Kişi Sevdiğiyle Berâberdir
İnsan tek başına hayâtını devam ettirmeye müsâit bir fıtrî yapıda değildir. Bu onun hem pratik dünya hayâtının hem de ruhsal yapısının gereğidir. ‘Yalnızlık Allâh’a mahsustur’ denir, bu doğrudur. İnsanların birbirleriyle iletişimi kaçınılmazdır. Fiziksel olarak birbiriyle temas eden maddi cisimler arasında dahi gözle görülmeyen ama vâr olduğu bilinen bir atom alışverişi olurken insanların birlikteliklerinden nasıl bir gönül alışverişi olmaz? İnsanların birlikteliklerinden de gözle görülebilir fiziksel temas ile birlikte rûhi bir alışveriş söz konusudur. Bu rûhi alışveriş sevgi, dostluk ve muhabbet iletişimi ile gerçekleşir. Bu iletişimde kimde ne mevcutsa çoktan aza doğru bir akış vardır. Meselâ, iyilik hâli çok olan birisinde karşısındakine iyilik akışı, kötü özellikleri fazla olan insandan da diğerine kötülük akışı olur. Bu akış müspet anlamda olursa iyi ama olumsuzluk ve çirkinlikler tarzında olursa pek tabi ki o kişiye gönül veren için hiç de hoş bir durum değildir.
İnsanoğlu fıtraten kendine benzeyenleri sever ve kişinin gönül akışı onlara doğru meyil eder. Öyle insanlar tanırsınız ki bir bakışta hemen seversiniz. Veya tam tersi ilk bakışta hiç hoşlanmazsınız, âdeta frekanslarınız tutmaz. Bu hal iki taraf arasındaki zıt karakter çakışmasıdır. Cömert bir insan cimriyi sevmez. Sevgi dolu bir insan kindar kişiden hoşlanmaz. Korkak cesuru sevmez, cesur da korkağı. Daha açıkçası ahlaklı ahlaklıyı sever. Doğru doğruyu sever. Bu sebeple insan hayâtında dost seçimi önemlidir. Zirâ zararlı dost kişinin hayâtını rezil edebilirken iyi ve sâlih dost insan hayâtını hayırla doldurmasına vesile olabilir. İslam âlimlerinden Ziyâüddin Nahşeri; ‘Önceleri insanlar ilaç gibiydiler kendilerinde başkalarına asla kötülük ulaşmazdı. Şimdi ise kendilerinden başkalarına bir devâ ulaşmayan dert gibidirler.’ Diyor. Çok doğru bir söz! Tam da bugünkü dostlukların muhtevâsını yansıtıyor. İnsan sevdiğinin hâliyle hallenir. İyi hallerle hallenmek için sâlih dostları, kâmil şahsiyetleri dost seçmek gerektir. İnsan bu husustaki tercihini doğru yapmak durumundadır. Çünkü hayat insana iyi ya da kötü yaptığı seçimlerin bedelini ödetir.
Kişi çevre ve dost seçimini neye göre yapmalı? Bu insan için önemli bir kıstastır. Akıllı kişi kendi yetişme ortamına, kendi ahlâki ölçütlerine, kendi değer yargılarına uygun, kendisine dünya ve âhiret saadeti temin edebilecek çevreleri ve arkadaşları tercih etmelidir. Kişi kendi nefsi temâyüllerine aldanmayıp vahiy ile şekillenmiş aklını kullanarak kendisini iyi, doğru ve güzele yönlendirecek ortamları ve dostları arayıp bulmalıdır. Allah Teâlâ: “Ey iman edenler! Allah’tan ittika edin ve sâdıklarla berâber olun.” (1) Buyuruyor. Kim bu sâdıklar, sâlihler? Onlar peygamber ve onların izinden giden sâlih ve kâmil şahsiyetlerdir. En kâmil ve sevilmeye en lâyık kişiler onlardır.
‘Kişi sevdiğiyle berâberdir’ kutsî sözünü esas alan mümin kişiler hep iyi ve doğru insanlarla birlikte olmaya çalışırlar. Zira böylesi berâberliklerde bugün insanların en çok ihtiyâcı olduğu rûhi alışveriş vardır. Kalpler içinde bulundukları mekânın durumuna ve ahengine göre şekil alır. Mânevi atmosferlerin yüksek olduğu ortamlarda insan rûhen yükselir, hayırlı mesâfeler kat eder. Menfi ortamlardaki negatif haller de kalbi olumsuz etkiler, hissiz, duyarsız hâle getirir.
Ashâbı Kirâm’ın geçmişleri çok temiz olmamasına rağmen Peygamber aleyhisselâm’ın yanında ve O’nun çevresinde bulunmanın getirdiği olumlu hallerden etkilenerek aynen en kâmil şahsiyet sevgili peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın güzel ahlâkıyla ahlaklandılar. Aralarında âdeta gönülden gönle akan rûhi alışverişler sâyesinde o kız çocuklarını diri diri toprağa gömen taş kalpli, vicdansız, hak hukuk tanımaz kişiler daha sonra ince, zarif, karıncanın hukûkunu dahi gözeten yıldız şahsiyetler hâline geldiler. İşte olumlu ve sâlih bir çevre, o insanları bu hâle getirdi. Sahabeler peygamberlerini öyle severlerdi ki, O sallallâhu aleyhi vesellem’in her hareketini kendi hallerine aynen uygularlardı. ‘O’nun kokladığı gülü koklar, O’nun yürüdüğü yolda yürürlerdi. Allah Rasûlü’nün yaptığı hiçbir şeyi terk etmezlerdi.’ (2)
Bunun tam zıddı da mümkün. Zulmün temsilcisi Firavun’un yanındakiler de aynen onun halleriyle hallendiler. Bugün de Firavun’a tâbi olan alçakça ve zulümkar davranışlar sergileyen Firavunlaşmış insanlar var. Bu sebeple herkes lâyık olana lâyığı veçhile değer vermeli. Kişi müstahak olana nefret ve düşmanlık göstermeli. Sâlih ve sâdıkları, iyi dostları çok sevmeli, onları kaybetmemek için üzerlerine titremeli, onların güzel halleriyle hallenmelidir. Zirâ böylesi dostlar, insana hem dünyâda huzur ve sevinç verir, hem de ebedi hayat kazandırırlar.
Aslında Fâtiha sûresinde, inanan kişiye dünyâda nasıl bir ortamda bulunması gerektiğini anlatan ipuçları vardır: “Bizi dosdoğru yoluna ulaştır, kendilerine nimet verdiğin (sâlih) kimselerin yoluna…” (3) Yüce Yaratıcı bu duâ mâhiyetindeki tavsiyesiyle müminlere bir istikâmet gösteriyor. İdeal model olarak sâlih kullarını gösteriyor. Sanki güzel insanların peşine düşün, deniyor. Şâirin dediği gibi; ‘Nâdanlarla (=Halden anlamayanlarla) harman yeri darken dostlarla iğnenin deliği geniş olur.’
---------------------
1) Tevbe, 119
2) Buhâri, Hac 50
3) Fâtiha, 1-4-5
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.