Recep Çınar

Recep Çınar

İsmi önemli değil...

İsmi önemli değil...

Engelli bir kardeşimizle konuştum...

Dahası dertleştik...

Engelli bir insan olarak, hayattan ve hayatın zorluklarından bahsetti...

Dolayısıyla da sağlımızın kıymetini bilmemizi istedi...

Sağlığımıza saygı göstermemizi öğütledi...

Her sağlıklı insanın potansiyel bir engelli olduğunun altını çizdi...

İnsanın başına her an herşeyin gelebileceğini, dolayısıyla da engelli insanlara saygıda kusur edilmemesini istedi...

Saygıyla başladı, saygıyla bitirdi sohbetimizi...

Anladım ki engellilerimiz insanlardan  bekledikleri saygıyı görmüyorlar...

Bir dokun bin ah işit misali...

İçini en acıtan ise engelli olmaktan daha çok gördüğü saygısızlıktı...

Aslında birçok kesim tarafından kabul görmese de saygının yolu biraz da sevgiden geçiyor...

Çünkü, sevginin zerresinin bile bulunmadığı bir yerde saygıdan söz etmek, biraz abes gibi duruyor...

Sevgi ve saygının kardeş olduğuna inananlardanım ben...

xxx

Saygı dediğim insana saygı, hayvana saygı, ağaca saygı, hayata saygı, saygı gösteren herkese saygı...

İçinde bulunduğumuz ve yaşadığımız her türlü hayat değişimine karşı saygı...

Biz insanlar nedense aldığımız nefesin kıymetini bilmez hep bugünkü gibi ve bu halimizle hayatımızın sonuna kadar yaşayacağımızı düşünürüz..

Oysa kaderin bizlere neler yazdığını ve yarın, belki öbür gün nelerle karşılaşacağımız düşünemeyiz bile...

Büyüklerimiz, “Bugüne ve halinize şükredin, Allah’a bugünleri aratmamasına, sağlıklı bir hayat yaşatmasına dair dua edin” diye öğüt verirler...

Ama biz insanlar sanki hiç ölmeyecekmiş gibi ya da başımıza bir iş gelmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ederiz nedense...

Elimiz, kolumuz, ayağımız ve bedenimiz sağlamken bir gün onlardan birini kaybedeceğimizi ve muhtaç duruma düşeceğimizi düşünemeyiz bile...

Hatta bırakın bunları düşünmeyi, bu halde olan insanlara karşı insaf duygularımızı bile yitirir hale geliriz...

Bununla ilgili bir çok hikaye okumuş, dinlemiş ya da canlı canlı yaşamışızdır...

İşte bu hikayelerden birisini sohbet ettiğim arkadaşımın ağzından dinledim ve inanılmaz etkilendim...

Ve sizlerle paylaşmak istedim...

xxx

Vietnam Savaşı sonrası...

Evine dönmekte olan bir asker San Francisco'dan ailesini arar ve “Anne, baba eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum, yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.”

Anne, “Memnuniyetle oğlum,  onunla tanışmak isteriz” diye cevaplar.

Oğulları, “Bilmeniz gereken bir şey daha var” diye devam eder.

“Arkadaşım savaşta ağır yaralandı, bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.”

“Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.”

“Hayır. Anne, baba  onun bizimle kalmasını istiyorum.”

“Oğlum” der babası.

“Bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç yük olur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır.”

Oğlu o anda telefonu kapatır.

Ailesi oğullarından bir süre haber alamaz.

Ama birkaç gün sonra, San Francisco polisinden bir telefon gelir.

Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrenirler.

Polis bunun intihar olduğunu tespit eder.

Üzüntü dolu anne-baba hemen San Francisco'ya uçarlar ve oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürülürler.

Anne-baba oğullarını hemen tanır, ancak bilmedikleri bir şeyi de öğrenince dehşete düşerler.

Oğullarının sadece bir kolu ve bacağı vardır.

Aslında oğullarının engelli bir arkadaşı yoktur..  Oğlan, anne ve babaya kendinden bahsetmiştir.

xxx

Unutmayalım herkes bir gün engelli olabilir..

Ama siz..

Ama biz..

Ama yakınındakileriniz…

Ama yakınımızdakiler...

Bu insanları umursamazken, bu insanlar gibi muhtaç duruma düşmeyeceğimizi nereden bilebiliriz!..

Gerçekten senedimiz mi var?

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi