Meşihat-ı İslamiyyenin Tarihçesi (4)
Sultanlar, halifeler Şeyhülislam’dan fetva almadan sefere çıkamazlardı. Bir misal verelim:
“Yavuz Sultan Selim Emir Sultan kabrinde gayret kılıcını kuşandı. Kemal Paşazade bu niyete “Fatiha” dedi. Selim Şah, (Mısır gazasına niyet ettim) dedi ve çadırına gelip bütün bilginleri toplayıp Mısır üzerine gitmek için fetva istedi. Tavaşi Sinan Paşa sadrazam idi. Evvelce Mısır’dan gelmiş kırk kıta fetvayı meydana çıkardı. Bilginler, (mademki Mısır uleması v evliyalar böyle fetva verince biz de elbette onların fetvasını tasdik ederiz.) dediler.
Fetvanın meali şöyledir: “Mekke ve Medine’ye sahip olan bir padişah, çihâr-ı yâr-ı güzin’e (dört halifeye) sövenlerle birlik olursa, diğer bir padişah bu sövmeyi menetmek için kızıl baş* üzerine gittiği vakit kızıl başa yardıma gelip diğerine kılıç çekerse ne lazım gelir?
El-cevap, onun imamlığı caiz değildir, ‘hal’ edilmesi farzdır. Katledilmezler, esir alınmazlar, cariye olmazlar. Üzerine sefer eyleyip memleketini başkasına vermek gerekir” (4)
Osmanlı Dönemi
Osmanlı devleti, gerek kurum olarak, Osman Gazi hazretleri ve gerek erkânı, şeriat-ı ahmediye’ye, itaati fayda ve menfaat bilmişler. (Bu sebeple) şer’i işlere ve hukukun detayına vakıf, şeriat hükümlerini bilen ulema-i kirama tevcih ve yükleyerek bizzat kendilerini dahi bu konuda halktan biri yerine tenzil ederek şer’i hükümete ve hukuka asla müdahale etmemişler.
Bunun birçok fayda ve güzelliğini görmeleri üzerine mülkiye memuriyetinin son noktası olan vezirleri dahi ilmiye sınıfından tayin etmişler. Başta Edibali hazretlerine ve sonra kadıların kadısı Muslıhıddin Musa hazretlerinin oğlu ulema-i kiramdan Sinanüddin Yusuf Paşa hazretlerine rütbe-i vizârat (kabine, bakanlık rütbesi) ihsan olunmuş. Ve ondan sonra rütbe-i vizârat ile paye-i sadaret (sadrazamlık rütbesi) böylece ilmiyeden yetişen Çandarlı ailesine intikal ederek İstanbul’ un fetih tarihi olan hicri 851 (m.1453) senesine kadar sadaret makamına bilumum (hep) ilmiye sınıfı yükselmiştir
Devlet-i aliye’nin iptida teşkilinden itibaren etrafında bulunan ve her biri kendisinden birkaç kat kuvvetli olan İslam ve Rum hükümetlerine ilmen ve adlen ve medeniyeten ve ahlaken üstün olduğundan büyüyerek ve azmederek az bir zaman içerisinde Rum ile fütuhatına başlamışlar. Ve on beş yirmi seneye varmadan şu büyük fütuhatın bir ucu Tuna sahillerine dayanmıştır. (5).
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi devrinde ifta ve kaza (yargı) vazifesini zamanın büyük âlimi Edibali (ö.1325) görürdü.
Şeyh Edibali’den sonra dini işleri öğrencilerinden Dursun Fakih ifa etmiştir. Osmanlı Devleti’nin ilk hatibi ve kadısıdır.
Bu zat Karaman’da doğmuş. Osman Gazi’nin Karahisar’da Cuma hutbesini ve sonra Eskişehir’de ilk bayram hutbesini okuyan ilk müftüdür. Üstadı Şeyh Edibali’den Tefsir, Hadis ve Fıkıh usulü okumuştur.
Orhan Gazi, fukaha yetiştirmek maksadı ile İznik’te bir medrese inşa etmiş, hicri 737 tarihinde Davut Kayseri ilk defa bu medreseye müderris olmuştur. İşte Osmanlı zamanında ilk yapılan medrese bu olmuştur.
En yüksek kadılar da sıra ile Eyyub, Üsküdar, Galata, Bursa, Edirne, Mekke, İstanbul, Anadolu Kazaskerliği ve Rumeli Kazaskerliğidir. Bu devreleri geçiren zat-ı muhterem artık Şeyhülislam olmaya namzettir.
Kazaskerliğin ihdasından yarım asır sonra merkezde bir de “müftilenam” teşkil olmuştu. Artık bu suretle kazasker kadıların, müftilenamlar da müftülerin başkanı ve mercisi oldu. Kazaskerler kadıl- küdat, müftilenam da şeyhülislam mevkiinde bulunuyordu.
