Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

İnsâni Değişim ve Dönüşüm Süreci

İnsâni Değişim ve Dönüşüm Süreci

Bugün çağdaş teknolojinin sunduğu sanal ortamın insan kişiliğini bitirdiğini cümle âlem biliyor. Bu virüsten kurtulmak için aranan çârelerin ve gösterilen çabaların merkezinde duygularının önemsendiği ve yeniden kişiliğiyle ayağa kaldırılmak istenen insan var. Hayâtın merkezine tüm insânî özellikleriyle ve şerefli konumuyla değerli görülen insan konmalı gerçeği şükür ki bugün kavranmış durumda. İnsanın merkezinde ise ‘ruh-akıl bütünleşmesi’ olmalı. Bugün büyük bir iştiyakla duygusu, düşüncesi, davranışları önemsenen, kıymetli bir varlık olarak görülen insanların oluşturduğu bir sistem isteniyor. Belli kesimlerin(Vesâyetçi kesim) menfaatlerinin korunmasına endekslenmiş, dayatmacı, katı, baskıcı, totaliter yapıların ve ideolojilerin tasvip edilmediğini, istenmediğini dünyâyı izleyen herkes biliyor. Bu tür ideolojik bir yönetim ve siyâset anlayışı artık iflas etmiştir. Medyâyı izlediğimizde gelişmiş veya az gelişmiş hemen her ülkede, yönetime baş kaldıran mevcut yönetim şekillerini demokratik haklar çerçevesinde çeşitli şekillerde protesto eden halk guruplarını görmemiz mümkün. Birçok ülkede bugünkü işleyen sistemin adı ‘demokrasi’ olsun ne olursa olsun bir huzursuzluk var. Halkın talep ve isteklerinin dikkate alınmadığı hatta halkın insan yerine dâhi konmadığı yönetim şekillerinin hâkimiyeti, insanı bugün bunaltmış ve isyan eder konuma getirmiştir. Halkın önüne ‘laik ol, yoksa karışmayız’ ‘şeriatçı olma, yoksa çekeceğin var’ ‘dinci olma, böyle safsatalara bugün inanılmıyor’ gibisinden ‘şöyle ol’ dayatması insanların aklını dumura uğrattığı gibi onun yeni fikirler üretmesine de mâni oluyor. Nedense yöneticiler, bazı kesimleri saf dışı bırakmak istiyorlar. Dahası onlardan kurtulmak istiyorlar ve onları yok etmek için çeşitli entrikalar hazırlıyorlar. Örneğin bunlar bizim ülkemizde ülkenin güven kaynağı ve teminâtı olarak görülen, en yetkili resmi kuruluş tarafından yapılıyor. Halbuki tüm yönetim şekillerinde, öncelikle halkın insâni yönlerini geliştirmek, onların inançlarına ait ritüelleri yerine getirmek için çaba harcamak esastır. Yönetimler insanların mutluluk, huzur ve refahı içindir. Yönetimlerde asıl hedef, ülke insanının insanca yaşayabileceği bir dünyâyı tesis etmektir. İnsanlar hem bireysel hayatlarında hem de sosyal hayatlarında daha saygın daha değerli görülebilecekleri barış ve selâmet içinde yaşayabilecekleri bir hayat tarzının kendilerine sunulmasını istiyor ve bekliyor. Bunun mücâdelesini veriyor ve ayni zamanda verecek kapasitededir. İnsanımız, kendisinin önüne konan ‘şöyle ol’ dayatmalarını istemiyor. İçinde yaşadığı çağdaş dünyâda köle değil rûhî yönüyle hür olmak istiyor.
Bugünkü toplumda hayat süren bireyler, devletin kendisine model olarak sunduğu tek tip insan modelinin dışında, tartışılmaz kabullerin çizdiği çerçeve içindeki hür insan olarak eğitim kurumlarından insana hizmet veren diğer kurumlara kadar salt aklın egemen olmasını elbette ki istiyor. Fakat bunlarla berâber insanın ahlâkının, değerlerinin, kültürünün, erdem ve faziletlerin ön plana alındığı adâletli bir sistemi de arzu ediyor. Bir ülkeyi döndüren ticâri, sınâi, ekonomik çarkların hepsi, insana doğru bir şekilde hizmet etmeyi amaçlamalı. Yoksa câmileri, okulları, müzeleri bombalama planları yapıp ülke içinde infial oluşturmayı hedeflememeli. Mevcut sistemde buna müsâde etmemeli. İnsana hizmet ederken, yönetimde var olan yapılanmalarda, insan aşırı yüceltilmeden, aklını putlaştırmadan ifrat ve tefritten soyutlanmış bir denge ve itidal ölçüsünde bunlar gerçekleştirilmeli. Tüm bu çalışmalar yüce Yaratıcının yarattığı en şerefli varlık insan olduğu için yapılmalıdır. Bu bir süreçtir. Bu süreç, insanın değerli görüldüğü bir değişim ve dönüşüm sürecidir. Bugün bu değişime şiddetle ihtiyaç vardır.
Bu sürecin güç kaynağı insandır. İnsan rûhunu ve iç âlemini dikkate almayan devlet, egemen güç olamaz. Devlet halkına, insanına inerek bir değişim ve dönüşüm başlatmalıdır. Zira devlete ve sisteme hayat veren insandır. Devleti ayakta tutan tüm güç ve kuruluşlar, devletlerin asıl sâhibi olan insana hizmet verdiği sürece hayâtiyetlerini sürdürebilirler. Tüm dünyâda gelişen sistem ve teknoloji de insanın hayrına, huzuruna hizmet etmeli. İnsan aklı yine ayni gâyeler peşinde koşmalı. Bugün halkı huzurlu kılmak için güçlü devlet sloganı değil kabul edilebilir temel öğelerin oluşturduğu sınırlar içerisindeki özgür irâde kapasitesine sâhip doğru sistemleri içselleştirebilen bireylerle toplumsal bütünlük gerçekleştirilebilir.
Bu gerçeği kavrayan insanlar kolları sıvamalılar. Bahsedilen değişim ve dönüşümü gerçekleştirme potansiyeline fazlasıyla sâhip olan bizim ülkemizin insanlarının elinde anahtar konumunda olan İslâmî öğretiler mevcut. Doğu insanının özüne sinmiş olan rûhi dinginlikler onları her zaman Batılılara göre avantajlı kılmıştır. Bizim beğenmediğimiz en kötü Doğuluda vâr olan rûhi veriler, ahlâkî bir çöküntü ve çözüntü yaşayan Batı insanını hep etkilemiştir. İslâmi öğretilerin kıymeti, Doğulu insanın aklına yön vererek rûhunu kıymetli kılıyor. Aslında tüm dünyâda aranan kimlik, özlenen kişilik ve beklenen insan modeli İslâmî insan modelidir. Değişim ve dönüşüm sürecinde baz alınacak temel öğe yalnızca budur.
İnsanın rûhuyla dikkate alındığı bir dünya özlemiyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi