Meram Şehir ve Yaşam Kültürü Müzesi
“Türbeönü’nde evi, Meram’da bağı, attan inmez, üstü kirlenmez” diye bir tekerleme var. Günümüzde ne Türbeönü’nde eski Konya evi, ne de Meram’da eski bağ falan kalmadı. “Meram bağları” şimdilik durak adı olarak yaşıyor. Konya belediyeleri, Bolu belediyesinin yaptığı gibi büyük bir bağ ve bahçe henüz oluşturamadı.
Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş’un davetine icabet ederek kıymetli eşimle birlikte ‘Meram Şehir ve Yaşam Kültürü Müzesi’nin açılış programına gittik. İyi ki gitmişiz. Meramımı size nasıl anlatsam. İfade-i meramda pek zorlanmam gerçi amma, bir yazının veya kitabın dibacesi yazana biraz zor gelir. Bu yazında niyet, arzu ve isteklerimi içten geldiği şekliyle aktarmaya çalışacağım. Meram, Konya’nın eskiden en güzel sayfiye yeriydi. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Meram’ın güzelliklerini, bağ bahçe ve meyvelerini öve öve bitiremez. Meram, Konya’nın yazlık, gölgelik, şehre yakın kırlık, her tarafı yeşillik, bağlık mesire yeri idi. Meram, Konya “büyükşehir” statüsüne kavuştuktan sonra 1987’de merkez ilçe ve belediyelik oldu.
Müzenin açılış programında davetlilere ikrâm edilen yiyecek ve içecekler bir yana, Şerife Karagül rehberliğinde müzeyi gezerken ben, kendimi, sanki eski mahallemde, eski kerpiçten yapılma evimizde yaşıyor gibi hissettim. Uydurukça “yaşam” kelimesini bir tarafa koyarsak “El-Hayy”, Allah’ın en güzel isimlerinden bir isimdir. Gerçek hayat sahibi, ebedî hayatla diri olan şüphesiz O’dur. Hayat, dirilik, canlılık, ömür, faaliyet, hareketlilik, geçim, yaşayış, yaşama şekil ve tarzı demek. Bir kimsenin okuyarak değil, bizzat yaşayarak tecrübe ederek bilgi, maharet ve görgü edinmesini sağlayan şartlara da “hayat felsefesi” deniliyor. Bahçeli eski Konya evleri, karı koca birlikte yastığa baş koyduğu, çoluk çocuk, gelin damat bir arada hayat sürdükleri bir mektep (okul) idi. Bireyler o evde hayata gözlerini açıyor, hayatın baharını yaşıyor ve hayata atılarak o evde hayata gözlerini yumuyordu. İşte o eski Konya ev ve aile hayatı, bu müzede gayet güzel bir şekilde canlandırılmaya çalışılmış. Işıklandırma yanlışlıkları haricinde herşey o kadar güzel, yerli yerinde ve mükemmel olmuş ki, müze çıkışında “şehremini” yâni şehremanetinin başında bulunan belediye başkanı Mustafa Kavuş’u tebrik ettim, ve bu müzeye emeği geçen herkese teşekkürü büyük bir borç bildim.
Konya Mevlevî Dergâhı’nın son şeyhi olan şair ve yazar Veled Çelebi, “Hayatı olmayan bir milletin dini de olmaz, dünyası da olmaz” diyor. Hayat bir mekteptir. Aile ise, günümüzde hayat memat meselesidir. Mehmet Âkif de “Hayat-ı aile dünyada en safalı hayat” diyerek aile hayatının önemine dikkat çekiyor. Hayata çağrı, Allah’a çağrıdır. Çünkü Şanlı Peygamberimiz, Müslümanları nikâhla birlikte aile hayatı kurmaya davet etmişti. Konya aile hayatının canlandırılmaya çalışıldığı Meram Şehir Kültürü Müzesi’ni gezerken; sosyal-kültürel olarak ne kadar kirlendiğimizin de farkına vardım. Sosyal çözülme, cemiyetteki bozulma, kültürel yozlaşma ile ahlâki kirlenme ve zihnî kirlenmenin hangi safhasında olduğumuzu da düşünmedim değil. Genel kültürel yozlaşmaların daha alt biçimleri ise “zenginlik kültürü”, “yoksulluk kültürü” ve “kargo kültürü”dür. Bu kirlerden nasıl arınacağız? Bu sorunun cevabını, müzeyi gezerken arayıp bulmaya çalıştım. Dikkatimi çeken husus ise, her odada bir Kur’an-ı Kerim’in var olmasıydı. Müslüman Türk’ün zihnî arınması için Kur’an bir metodoloji sunuyor bize. Hikmet, inanç, doğru düşünme, akletme ve tefekkür. Konya’da, eski tarihi hususiyeti incelendiğinde “dindar” bir şehir yapısı vardı. Bu özelliği onun ailevî ve toplumcu yapısından ve vahdet kapısından içeri girmesiyle başlıyor. Çünkü o eski Konya evlerinde Kur’an hayatı yaşanıyordu. Hikmet baş tacı ediliyor, kararlar meşveretle alınıyor ve muhabbet gemisinde iman yelkenleri fora edilerek azgın sularda; sabır ve şükürle mücadele edilerek yol alınıyordu.
Müzede Konya yemek kültürü dahil çeşitli kültürel etkinliklere de açık mekanlarıyla, satış dükkanıyla ziyaretçilerin hizmetine sunuluyor. Bilindiği üzere eski Konya ev ve konaklarında üstü kapalı, önü veya yanları açık yerlere hayat, sofa, avlu ve taşlık denilirdi. “Hayatları değirmi/ Şu gelen yâr değil mi?” adlı türkümüz bile var. Davetlilere verilen hediye çantasında Konya ağzıyla ilgili güzel sözler, tekerlemeler bir kutu içerisinde kartlara (120 adet) basılmış şekilde istifademize sunulması da hoş ve hoşa giden bir çalışma olmuş. Doğrudur: Bazı sözler söylenmeyeli çok zaman geçti. Konya ağzına göre, oğluna söz geçiremeyince gelinden şöyle yardım isteniyor: “Düşdük oğlan eline, iyice yalvar geline.” Zengin olmak, çabucak köşeyi dönmek isteyenler de; “Eneğini gurşunlamak”la ifade ediliyor. Goca Gonyalı, yüzünde nur kalmamışlara “Rabbiyesiri dökülmüş” diyor. Ufak bir meseleyi hemen büyüten ve abartanlara da; Konyalıca “Fisilceyi cibat itmek” deniliyor. İş olunca kaçan, aş olunca koşan kimse: “İşin gıyısında, aşın goyusunda” oluyor.
Müze ziyaret saatleri; pazartesi hariç saat 09.30-17.30 arası. Müzeye girişin sağında ve solunda yer alan binalarda; ziyaret odası, ikram odası, dünürcülük, sünnet odası, hasta odası, selamlık, doğum odası, zifaf odası ile en alt katta ipekçilik ve Meram’a ait eski fotoğraflar ile eşyaları görebilirsiniz. Konya şehir ve hayat kültürüne, yâni maarif ve irfanına dair bilgi edinmek isteyen halkımızı, giriş ücreti ne olursa olsun mutlaka bu müzeyi gezmelerini ısrarla tavsiye ediyorum. Hatta yerli halkımızın (ev sahibi olarak) Konya dışından gelen misafirlerini, hafta sonu etkinliklerine denk getirerek o şekilde bu müzeyi gezdirmeleri çok makbule geçen bir iyilik de yapmış olurlar. Konya, şehir kültürü ile hayat tarzını “Depo 4”ten daha güzel tanıtıcı bir yeni müzeye daha kavuştu. Bu çalışmayı yürekten alkışlıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.