Şeyhülislamların sefere iştirakleri veya hastalanmaları halinde yerine bakacak yetkili bir şahsın bulunması zarureti karşısında (fetva emini) ihdas olunmuştur. İlk fetva emini Balıkesirli Mehmet Muhyiddin Efendidir. Şeyhülislam Zembilli Ali Efendinin rahatsızlığı üzerine Şeyhülislam Kaymakamlığı’na tayin olunmuştur.
Sözünü kimseden sakınmazdı. Hatta zamanın sadrazamı İbrahim Paşa bile kendisinden çekinirdi. Hicri 951 tarihinde Kayseri’de vefat etmiştir.
Devlet-i aliye-i Osmaniye’de Şeyhülislam tabiri ilk defa II. Sultan Murat (1420- 1451) devrinde kullanılmaya başlamıştır. İlk Şeyhülislam ilmiyle âmil yüksek bir şahsiyete sahip olan Muhammed Şemseddin Fenari Efendi’dir.
…………………………….
*Kızılbaş (Farsça: Qizilb?sh), Safevi Devletindeki Aleviinancındaki askerlerin toplulukların başlarına giymiş olduğu kızıl renkli mihverin etrafına On iki imam inancını simgeleyen on iki kıvrımlı kumaş ile sarılmış başlığı taktıkları için kızıl baş olarak adlandırılmış topluluk.
Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın rüyasına çıkan İmam Ali’nin emrine göre bu başlığı takmaya başladığı düşünülmektedir.
Kızılbaşlar Osmanlı Devleti ve Şeybani Hanlığı'nın "Kızılbaş ülkesi" olarak hitap etikleri Safevi Hanedanı'nın kurulmasında büyük rolü oynamış ve 'soyurghal' adlı büyük toprak sahibi olmuşlardır. Ancak siyaseti karıştırdıkları gerekçesiyle Kızılbaş ordusu yerine saray gulam (Osmanlı'daki Kapılulu )larından modern orduyu oluşturan Şah Abbas tarafından merkezden uzaklaştırılmışlardır.
Safevi Hanedanın kuruluşuna katkıda bulunan Türkmen aşiretler ve Kızılbaş sözcüğü Anadolu Alevilerini tanımlamak için de kullanılmıştır. Osmanlı kayıtlarında "Alici Türkmenlere" kızıl baş denilirdi. (Vikipedi, özgür ansiklopedi)
Devam Edecek
“Yavuz Sultan Selim Emir Sultan kabrinde gayret kılıcını kuşandı. Kemal Paşazade bu niyete “Fatiha” dedi. Selim Şah, (Mısır gazasına niyet ettim) dedi ve çadırına gelip bütün bilginleri toplayıp Mısır üzerine gitmek için fetva istedi. Tavaşi Sinan Paşa sadrazam idi. Evvelce Mısır’dan gelmiş kırk kıta fetvayı meydana çıkardı. Bilginler, (mademki Mısır uleması v evliyalar böyle fetva verince biz de elbette onların fetvasını tasdik ederiz.) dediler.
Fetvanın meali şöyledir: “Mekke ve Medine’ye sahip olan bir padişah, çihâr-ı yâr-ı güzin’e (dört halifeye) sövenlerle birlik olursa, diğer bir padişah bu sövmeyi menetmek için kızıl baş* üzerine gittiği vakit kızıl başa yardıma gelip diğerine kılıç çekerse ne lazım gelir?
El-cevap, onun imamlığı caiz değildir, ‘hal’ edilmesi farzdır. Katledilmezler, esir alınmazlar, cariye olmazlar. Üzerine sefer eyleyip memleketini başkasına vermek gerekir” (4)
Osmanlı Dönemi
Osmanlı devleti, gerek kurum olarak, Osman Gazi hazretleri ve gerek erkânı, şeriat-ı ahmediye’ye, itaati fayda ve menfaat bilmişler. (Bu sebeple) şer’i işlere ve hukukun detayına vakıf, şeriat hükümlerini bilen ulema-i kirama tevcih ve yükleyerek bizzat kendilerini dahi bu konuda halktan biri yerine tenzil ederek şer’i hükümete ve hukuka asla müdahale etmemişler.
Bunun birçok fayda ve güzelliğini görmeleri üzerine mülkiye memuriyetinin son noktası olan vezirleri dahi ilmiye sınıfından tayin etmişler. Başta Edibali hazretlerine ve sonra kadıların kadısı Muslıhıddin Musa hazretlerinin oğlu ulema-i kiramdan Sinanüddin Yusuf Paşa hazretlerine rütbe-i vizârat (kabine, bakanlık rütbesi) ihsan olunmuş. Ve ondan sonra rütbe-i vizârat ile paye-i sadaret (sadrazamlık rütbesi) böylece ilmiyeden yetişen Çandarlı ailesine intikal ederek İstanbul’ un fetih tarihi olan hicri 851 (m.1453) senesine kadar sadaret makamına bilumum (hep) ilmiye sınıfı yükselmiştir
Devlet-i aliye’nin iptida teşkilinden itibaren etrafında bulunan ve her biri kendisinden birkaç kat kuvvetli olan İslam ve Rum hükümetlerine ilmen ve adlen ve medeniyeten ve ahlaken üstün olduğundan büyüyerek ve azmederek az bir zaman içerisinde Rum ile fütuhatına başlamışlar. Ve on beş yirmi seneye varmadan şu büyük fütuhatın bir ucu Tuna sahillerine dayanmıştır. (5).
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi devrinde ifta ve kaza (yargı) vazifesini zamanın büyük âlimi Edibali (ö.1325) görürdü.
Şeyh Edibali’den sonra dini işleri öğrencilerinden Dursun Fakih ifa etmiştir. Osmanlı Devleti’nin ilk hatibi ve kadısıdır.
Bu zat Karaman’da doğmuş. Osman Gazi’nin Karahisar’da Cuma hutbesini ve sonra Eskişehir’de ilk bayram hutbesini okuyan ilk müftüdür. Üstadı Şeyh Edibali’den Tefsir, Hadis ve Fıkıh usulü okumuştur.
Orhan Gazi, fukaha yetiştirmek maksadı ile İznik’te bir medrese inşa etmiş, hicri 737 tarihinde Davut Kayseri ilk defa bu medreseye müderris olmuştur. İşte Osmanlı zamanında ilk yapılan medrese bu olmuştur.
En yüksek kadılar da sıra ile Eyyub, Üsküdar, Galata, Bursa, Edirne, Mekke, İstanbul, Anadolu Kazaskerliği ve Rumeli Kazaskerliğidir. Bu devreleri geçiren zat-ı muhterem artık Şeyhülislam olmaya namzettir.
Kazaskerliğin ihdasından yarım asır sonra merkezde bir de “müftilenam” teşkil olmuştu. Artık bu suretle kazasker kadıların, müftilenamlar da müftülerin başkanı ve mercisi oldu. Kazaskerler kadıl- küdat, müftilenam da şeyhülislam mevkiinde bulunuyordu.
Şeyhülislamların sefere iştirakleri veya hastalanmaları halinde yerine bakacak yetkili bir şahsın bulunması zarureti karşısında (fetva emini) ihdas olunmuştur. İlk fetva emini Balıkesirli Mehmet Muhyiddin Efendidir. Şeyhülislam Zembilli Ali Efendinin rahatsızlığı üzerine Şeyhülislam Kaymakamlığı’na tayin olunmuştur.
Sözünü kimseden sakınmazdı. Hatta zamanın sadrazamı İbrahim Paşa bile kendisinden çekinirdi. Hicri 951 tarihinde Kayseri’de vefat etmiştir.
Devlet-i aliye-i Osmaniye’de Şeyhülislam tabiri ilk defa II. Sultan Murat (1420- 1451) devrinde kullanılmaya başlamıştır. İlk Şeyhülislam ilmiyle âmil yüksek bir şahsiyete sahip olan Muhammed Şemseddin Fenari Efendi’dir.
…………………………….
*Kızılbaş (Farsça: Qizilb?sh), Safevi Devletindeki Aleviinancındaki askerlerin toplulukların başlarına giymiş olduğu kızıl renkli mihverin etrafına On iki imam inancını simgeleyen on iki kıvrımlı kumaş ile sarılmış başlığı taktıkları için kızıl baş olarak adlandırılmış topluluk.
Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın rüyasına çıkan İmam Ali’nin emrine göre bu başlığı takmaya başladığı düşünülmektedir.
Kızılbaşlar Osmanlı Devleti ve Şeybani Hanlığı'nın "Kızılbaş ülkesi" olarak hitap etikleri Safevi Hanedanı'nın kurulmasında büyük rolü oynamış ve 'soyurghal' adlı büyük toprak sahibi olmuşlardır. Ancak siyaseti karıştırdıkları gerekçesiyle Kızılbaş ordusu yerine saray gulam (Osmanlı'daki Kapılulu )larından modern orduyu oluşturan Şah Abbas tarafından merkezden uzaklaştırılmışlardır.
Safevi Hanedanın kuruluşuna katkıda bulunan Türkmen aşiretler ve Kızılbaş sözcüğü Anadolu Alevilerini tanımlamak için de kullanılmıştır. Osmanlı kayıtlarında "Alici Türkmenlere" kızıl baş denilirdi. (Vikipedi, özgür ansiklopedi)
Devam Edecek
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.