Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Miraç Kandili

Miraç Kandili

Bugün Receb’in 27. Günü ve son Cumâsı. Hz. Allâh’ın ayı olan Receb ayının da son günlerine dayandık ömür takviminde. Nasipse Haftaya İki Cihan Sultânı Rasûllullâh’ın ayı olan Şaban ayına erişeceğiz. Aynı zamanda bugün Miraç Kandili. Efendim âlemî İslâm’ın ve siz değerli okurlarımın Miraç Kandilini mübârek ediyor, hayırlara vesile olmasını cânı yürekten Rabb’imden niyâz ediyorum. Yanı sıra Cumânızı da tebrik ediyorum.

 

Şimdiye kadar yazdığım Miraç Kandili ile ilgili yazıları şöyle bir gözden geçirdim istedim ki biraz farklı şeyler yazayım. Şunu fark ettim Miraç hâdisesine hiç değinmemişiz. Mirâcın hep mânevî cihetlerini yazmışız. Bugün bu husûsa değinmek arzusundayız. Buyurun başlayalım:

Cenâbı Hak Kurân’ı Azûmüşşan’da: “Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra, 1) buyuruyor. Peki, bu hâdise nasıl oldu? Muhterem merhum üstad Mahmut Sâmi Ramazanoğlu’nun Musahâbe’sinden sâdeleştirerek nakletmek istiyoruz.

İsra; geceleyin gidiş, Miraç ise; geceleyin semâlara, yücelikler âlemine yükseliş demektir. Miraç hâdisesi hicretten on sekiz ay önce Receb ayının 27 gecesi vuku bulmuştur. Buhârî, Müslim’de bahsi geçtiği gibi sahih hadislerde ve İbni Kesir gibi güvenilir tefsirlerde anlatıldığı üzere bu mûcizevî kutsî hadise şöyle cereyan etmiştir:

Peygamberimiz aleyhisselam bir gece amcası Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hani’nin evinde yâhut Kâbe’de Hatim civârında iken Cebrâil (A.S) teşrif ederek Efendimiz aleyhisselâm’ın göğsünü yarıp kalbini zemzem ile yıkamış sonra orayı ilim ve irfan ile doldurmuştur. Sonra ‘Burak’ isimli mânevi bir binekle Mescidi Haram’dan Mescidi Aksa’ya getirmiş ve orada ervâhı enbiyâya (peygamberlerin ruhlarına) ve meleklere namaz kıldırmıştır. Daha sonra âlî makamlara çıkılacak bir Miraç bir mânevî merdiven kuruldu oradan Cibril ile berâber yükselerek dünya semâlarına varıldı ve her bir katta ayrı ayrı Peygamberlerle görüşüldü. Semâ âlemlerinin birinci katında Âdem (A.S) ile görüşüldü; Âdem (A.S) sağına bakıyor gülüyor soluna bakıyor ağlıyordu. Sağında cennetlik müntesiplerinin solunda ise cehennemliklerin ruhları vardı. İkinci semâda Yahya ve İsa peygamberler ile karşılaşıldı. Onlarla selamlaşıldı. Üçüncü semâda Hz. Yusuf dördüncü semâda Hz. İdris Beşinci semâda Hz. Hârun ile selamlaşıldı. Altıncı semâda Musa (A.S) ile karşılaşıldı. Yedinci kat semâda ise İbrahim (A.S) ile karşılaşıldı ve selamlaşıldı. Efendimiz kendi ağzından aktarır;

Bütün bu görüşmelerinin sonunda ‘Sidretül Müntehâ’ya arz olundum. Bu mübârek mevkinin kökünden tam dört nehir akıyordu. Bunların ikisi dünyâda bilinen ‘Fırat’ ve ‘Nil’ nehirleri idi. Sonra bana ‘Beyti Mâmur’ keşf olundu, gösterildi. Gördüm ki oraya yetmiş bin melek ziyârete geliyor. Oradan bana üç kâse içecek ikram edildi. Birinde bal birinde süt birinde ise şarap (hamr=cennet içeceği) vardı. Ben süt dolu kâseyi alıp içtim. Cebrâil (A.S) bana; ‘İyi ki sütü alıp içerek isâbet ettiniz. Süt, ümmetinin fıtratı yâni hilkati İslâmiyyesidir. Eğer şarabı içseydiniz ümmet dalâlette kalacaktı.’ Buyurdu.

Miraç hâdisesinden dönerken Musa (A.S) Hz. Muhammed aleyhisselâm’a; ‘Rabb’in tarafından ümmetine emredilen elli vakit namazı ifâ etmeye ümmetin takat getiremez’ diyerek Rabb’ine yalvarmasını teklif etmiş bunun için uzun uğraşlar veren Peygamber aleyhisselam sonunda günde beş vakit namaz kılınması üzerindeki emirde mutabık kalınmış  ama o beş vaktin elli vaktin sevâbına denk olacağı bildirilmiştir. (Mahmut Sâmi Ramazanoğlu, Musâhabe 3, s.31-37) (Ayrıca geniş bilgi için: Buhârî, Müslim, Tac.Terc.c.2-3/İbni Kesir Tefsiri, c.4)

Miraç hâdisesi rüyâ değildir rûhen ve bedenen gerçekleşen bir mûcizevî hâdisedir. Âyet ve hadislerde belirtilmiştir inkar eden küfür işlemiş olur. Nitekim bu kutsi hâdisenin sabahında olanlar Mekke’de duyulduğunda müşrikler pek tabi ki, inanmadılar. O insanların en Emînini âdeta sorguya çektiler. Mescidi Aksa’nın şurası nasıldı, burası nasıldı? Diyerek. Mesele Hz. Ebû Bekir Efendimize soruldu? O da; Eğer bunu Peygamber söylüyorsa doğrudur diyerek ‘Sıddıyk’ unvânını kazandı. Bugün bizlerde mucizeleri şüphe ile karşılayan Ebû Cehiller gibi değil Ebû Bekir gibi sıddıyklerden olalım ve günü makbul şekilde değerlendirelim inşaALLAH. Bu güzel günden en kâmil şekilde istifâdelenmemiz dileğiyle Mirâcınız mübârek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi