Kur’ancılık çıkmazı
12 Eylül askeri darbesini yapanları okullara mecburi din dersi koymakla suçlayanların en büyük isteklerinin dinsiz bir gençlik yetiştirmek olduğu ortaya çıkmıştı.
28 Şubat post modern darbesinin müfrit günlerinde bu isteğin nerelere kadar ulaşabildiğini hep birlikte gördük.
İmam hatip okullarını ve Kur’an kurslarının kapatılması bunun bir tezahürü idi.
Şimdilerde dindar gençlik yetiştirme projesini hayat geçirenlerin isteği paralelinde de yetişenlerinde akidelerindeki sapmalar üzerine bir takım hayal kırıklıkları yaşandığını biliyoruz.
İster dindar olsun, ister kindar olsun devlet eliyle dini eğitimin geçmiş istekler gibi bir takım sakıncalar içermekte olduğunu artık kabul etmek gerekiyor.
Hele hele paralel yapı olarak görülüp üzerine gidilen yapılanmanın bıraktığı boşluğu doldurma niyetinde olan başka paralel yapılanma arzusunda olanlara olağanüstü dikkat etmek gerektiğine inanıyoruz.
Teknolojinin getirdiği kolaylıklarla dış ülkelerde 1 günde kuruluveren ve yayına başlayan sözde dini televizyon kanalları ile radyoların ortaya çıkardığı fasit yapılanmalara özellikle dikkat etmek gerek.
Her önüne gelenin hoca olduğu veya her eline Kur’an-ı Kerim alanın tefsir yapmaya başladığı bu dönemde aileler evlatlarına daha bir özen göstermeliler diye düşünüyoruz.
İyi para kazandıran bir meta olarak görüldüğü günden beridir nerede ise her yıl onlarca yeni meal piyasaya sürülmekte ve din satarak ceplerini dolduranlar birbirlerine karşı yaptıkları baskı sayısı ile sattıkları kitapların adetleri ile övünebilmektedirler.
Bu güne kadar toplum tarafından yurt içinde veya dışında yetkinliği kabul edilen bir eğitim kurumundan veya dini ilimlerin tahsil edildiği bir üniversiteden diploma almamış veya yine toplum tarafından ilmine güvenilen bir âlimden icazet almamış bir kişinin televizyon ekranlarında elindeki Kur’an-ı Kerim ayetlerini hevası doğrultusunda yorumladığını gördükçe insanların nasıl kimyalarının bozulduğunu görür olduk.
1400 yıldır okunana ve okunması ile ibadet edilen bir kerim kitabın din satıcısı simsar kılıklı şahısların elinde menfaat aracı olduğu günlerde yaşıyoruz.
Sözü toparlayacak olursak bu gün televizyon ekranları ve gazete sayfalarında yapılan saptırıcı yayınlar nerede ise 28 Şubat’ın karanlık günlerindekine rahmet okutturacak hale geldi.
Biz bu filmin bir farklı versiyonunun devlet kurumları eliyle vizyona konmasını geçmişte görmüştük.
Şimdilerde sadece dünya menfaati adına aynı üniversite de, aynı fakültede oldukları halde, tek bir kitabın aynı ayetlerini farklı yorumlayarak toplum nezdinde kendilerine yeni yeni yerler arayıp bundan da dünyalık elde edenleri gördükçe, insan neler oluyor demekten başka çare bulamıyor.
Peygamberin(sav) örnekliğinden rahatsız olmayı bir yana bırakın, varlığından bile rahatsız olacak kadar ileri giden sapmış ve saptırılmış bu kişilere hoca denmesinden ve yerel idareler başta olmak üzere bir takım kişi ve kuruluşların bunlara program yaptırmasını anlamak mümkün değil.
Din adamı kisvesi altında din tahripçiliği yapan bu modern harici kitlenin varlığını ifşa etmek ve foyalarını ortaya koymak kendini din adamı olarak görenlerin öncelikli olarak yapmaları gereken görevleridir.
Üniversitelerin ilahiyat fakültelerinin veya diyanet sitelerinin odalarına kendilerini kapatmakla toplum önderi olunmayacağını bilen din adamlarına ve âlimlere ihtiyaç var.
Kur’an-ı Kerim ihtiva ettiği ayetler aleyhine Allah(cc) Resulünün(sav) sahih sünnetini terk ederek, yalnız Kur’an ve kitaptan başka kaynak tanımam diyenlerin nasıl sapmalarına vesile olacağını yine ihtiva ettiği ayetlerde gösterdiği gibi, sapmışlara dur demeyen din âlimlerinin de acıklı akıbetlerinden bahseden ayetler ihtiva etmektedir.
Bilinmelidir ki sahih sünneti inkâr fitnesi 12 Eylül ve 28 Şubat’ın, hatta dil devriminin getirdiği fitnelerden daha büyük bir fitnedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.