İnsanın hikâyesi
İnsan bütüncül olarak bedeninin, şahsiyetinin, karakterinin fizîkî ve ruhânî boyutunu idrak etme durumundadır. Şahsî zâfiyetlerini, karakter bozukluklarını, imânî boşluklarını fark etmelidir. Eğer böyle yaparsa dünya ve ebediyet yolculuğunda mesafeler kat ederek yürüyebilir. Bu şekildeki hayat onun için bir kazanç yerine dönüşür.
Ama pek tabiî ki insanın zayıflıklarını sesli konuşması hatâlarını tespit etmesi pek hoşuna gitmez. Bu yaşanan bir vakıadır. Bugünün insanı devamlı kendini başkalarından farklı hissetmeye ve kendi zayıflıklarını görmemeye alışmış. Hep başkaları üzerinden kendisisini değerlendirerek kendini beğenmeyi neredeyse vird hâline getirmiştir. Böyle olunca insan sürekli başkaları üzerinden kendine methiyeler düzerek onca ihtiraslarına rağmen kendini ‘mükemmel’ addederek hakikatten uzaklaşmıştır. Bu insan için gâyet tehlikeli bir gidiştir. Neticede insan kendi hikâyesine kendi gerçekliğine yabancılaşmış oluyor.
Halbuki insan kendi zayıflıklarıyla yüzleşmeli ve bir ömür boyu o zayıflıklarıyla mücâdele etme azmiyle dünya yolunu yürümelidir. Bu hakikati içine sindirmeyen insan hayat mücâdelesini kazanamaz. Hayat mücâdelesindeki her tökezleme onun için aslında bir katkıdır. Her katkı kendi için bir merhale öteye gitmesine imkan hazırlar. Ayni zamanda içindeki zayıflıklarla mücâdele ederken insan kendini tanımış olur. Bu şekilde kendini tanıyan insan ‘mükemmel’ olma isteğine de kendi gayretiyle ulaşabilir.
Şu bir gerçek ki, hep insanın kutsandığı, aklın ön plana çıkarıldığı hatta daha ilerisine giderek neredeyse insan ve aklının putlaştırıldığı bir devirde, insan hep kendini en iyi görürken ‘mükemmel’e nasıl ulaşılacaktır? Diye bir soru sorabiliriz. Bilinsin ki hiç birimiz ‘mükemmel’ değiliz. Ancak mükemmel bir yaratıcı bizi ‘mükemmel’e erişelim diye önümüze de ‘en mükemmel’ rehberi koyarak yaratmıştır. Bizler günah ile sevaplar arasında git-geller yaparak hayâtı yaşıyoruz. Doğru ve yanlışlarla dolduruyoruz hayâtı. İşte tam bu noktada ‘kul olma’ adına, hayatımızı bir imtihan mücâdelesiyle geçirerek ‘mükemmel’e ulaşmak mümkün.
Yanlışlar, zayıflıklar, hatâlar, kusurlar, günahlar insan olmanın doğasında var. Bu insanı Hakk’ın huzûruna varmaya, yalvarıp yakarmaya, arınmaya götürürse ne âlâ. Yoksa hep ‘Ben mükemmel’im benden başka bir daha yok’ iddiası insanı mahveder. Bu en büyük zâfiyettir. Kendini kutsamak yeni çıkan bir kavram! Oysa biz de, ‘hiçlik’ kavramı ile tevâzu ve alçak gönüllük esastır. Yâni bugün insana empoze edilenin tam tamına zıddı bizim değerlerimizin temelini oluşturur.
İnsanın çeşitli zayıflıklarına karşı kendini savunması onun ‘mükemmel’e ulaşmasına engel teşkil eder. Kendini beğenen insan ‘mükemmel’e nasıl ulaşır? İnsanın bugünün şartlarında ‘mükemmel’ olma iddiası imkan dışıdır ama kendi zayıflıklarının bilincinde olma insanın karakterindeki menfi oluşumların düzeltilmesi adına güzel bir adımdır ve kişiyi istediği ‘mükemmel’e taşıyabilir. ‘İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendin bilmezsen. Bu nice okumaktır’ demiş büyükler. Ne kadar hakikat sözler…
Yaptıkları hatâlar, yanlışlar, işlenen günahlar sonucunda edilen istiğfarlar kişilerin hayat hikâyesini şekillendirmede büyük etkisi vardır. Her yaşanan hâdisede alınması gereken dersler, ibretler ve hikmetler bulunur. Yüce Yaratıcı istese insanları gâyet mâsum, günah işlemeyen melekler gibi yaratabilirdi. Ama öyle olmadı insan hatâ işlemeye yönelik, yanlış yapmaya müsâit, günaha meyilli olarak yaratıldı zira imtihanı var bu hususta. Halbuki bugün bize altın tepsi içinde sunulmaya çalışılan yeni kültürde insan ‘mükemmel’ olmaya inandırılmaya çalışılıyor. Onun ‘mükemmel’ bir görüntüye ulaşabilmesi için diyet ürünleri, giyim çeşitleri, konuşma biçimleri, karakter değiştirici kitaplar takdim ediliyor. Daha ileri giderek fiziki yapısının daha ‘mükemmel’ olabilmesi adına estetik ameliyatları teklif ediliyor. Sosyal hayatta daha üst ‘mükemmel’ meslekler, ‘mükemmel’ kariyer basamakları önüne konuyor. Neticede şişirilmiş egolar, yalnızca kendini düşünen bozuk karakterli insanlar ortaya çıkıyor.
Bunlar insanı kibirli, hodgam, bencil hep görüntüye ve şekle odaklı içsel âlemi önemsemeyen bir karaktere mecbur bırakıyor. Bugün insanların kendi gerçekliklerine hitap etmeyen, fıtrata aykırı yaşam tarzlarının egemenliğinde bizim olmayan kültürlerin etkisi büyüktür. İnsan kendi hikâyesindeki kendi gerçeğine dönmedikçe bu handikaplardan kurtulamayacaktır vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.