Eşref-i Mahlûk
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Bahçeli arasında geçen hafta eşref-i mahlûk, bozkurt kavramları üzerinden karşılıklı atışmalar yaşandı. Bahçeli, “Taksim'e gel, bin bozkurtla seni Kasımpaşa'ya kadar kovalarız" dedi. Başbakan’ın cevabı gecikmedi, ilk seçim mitingini yaptığı Bayburt’an Allah Allah? Sayın Bahçeli sen bozkurtlarla mı dolaşıyorsun? Ben bozkurtlarla dolaşmıyorum, ben eşrefi mahlûk olan insanlarla dolaşıyorum. Kovalamaca oynayacak bozkurtların varsa o alanlarda koşturmaya devam et. Bizim işimiz var, fabrika açıyoruz.” 22.04. 2011
İnsanoğlu eşref-i mahlûktur, yani yaratılmışların en şereflisidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim şekil) verdik, sonra meleklere: “Âdem’e secde edin.” dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o secde edenlerden olmadı.” A’raf: 11
Secde Allah’a yapılır, buradaki secdeden maksat, insanoğluna karşı duyulan hürmettir, bunu idrak edemeyen iblis secde etmemiştir. Kendisinin ateşten yaratıldığını, Âdem’in topraktan yaratıldığını, ateşin topraktan üstün olduğunu ileri sürerek secde etmemiştir.
Tin Suresi’nde de şöyle buyrulur: “Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi olamayan bir ecir vardır.”
İnsan imanıyla ve salih amelleriyle değer kazanır, bu sayede melekler derecesine yükselir; ancak iman etmezse o zaman, hayvanların derecesine ve hatta onların derecesinden aşağı derecelere düşer, yani esfel-i safilin durumuna düşer.
İman eden insana müslüman ismini veren Allah’tır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur. “Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız (İbrahim’in dinide olduğu gibi). O Allah bundan daha öncede, bunda (Kur’an’da) da size “Müslümanlar” olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahid olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın, sizin mevlanız O’dur. İşte ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır.” Hac: 78
Bu bağlamda müslümana muvahhid, mücahid gibi İslamî literatürde geçen kavramlar verilebilir; bunun dışındaki kavramlar verilemez; verilmesi doğru değildir. Mümine bozkurt, sağcı, solcu, muhafazakâr gibi sıfatların verilmesi ya cehaletten veya imanın zayıflığından yahut bilinçli bir şekilde İslamî kültürden uzaklaştırmaktan kaynaklanmaktadır.
Hz. peygamber (s.a.v.) Efendimizin bizim üzerimizde şahit olmasının manası, İslam’ı tebliğ etmesidir. Veda Hutbesi’nde bütün sahabe bunu tescil etmiştir. Peygamberimiz de; “Şahit ol Yarabbi, Şahit ol Yarabbi, Şahit ol Yarabbi” diye üç defa tekrarlamıştır. Tebliğ etme gücüne sahip olan Müslümanlar da insanlara İslam’ı tebliğ etmekle mükelleftir. Siz de insanlar üzerine şahit olasınız” ibaresinin manası budur.
Manasız kavramların üzerinden atışmayı bırakalım. Müslüman sıfatını kendimize şiar edinerek, Rabbimizin şu emrine göre hareket edelim: “Allah adına gerektiği gibi cihad edin. Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın, sizin mevlanız O’dur. İşte ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır.”
İnsanoğlu eşref-i mahlûktur, yani yaratılmışların en şereflisidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim şekil) verdik, sonra meleklere: “Âdem’e secde edin.” dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o secde edenlerden olmadı.” A’raf: 11
Secde Allah’a yapılır, buradaki secdeden maksat, insanoğluna karşı duyulan hürmettir, bunu idrak edemeyen iblis secde etmemiştir. Kendisinin ateşten yaratıldığını, Âdem’in topraktan yaratıldığını, ateşin topraktan üstün olduğunu ileri sürerek secde etmemiştir.
Tin Suresi’nde de şöyle buyrulur: “Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi olamayan bir ecir vardır.”
İnsan imanıyla ve salih amelleriyle değer kazanır, bu sayede melekler derecesine yükselir; ancak iman etmezse o zaman, hayvanların derecesine ve hatta onların derecesinden aşağı derecelere düşer, yani esfel-i safilin durumuna düşer.
İman eden insana müslüman ismini veren Allah’tır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur. “Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız (İbrahim’in dinide olduğu gibi). O Allah bundan daha öncede, bunda (Kur’an’da) da size “Müslümanlar” olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahid olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın, sizin mevlanız O’dur. İşte ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır.” Hac: 78
Bu bağlamda müslümana muvahhid, mücahid gibi İslamî literatürde geçen kavramlar verilebilir; bunun dışındaki kavramlar verilemez; verilmesi doğru değildir. Mümine bozkurt, sağcı, solcu, muhafazakâr gibi sıfatların verilmesi ya cehaletten veya imanın zayıflığından yahut bilinçli bir şekilde İslamî kültürden uzaklaştırmaktan kaynaklanmaktadır.
Hz. peygamber (s.a.v.) Efendimizin bizim üzerimizde şahit olmasının manası, İslam’ı tebliğ etmesidir. Veda Hutbesi’nde bütün sahabe bunu tescil etmiştir. Peygamberimiz de; “Şahit ol Yarabbi, Şahit ol Yarabbi, Şahit ol Yarabbi” diye üç defa tekrarlamıştır. Tebliğ etme gücüne sahip olan Müslümanlar da insanlara İslam’ı tebliğ etmekle mükelleftir. Siz de insanlar üzerine şahit olasınız” ibaresinin manası budur.
Manasız kavramların üzerinden atışmayı bırakalım. Müslüman sıfatını kendimize şiar edinerek, Rabbimizin şu emrine göre hareket edelim: “Allah adına gerektiği gibi cihad edin. Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın, sizin mevlanız O’dur. İşte ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.