Kur’an’cılık söyleminin yanlışları
Bir önceki yazımızda kendilerini sahih sünnet ve hadisleri toptan red edecek kadar doğru(!) kabul eden ve Müslüman kardeşlerini hiçbir sınır tanımadan tevil edip tercüme ettikleri Kuran meallerine çağıran grupları kısaca anlatmaya çalışmıştık.
Haricilerle başlayıp Mutezileden batınîliğe kadar zaman zaman bilgi ve donanım eksikliğini bu yolla kapatmaya çalışan cahil Müslümanlarca, kimi zaman da İslam düşmanlarının ümmet-i Muhammedi bölme ve parçalama düşüncesine bilerek veya bilmeyerek alet olan gafillerce devam ettirilmeye çalışılan Kur’ancılık söylemi, sahih sünnet ehli Müslümanlarca tarih boyunca hep red edilegelmiş bir şaz fikirdir.
İslam ümmetini ve bu ümmet içinde yetişmiş ilmi bakımdan yetkin âlimlerin kahir ekseriyetinin ifadesiyle: Kur’an’ın dinde yegâne ve yeterli kaynak olduğunu söyleyen bu kişiler en iyimser görüşle Kuran ve sünnet konusunda sahih bilgi ve donanım eksikliği olan kişilerdir. Yine bu kişilerden bir kısmı ise, tamamlayamadıkları dini eğitimlerinin oluşturduğu aşağılık kompleksiyle sahih sünnet ve selef âlimleri konusunda takıntılı bir ruh ve zihin halinin psikolojisiyle hareket etmektedirler.
Allah(cc) kelamı Kur’an-ı Kerimi Rasulullahtan(sav) özellikle de sahih sünnetten ayrı düşünmek isteyen bu grupların durumu, öğretmensiz bir ders kitabı alıp okuyup ve sadece kelimelerinin sözlük manalarını görmekle tabip, mühendis veya kimyager olmaya eşdeğer bir durumdur.
Yeterli donanımda bir öğreticinin talim ve terbiyesinden geçmeyen kişilerin tıbbi bakımdan, mühendislik açısından veya kimya ilmi açısından bir takım tehlikelere sebep olacağı gibi, kulaktan dolma “Hüküm ancak Allah’ındır” sözüyle Hz. Peygamber’in(sav) sahih nebevi sünnetinin dinin ikinci kaynağı olmasını yok sayması da, ondan çok daha büyük tehlikelere sebep olmuştur.
Bu gün bu guruplardan bir kısmının yaptıkları fahiş yanlışlardan örnekler vermeye çalışacağız.
Bu günkü sahih olmayan anlayışlardan biri olan Kur’ancılık anlayışı mensupları fikir ataları olan ve İslam tarihindeki ilk örnekleri olan Haricîler gibi Kur’anda yer almayan birçok hükmü kendileri koymakta bir beis görmemektedirler.
Şöyle ki; Müslümanların kıldıkları namazın Kurandaki salat emrinin karşılığı olmadığını iddia etmeleri bir tarafa, bu günkü adı cami olan binalarda namaz kılınmayacağı konusunda bir takım garip fikirlere sahip bu kişilerin kıldıkları namaz ibadetine bakınca, namazlarındaki iftitah tekbirinden selama kadar bütün önemli hükümleri kendilerine doğrudan doğruya Allah(cc) tarafından Kur’andaki ayetlerden öğretildiği iddiasında bulunabilmektedirler.
Yurt içinde ve yurt dışında dini eğitim gördüklerini söylemelerine rağmen bir türlü tamamladıkları eğitimleri sonunda aldıkları diplomalarını veya icazetlerini gösteremeyen bu kerameti kendinden menkul hocalarının kırık dökük Arapçaları sonucunda, hatalı ve eksik bilgilerle yazmaya çalıştıkları Kuran meallerini veya tefsirlerini kaynak kabul eden bu gruplar, Rasûlullaha(sav) vermedikleri Kuranı açıklama görevini de böylece hocalarına vermiş olmaktadırlar.
Bu meslekteki kişilerden bazıları daha da ileri giderek Rasulullahı(sav) ve onun övülmüş ashabının(ra) vahye şahitliğini yok sayarcasına ve kendi akıllarını da Rasulullah(sav) ve ashabının(ra) aklından daha üstün görürcesine ve ayetlerin nüzul sebeplerini de tamamen red etmek suretiyle, kendilerini ayetlerden hüküm çıkarmakta yani teşri’ ye yetkili görmekte de bir kılmakta sakınca görmemektedirler.
Müslümanları bazen ehli kitap, bazen da ehli kitaptan daha kötü bir şekilde müşrik olarak gören, camilerini ise put hanelerle eşdeğerde görüp 1400 yıllık İslamın şiarı olan ezanı da şirk kabul eden bu zihniyetin İslamın iman ve ibadet esaslarıyla ve uygulamalarıyla ilgili olarak Rasûlullah’ın(sav) ve ashabı ile onları takip eden tabiin ve diğer selef-i salihinin(ra) uygulamalarına burun kıvırarak kendi akıllarından ortaya koydukları hatalı ve geçersiz düşüncelerle Ümmet-i Muhammedi bu günkü parçalanmışlıkları yetmiyormuş gibi yeniden yeni yeni parçalara ayırmaları ise yaptıkları bir başka zulümdür.
Yazdıkları Kur’an meal ve tefsirlerinde ilahi kelamın kelime ve kavramlarına son derece keyfî yorumlarda bulunmaları ve gelişigüzel anlam vermeleri ise apayrı bir fecaattir.
Bu konuya devam edeceğiz İnşâallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.