgiye sahip değildirler.
Yine Kur’an-ı Kerim’deki bir ayeti Kerimeyi yanlış anlamaları sonucunda Rasulullah’ın (sav) Sahih Sünnetini kendileri için İslam’ı yaşamanın en kolay ve en doğru yolu olarak seçen Müslümanları dinlerini parça parça etmekle suçlamalarına rağmen kendileri inançlarında ve ibadetlerinde bölük pörçük bir durumda olan Kur’an’cı güruhu ibadetler konusunda biri diğerini yalanlayan bir yalancılar toplumu olmuş durumdadırlar.
Mesela Hz. Âdem’den bu güne gelen ilahi dinlerin tamamını evrensel bir İslam dini kabul etmek yerine, materyalist mihrakların emperyalist dünya görüşlerini hemen hemen her yüzyılda en az bir kez değiştirmesine rağmen insanları köleleştirmek için empoze ettikleri fikirleri evrensel ilkeler olarak Hz. Âdem’den bu güne kadar gelen ilahi dinlerin ortak değerleri olarak iddia etmeleri de kendi içlerindeki tenakuzun bir dışa vurmasıdır.
Bu anlamda Kur’an-ı Kerim’in mesajlarının bu günün insanlarına hitap edip etmediği yani evrensel olmadığı, yerel hatta bölgesel ve tarihsel olduğu ve 21. Yüzyıl insanının Kur’an-ı Kerim’in muhatabı olmadığı iddiaları da yine Kur’an’cı mealci tayfanın kendi içlerindeki derin çatlaklığın en belirgin halidir.
Diğer taraftan yine açık seçik olduğunu iddia ettikleri Kur’an-ı Kerim’deki açık seçik hükümlerin yine 21. Yüzyıl insanının mantığıyla anlaşılamayacağı ve uygulanamayacağı dolayısıyla da Kur’an-ı Kerim’deki bir kısım hükümlerin değiştirilmesi gerektiğini iddia etmeleri de Ehli Sünnet Müslümanları ile farklarını gösterdiği gibi kendi içlerindeki insanı din sınırları dışına itebilecek kadar büyük olan farkları da göstermektedir.
Dinler tarihi konusunda gelince, Kur’an-ı Kerim’de adları geçen Peygamberlerden (as) Hz. Âdem (as) ve Hz. İdris (as)ı Peygamber kabul etmeyerek peygamberler silsilesini Hz. Nuh (as) ile başlatanların varlığı kendi içlerinde Kur’an-ı Kerim’de adı geçenlerin hepsini Peygamber olarak kabul edenler ile olan farklılıklarını göstermesi yanında açık seçik bir Kur’an ayetini inkâr etmeleri bakımından önemlidir.
Kur’an-ı Kerim ilimleri olarak kabul edilen Tefsir, Kelam ve Fıkhı kabul etmedikleri için Kur’an-ı Kerim’i nakli delil olarak kabul etmek yerine akli delil olarak kabul etmelerine rağmen vahyi o çok güvendikleri akıllarıyla tarif edememeleri akıllarının dumura uğraması bir tarafa Mushafla karşılaştıkları ilk anda yine bölünmüşlük parçalanmışlıkları açısından bir başka örnektir.
Son olarak Müslümanlarca insanların ve toplumların din işlerini düzenlemek gayesiyle Kur’an-ı Kerim’de açıklanan taabbudi ibadetler yanında dünyevi işlerini ve hukuki düzenlerini sağlamak gayesiyle konulan emirlerle birlikte tavsiye edilen şeri yönetim ve yöntemleri toptan reddediyor olmaları da Mushafla ve Ehli Sünnet bağlısı Müslümanlarla karşılaşmak istemedikleri bir diğer husustur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.