Meşihat-ı İslamiyyenin Tarihçesi: (3)
Onuncu yüz yıl ortalarına kadar kazaskerler, divan-ı âliye de mevcut bulunuyor ise de “müftilenam” hazeratı bulunmaz ve lakin gerektiği zaman gerek divan-ı âliye ve gerek huzur u hümayuna (padişahın huzuruna) çıkarak bizzat padişah ile görüşürdü.
Mesela Yavuz Sultan Selim Han hazretleri, hazine-i âmire (maliye dairesi) muhafızlarından yüz elli kişinin katledilmelerini emreder. Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi bunu işitince divan-ı âliye varır. Divan-ı âli erkânı cümleten karşılar ve meclisin başköşesine oturturlar. Teşrifinin sebebinden sual ettiklerinde, “Hazret-i padişah ile görüşmek isterim ki bir kaç sözüm vardır.” dedi. Duhule (içeriye girmeye) izin verildiğinde huzur-u hümayuna yalnızca dâhil olup ve selam verip oturduktan sonra; “Fetva sahiplerinin vazifesi padişahın ahretini muhafaza etmektir; işittim ki, yüz elli âdemin katlini emretmişsiniz, onların şeran katledilmeleri caiz değildir, af buyurunuz.” dedi.
Yavuz Sultan Selim han hazretleri gazaba gelip:
“Sen saltanat işine taarruz ediyorsun, vazifen değildir.” cevabını verdi.
Müftü Ali Çelebi, “Ben senin ahretin işine taarruz ediyorum, bu benim vazifemdir, eğer af ederseniz necat bulursunuz (kurtulursunuz) ve aksi halde büyük bir cezaya müstahak olursunuz.” dedi.
Cenab-ı padişahın gazabı sükûnet bulup cümlesini af eyledi. Ondan sonra bir miktar sohbet ettiler. Ayağa kalkmak istediğinde buyurdular ki:
“-Arz eylediğim sözler ahretinize müteallik idi. Şimdi mürüvvete müteallik bir sözüm kaldı.”
Neşesi yerinde olan Padişah hazretleri,
“-Nedir o, buyurun.” dedi.
“-Keyfiyeti büyük (şân) saltanata layık olan budur ki, af eylediğin bu sanıkların memuriyetlerini kendilerine ihsan eyleyesin.”
Hazret-i şehriyar (padişah / hükümdar) merhamet-şiar (hep merhametli) şöyle cevap verdi:
“-Memuriyetlerini geri verdim lakin hizmetlerinde kusur ederlerse ta’zir ederim.” Cenab-ı Mevlana,
“-Ta’zir sultanın görüşü tasarrufudur.” dedi ve hazret-i padişah ile müsâfaha ederek (tokalaşarak) memnun bir şekilde geri döndü.
Rum ili kazaskerliği Rum ilinin fethinin evvellerinde, Anadolu kazaskerliği ise “Ebü’l-feth” (Fatihler babası) Sultan Muhammed han hazretleri zamanı şahanelerinde ihdas olunmuş ve Yavuz Sultan Selim zamanına kadar o suretle devam etmiştir.
Halep ve havalisi feth edilip emir altına alınıp merkezi Diyarbakır, âmed (geliş- gidiş) şehri olmak üzere Arap ve Acem kazaskerliği namıyla bir kazaskerlik daha ihdas olunarak fuzala–i meşhuradan (meşhur zevatlardan) Mevlana Hakim Eddin İdris Bitlisi hazretlerine tevdi edilmiştir.
Hicri 923 tarihinde iklim-i Mısır’ın (Mısır bölgesinin) fethinden sonra söz konusu makam -müstakil- ve üç kazaskerlik divan- ı padişaha münasip görülmekle Fenari zadelerden İstanbul kadısı Muhammed Şah Fenari’ye tevcih olunmuştur.
Sonra Arap ve Acem kazaskerliği külliyen ilga edilmiş ve Anadolu kazaskerliği ile iktifa edilmiştir.
“Müftissagaleyn” (iki cihanın müftüsü) Şeyhülislam İbn-i Kemal hazretlerine mahsus bir unvan ise de Devlet-i âliye-i Osmaniye’nin zuhurundan evvel Şeyhülislam, seçkin müellif Mevlana Necmüddin Ebu Hafs Ömer Ennesefi hazretlerine verilen bir unvan-ı celileydi.
Allame İbn-i Kemal hazretleri de çok gayretli olmakla beraber dört yüzü aşkın kitap, mecmua, dergi sahibi olduğundan dolayı Ömer Ennesefi hazretlerine uyarak “müftissagaleyn” lakab-ı celili ile mükâfatlandırılmıştır.
Kostantiyye’nin feth-i celilinden sonra Rum ili ve Anadolu payitahtları birleşmiş olduğundan şeyhülislam unvan-ı celili de saltanat merkez (yani payitaht) “Müftilenam”larına intikal etmiştir.
Bu makam sahibinin rütbe-i celilesi gayet âlidir / yüksektir. Zira bu mertebe-i âliye-i diniye ve vazife-i nazife-i ilmiye sahibi ilimlerin varisi, “eimme-i müctehidin”dir. (müçtehit imamlardır).
DEVAN EDECEK
Mesela Yavuz Sultan Selim Han hazretleri, hazine-i âmire (maliye dairesi) muhafızlarından yüz elli kişinin katledilmelerini emreder. Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi bunu işitince divan-ı âliye varır. Divan-ı âli erkânı cümleten karşılar ve meclisin başköşesine oturturlar. Teşrifinin sebebinden sual ettiklerinde, “Hazret-i padişah ile görüşmek isterim ki bir kaç sözüm vardır.” dedi. Duhule (içeriye girmeye) izin verildiğinde huzur-u hümayuna yalnızca dâhil olup ve selam verip oturduktan sonra; “Fetva sahiplerinin vazifesi padişahın ahretini muhafaza etmektir; işittim ki, yüz elli âdemin katlini emretmişsiniz, onların şeran katledilmeleri caiz değildir, af buyurunuz.” dedi.
Yavuz Sultan Selim han hazretleri gazaba gelip:
“Sen saltanat işine taarruz ediyorsun, vazifen değildir.” cevabını verdi.
Müftü Ali Çelebi, “Ben senin ahretin işine taarruz ediyorum, bu benim vazifemdir, eğer af ederseniz necat bulursunuz (kurtulursunuz) ve aksi halde büyük bir cezaya müstahak olursunuz.” dedi.
Cenab-ı padişahın gazabı sükûnet bulup cümlesini af eyledi. Ondan sonra bir miktar sohbet ettiler. Ayağa kalkmak istediğinde buyurdular ki:
“-Arz eylediğim sözler ahretinize müteallik idi. Şimdi mürüvvete müteallik bir sözüm kaldı.”
Neşesi yerinde olan Padişah hazretleri,
“-Nedir o, buyurun.” dedi.
“-Keyfiyeti büyük (şân) saltanata layık olan budur ki, af eylediğin bu sanıkların memuriyetlerini kendilerine ihsan eyleyesin.”
Hazret-i şehriyar (padişah / hükümdar) merhamet-şiar (hep merhametli) şöyle cevap verdi:
“-Memuriyetlerini geri verdim lakin hizmetlerinde kusur ederlerse ta’zir ederim.” Cenab-ı Mevlana,
“-Ta’zir sultanın görüşü tasarrufudur.” dedi ve hazret-i padişah ile müsâfaha ederek (tokalaşarak) memnun bir şekilde geri döndü.
Rum ili kazaskerliği Rum ilinin fethinin evvellerinde, Anadolu kazaskerliği ise “Ebü’l-feth” (Fatihler babası) Sultan Muhammed han hazretleri zamanı şahanelerinde ihdas olunmuş ve Yavuz Sultan Selim zamanına kadar o suretle devam etmiştir.
Halep ve havalisi feth edilip emir altına alınıp merkezi Diyarbakır, âmed (geliş- gidiş) şehri olmak üzere Arap ve Acem kazaskerliği namıyla bir kazaskerlik daha ihdas olunarak fuzala–i meşhuradan (meşhur zevatlardan) Mevlana Hakim Eddin İdris Bitlisi hazretlerine tevdi edilmiştir.
Hicri 923 tarihinde iklim-i Mısır’ın (Mısır bölgesinin) fethinden sonra söz konusu makam -müstakil- ve üç kazaskerlik divan- ı padişaha münasip görülmekle Fenari zadelerden İstanbul kadısı Muhammed Şah Fenari’ye tevcih olunmuştur.
Sonra Arap ve Acem kazaskerliği külliyen ilga edilmiş ve Anadolu kazaskerliği ile iktifa edilmiştir.
“Müftissagaleyn” (iki cihanın müftüsü) Şeyhülislam İbn-i Kemal hazretlerine mahsus bir unvan ise de Devlet-i âliye-i Osmaniye’nin zuhurundan evvel Şeyhülislam, seçkin müellif Mevlana Necmüddin Ebu Hafs Ömer Ennesefi hazretlerine verilen bir unvan-ı celileydi.
Allame İbn-i Kemal hazretleri de çok gayretli olmakla beraber dört yüzü aşkın kitap, mecmua, dergi sahibi olduğundan dolayı Ömer Ennesefi hazretlerine uyarak “müftissagaleyn” lakab-ı celili ile mükâfatlandırılmıştır.
Kostantiyye’nin feth-i celilinden sonra Rum ili ve Anadolu payitahtları birleşmiş olduğundan şeyhülislam unvan-ı celili de saltanat merkez (yani payitaht) “Müftilenam”larına intikal etmiştir.
Bu makam sahibinin rütbe-i celilesi gayet âlidir / yüksektir. Zira bu mertebe-i âliye-i diniye ve vazife-i nazife-i ilmiye sahibi ilimlerin varisi, “eimme-i müctehidin”dir. (müçtehit imamlardır).
DEVAN EDECEK
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.