Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Dünya global sisteminde tuzakçı akıllar sisteme uygun sapkın fikirler, yeni yapılar geliştiriyorlar. Dünyâyı elinde tutan bu sinsi zihinler ürettikleri insanlık adına çok tehlikeli görüşleriyle bütün bir insanlığı uçuruma doğru sürüklemekteler. Zira beşeriyet âlemine yeni dayatılanlar insanı, âileyi, toplumu zehirleyici, yaşarken öldürücü bir muhtevâya sâhip sapkınlıklardır. Amaçlarına gerçekleştirmek için bu tuzakçı zihinler her türlü zemini değerlendiriyor, fikirlerini yayıcı çılgın propagandalarla bütün bir insanlığı alçak emelleri adına onlar farkında olmadan köleleştiriyorlar. Bununla da kalmayıp insan neslini bozmayı, dîni yok etmeyi, ‘Tanrı’ kavramını, ‘Allah inancını’ zihinlerde ve yüreklerde bitirmeyi, insanların gelenek ve göreneklerini çöpe atmayı hedefliyorlar. Onun için bizdekiler bile düşüncesizce; ‘yaşamımda dîne ihtiyaç duymuyorum’ diyebiliyorlar. Bu doğrusu korkunç bir son ve kabul edilemez. Eğer bu duruma zamânında müdahale edilmez ise hepimiz bu rezilliğin içinde kaybolacağız maazallah. Neden bahsettiğimiz başlığımızdan belli!

İşte yazımızın konusu olan ‘İstanbul Sözleşmesi’de bu mâlum kesimin bir tuzağıdır. Fikirler Batı’dan geldi ya, bizimkiler hemen üstüne atladılar. Oysaki kadına şiddet kılıfı altında hedeflenen çok çok farklı şeyler var. Herkes açsın okusun o maddeleri. Hemen başlayalım; bir defa ‘birey’ kavramı var, nedir o ‘birey’ kavramı? Bahsedildiği üzere onlar ‘birey’ denince, ‘din, mezhep, ahlak, gelenek-görenek’ gibi toplumsal değerleri yok sayan bir kavram olarak görüyorlar. Kur’ânî kavramlar önemsenmiyor. Hak-hukuk, hakem, adâlet, emânet gibi kavramlar bizim âleyi ayakta tutan değerlerimizdir. Hele sözleşmede geçen ‘partner’ın manâsının dinde karşılığı fuhşa tekâbül eden nikahsız birlikteliktir. Bu bizim toplumumuzca asla tasvip edilmeyen bir durumdur.

İstanbul Sözleşmesi düz mantıkla, güya ‘Kadına Şiddet’i engelleyen bir mânâda görülüyor açın, okuyun, inceleyin asıl varılmak istenen hedef o değil. Sözleşmenin maddelerinde kesinlikle dîne, değerlere bir başkaldırı vardır hatta daha da ötesi meydan okuma vardır. Müslüman toplumlarda kadın ve erkeğin fıtrattan kaynaklanan yerleşik rolleri bulunur. İşte bu sözleşmede bunları tamâmen dışlayıcı, değerlerimizin kökünü kazıyıcı etkisi vardır. Sözleşmenin satır aralarına gizlenen gerçekler görülmelidir. Bilinsin ki, İstanbul sözleşmesiyle âile, iffet, nâmus anlayışımız yargılanıyor maksat ‘kadına şiddet’i engellenmek falan değil. Bakın toplumda erkeğin kadına şiddeti % 20 oranında halbuki erkek erkeğe şiddet % 80. Eğer sahici iseler bunu önleyici tedbirler alsalar ya, biz de inanalım. Hepsi şiddet değil mi? Hem sonra bu sözleşme 2011 yılında imzalandı o günlerde şiddetten 120 kadın öldürülmüştü. O günden bu yana bu rakam hep yükseldi ve bugün tam 4 katına çıkmış vaziyette önlem alınmasına rağmen. Yâni İstanbul Sözleşmesi ‘Kadına şiddet’i bitirmedi bilakis artırdı. Dolayısıyla bu acı konu sözleşmeyle çözülmedi artarak daha da derinleşti.

Bu arada evlilik dışı doğan çocuk sayılarında müthiş bir artma var. Boşanmalar yükseldi, evlilikler azaldı, evlilikle meydana gelen çocuk sayısı düştü. İntihar, tâciz, aklî dengesizlikler, psikolojik travmalar ve farklı şiddet olayları çoğaldı. Bunlar neden oluyor diye araştırıldığında, hâdiseler alkol ve uyuşturucu kullanımından kaynaklandığını gösteriyor. Âileninin direği babayı evden uzaklaştıracağına ‘alkol’ü yasakla efendim. Bir arada yaşama için en ideal hak-hukuk ölçülerini koyan dîni çöpe attığınızda nefsi düşüncelerden başka geriye ne kalır? Problemlere cinsiyet ekseninde çözümler aranırsa yanlış yapılır meselelere bütüncül olarak ve kendi inançlarımız doğrultusunda çözümler aranıp, bulunmalıdır. Yoksa meseleler içinden çıkılamaz hâle gelir.

Şu unutulmasın ki, bugüne kadar Batı’dan gelen ne varsa bizim ayarlarımıza, değerlerimize uymadı, ahlâkımız bozuldu, güzel insânî değerlerimiz yitirildi, insanımızın ruh dünyâsı buhranlara düştü. Batı’nın âile konusundaki âkibeti ortadadır. Yeni doğan çocukların yarıdan fazlası babası dahi belli olmayan gayrı meşru çocuklardır. Biz de öyle mi olalım? Ama Batı bizi kendi yoluna sürüklemek için elinden ne gelirse yapıyor. Bu sözleşme ahlaksızlığı, fuhşu, rezilliği meşru hâle getiriyor. Din, ahlak, değerler, haramlar, günahlar, gelenekler hepsini ama hepsini yıkıyor, yerle bir ediyor. Âileyi bitiriyor Aklı başında ferâset sâhibi Müslümanlar insanı, âileyi, toplumu uçuruma sürükleyen bu sözleşmeden derhal çıkılmasını istiyor. Biz de aynısını düşünüyoruz.

Bu sözleşme, maddeleriyle asırlar boyu değerleriyle hem Batı’ya hem dünyâya en güzel misalleri sunan insanımızı bozmak, pislik ve rezillik deryâsında boğmak isteyenlerin bir oyunudur. Post-modern Batı’nın ahlaksızlık dayatmalarıyla karşı karşıyayız. Maalesef buna ‘Kadına Şiddet’ propagandasıyla bâzı güzel insanlar, dernekler de ayak uydurmaktalar. Bu sözleşmeden derhal derhal dönülmelidir. Bu vakte kadar Batı’nın dayattıklarından ne hayır gördük ki, bundan ne hayır umacağız. Kendi problemlerimize yerli ve milli çözümler üretmeli ve bulmalıyız. Konuya devam edeceğiz, bitiremedik efendim şimdilik hayırlı cumâlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi