İmralı ile Barışmak
Abdullah Öcalan mektubunda özet olarak şöyle diyor: “Bu büyük medeniyet bu kardeş topluluklar, siyasi baskılarla harici müdahalelerle grupsal çıkarlarla birbirlerine düşürülmeye çalışılmış hakkı, hukuku, eşitliği ve özgürlüğü esas almayan düzenler inşa edilmeye çalışılmıştır.
Son iki yüz yıllık fetih savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkârcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni problemlere gark etmeye çalışmıştır.
Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar artık miadını doldurmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor. Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara ve çatışmalara dur diyor.
Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor.
İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu. Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır.”
Öcalan’ın bu noktaya gelmesi istikbalimiz için ümit vericidir. CHP’nin, MHP’nin ve illegal örgütlerin de bu noktaya gelmesini bekliyoruz. Biz büyük bir medeniyete sahibiyiz. Bu büyük medeniyeti, İslâm kardeşliği ve İslâm devletinin tebaası olan zimmîlerle birlikte oluşturduk. Zimmî dediğimiz gayrimüslim tebaanın da bu büyük medeniyete katkıları küçümsenmez. Bu büyük medeniyeti, Cengizhan, torunları Hulaguhanlar, haçlı orduları ve Batı taklitçileri çökertmiştir. Tarihte olduğu gibi bu büyük medeniyetin sancağını bir kavim ele alıp devamını getirememiştir.
Dört halifeden sonra bu büyük medeniyetin bayraktarlığını yapan Emeviler yıkılınca sancağı Abbasiler dalgalanmıştır. Abbasiler de yıkılınca Selçuklular dalgalanmıştır. Onlar da yıkılınca Osmanlılar dalgalandırmıştır. Osmanlılar yıkılınca bu medeniyetin sancağını bir kavim yerden alıp kaldıramamıştır. Bu gelişmeler bu büyük medeniyetin sancağının tekrar dalgalandırılacağına işaret etmektedir.
Mavi Marmara gemisini kana bulayan İsrail’in özür dilemesi de bunun işaretidir diye düşünüyorum. Aksi halde İsrail özür dilemezdi. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Türkiye’den özür dilemesini, Suriye krizine bağlaması ve Suriye’deki kimyasal silahların teröristlerin eline geçirmesi demesi bu gerçeği örtemez.
Suriye’de rejime karşı savaşan gruplar terörist gruplar değildir. Suriye halkıdır. Suriye’deki kimyasal silahlar dâhil bütün silahlara Suriye halkı sahip olacaktır. Suriye’deki krizin büyümesinin sebebi, Esad rejimini açıkça destekleyen devletlerin dışında gizlice destekleyen başta ABD olmak üzere Batı ve Batı’nın ileri karakolu olan İsrail’dir. Bunun altını çizelim ve hiçbir zaman unutmayalım.
Hilafet kaldırıldıktan sonra ümmet-i Muhammed paramparça oldu ve bu parçalar emperyalizm adına ulus devletler haline getirilerek birbirine düşürüldü, sanal sınırlar, suni problemler oluşturuldu.
Ulusçuluk ve gayri İslami düzenlerde hak, hukuk, özgürlük eşitlik aranmaz; bu kavramlar gayri İslâmî düzenlerin tabiatın aykırıdır. Ulusçulukta ve gayri İsl3am3i rejimlerde güç ön plandadır. Kendisi dışında herkes köledir.
Ümmeti parçalayan Fetih savaşları değil, batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkârcı anlayışlardır. Fetih savaşları kula kulluğun önü kapatılıp Allah’a kulluğun önü açılması için yapılır. Halife Hz. Ömer devrinden III. Selim’e kadar bu gaye için yapılmıştır.
Pzitivizm’in zayıfladığı 1950’den beri Ortadoğu halkları uyanmaya başlamıştır. O günden itibaren sömürü rejimlerin, baskıcı ve inkârcı anlayışların içyüzü gün ışığına çıkmaya başlamıştır. Günümüzde ise içyüzü alenen ortaya çıkmıştır.
Bu enkazı kaldırırken Arap baharı sancılı geçmektir, bizde de sancılı geçmektedir. Bu enkazı Türkî, Arabî, Farisi, Kürdi bütün Müslümanlar birlikte kaldırması daha güzel olur; üzerlerine tarihi bir görevdir ve üzerlerine vaciptir.
Hükümet ile Öcalan’ın görüşmesini ve bir sonuca varmak istemelerini baltalamak isteyen çevreler de inşallah bu büyük medeniyetin ve İslam kardeşliğinin önemini kavrarlar. Emevi Halifelerinden Ömer b. Abdülaziz, Haricilerle oturup konuşmuş ve onların isteklerini ve şikâyetlerini dinlemiş ve çözüm aramıştır. Onlar da bu sebepten dolayı söz konusu halifenin zamanında isyan etmemiştir. Oturup konuşmanın ve barışı tesis etmeye çalışmanın kime ne zararı olur?
Ergenekon’un, Öcalan’ın, PKK’nın ve diğer illegal örgütlerin bu noktaya gelmesinin sebebi bilgisizliktir. Yani bu büyük medeniyetin oluşumunu ve kaynaklarını bilmemsidir. Bu bilinç, Müslüman kavimlerin ulusçuluk, gayri İslami düzenlerin ve çıkarcılık adına yapılan mücadeleler, savaşlar sonucunda ortaya çıkmıştır.
Öcalan, yukarıda geçen son paragrafında buna işaret etmektedir. Bu sebeple Büyük medeniyetimizin yeniden ihya edilmesi ve İslam kardeşliğinin yeniden tesisi için 05.01.2013 tarihinde yazmış olduğum Akşemseddin Projesi hayata geçirilmesi gerekir. Bunun yolu Yeni Anayasa’dan laiklik maddesinin çıkartılması gerekir.
Abdullah Öcalan’ın bu gerçeği görmesi cezasını hafifletmez. Söz konusu şahsı bayraklaştıran Ergenekon’un da bu gerçeği görse cezasını hafifletmez. Herkes yaptığı tahribatın ve akıttığı kanın hesabını verecektir. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.