Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

İftar Davetleri

İftar Davetleri

Otuzdan ellili ve ileri yıllarda müşahedem olan Ramazan günlerinden anlatımlara devam…
Devamı haylice azalan, aynı gibi olsa yinede o yıllardaki davet ve uygulamalarında bile değişim olanların yanında son yılların modern(!) ve genişleyen iftar davetlerinde fark neler ki?
“O zamanın iftar davetleri ile son yıllardaki davetler arasında ne fark olabilir? Hatta daha da geniş ve görkemli olmuyor mu ki?” düşüncesine girebilirsiniz.
Doğrudur doğru olmasına da. O zamanları iftar ve uyuşumlarında hissedilen asıl ruhi kaynaşmayı, manevi hazzını duyabiliyorsak mesele yok.
***
Söz ettiğim yıllarda lüks değil normal lokantalarda bile toplu iftar daveti olmaz herkes kalabalık dolayısıyla üç gün de devam etse kendi evcağızında ağırlardı davetlilerini
O yıllarda adet değildi sivil ve resmi kuruluşların iftar yemeği vermesi, şimdi devletin kesesinden ver Allah ver toplu yerlerde birde övünç reklamı yap. Sevap mı değil mi? Allah bilir gayri..
Medyada bolca gösterimine önem verme bir yana, Bir de “Biz şunu bunu yapıyoruz…” cümleleri ile vazife içi olan işleri sanki ilaveten yapılmakta gibi gösteri nakaratları bir reklâm ve propaganda havasına girmeleri ne dereceye girer siz karar veriniz Sayın okurlar.
***
Belki; Gözümüz renkleniyor, midemiz çeşitli gıdalarla besleniyor, verilen hediyelerle (yıllar önce bizzat iftar verenin kesesinden çıkan diş kirasına benzetebiliriz) uğurlanıyoruz ama…
Sohbeti az, aşırması çokluk yanında, bulunanların birbirleri ile birazda resmiyet, arkadaşlık, tanıdıklık havası ortamı içinde geçerken, Akşam namazına gitmek isteyenlerin bazılarında yer bulamadığı bu “İftar yemekleri” için…
İçinizden geldiği ile doğruca söyler misiniz? Manevi bir haz, ruhi bir kaynaşma duyabildiğinizi?
Evet diyorsanız bendeniz yanılış içindeyim demek ki..
***
Gelin birde halen kenarda kıyıda dünün ananesini devam ettirenlerin de bulunabildiği nostaljiye yüz tutmuş…
Rahmet ayı Ramazan içinde ki kutsallıklarından birisi olan “İftar davetleri” müşahedelerimi sunayım.
Bu ay da yapılan davetler ile normal günlerin davetinin kişilerde söylemi bile değişik mana taşır.
“Akşam yemeğine davetliyim...” ile “ İftara davetliyim” arasındaki ses vurgusunun farkında olmamış olabilirsiniz. Bir düşünün ve bakın tekrar, tekrar.
Birisi normal bir ton ve yavaşlıkla söylenirken, diğeri biraz yükseklik yanın da, haz ve gurur verici bir sevinç içinde oluşu, hiçte göz ardı edilemez...
İftara davet edilme ve etmenin kutsallığı bir tarafa, giderken veya gelenleri karşılarken bile duygularda değişiklik vardır.
Bakın geçen yıllarda Müslüman kardeşlerin birbirini değil, Hıristiyan dinine bağlı, Amerikan Devlet Başkanı’nın verdiği İftar daveti, bütün dünya da yankılanmadı mı?
Başka zaman aynı kişilere arada bir yemek vermez mi idi bunlar? Verir ama bu, “İftar daveti ”dir.
***
Konumuza dönelim
İftar davetleri çeşit, çeşit olmakta... Akraba, Komşu, Ahbap, Personel ve Fakirler için aynı günler içinde İftar daveti yapılır. Yani ayırım olmaz düzenleme karışık olur. Üst alt diye bir zihniyet yoktur.
İftar davetlerinin yeri, kesinlikle ev sahibinin evinde olur.
Davet sahibi, evlerde yapılacak İftar davetinin ulvîliğine önem verir, samimiyet içinde kaynaşmayı daha uygun bulur, bereket verir düşüncesinde olur.
Yıllar öncesi de lüks lokantalar vardı. Zamanın Merkez lokantası gibi.
O zamanlar, lokantalarda verilen iftarların kaynaşma ve samimiyetten uzaklaşan, bir nevi resmiyete giren, gösteriş meraklısı veya evinde yapamadığını burada verebilmek tembelliği ve düşüncesinde olanların iftarı derlerdi.
Davet edilecek kişilerin dağılımına da önem verilirdi. Bu çeşit devamlarda bile bu önemin kalmadığı görülmekte.
Bir arada olacak kişi ve sofralar da dikkat nazarı çeken bir husus vardı.
Yukarıda değindiğim gibi sofra ayrımının aksine, akraba vb.yi ayrı çağırsalar da.
Bu kişilerin, Mevki, Mali durum, Meslek üstünlüğü vb. gibi farklılıkta ayırım yapmamaya özen gösterir, Camideki karışım gibi, karıştırarak sofraya oturturdu.
Yani, zenginin yanına fakir, profesörün yanına asistanı, ustanın yanına kalfa ve çırağını dağıtımlı davet ederdi ki. Gurur azamet düşüncesi olanların düşüncesine sebebiyet vermemiş olurlardı.
o yıllarda kimse de şikâyetçi olmaz neşe içinde devam ederlerdi.
Bazen de, önceden ayarlanmış davet değil, İftar sırasında da davet olurdu.
Akşam namazına gidenler. Camide gördükleri yabancı birisini görürse, kime davetli olduğunu usul için de sorar, yok ise evine götürürdü.
Ayrıca Kapıda bekleyip sokaktan yoldan geçecek kişileri davet için bekleyenler bile bulunurdu.
Çünkü sofrada bir misafir bulundurmanın sevabına nail olmak isterdi.
***
İftar davetilerini aşağıdaki olayla noktalayalım.
Hükümdar Harun Reşit zamanında, kardeşi de denilen, Halk arasında meczup olarak görülen ama değerli din adamı “Pervildane”nin (Pervildivane de deniliyor) davet şekli anlatılır.
Harun Reşit, “Git falan büyük camide akşam namazı kılanların hepsini İftar sofrasına davet ederek getir” demiş
Camiye giden Pervildane, Namaz sonu cami kapısına durarak, “İmam ilk Rekâtta hangi Zammı sûreyi okudu?” diye sormuş.
Cevap verebilenleri bir tarafta bekletmiş. Bilemeyen diğerlerine bir şey söylemediğinden, onlar evlerine gitmiş.
Yüze yakın cemaatten, soruya bilinçli cevap veren ona yakın kişiyi yanına alarak İftar sofrasına getirmiş.
Harun Reşit hayretler içinde... “Demek camiye bu kadar az kişi geldi öyle mi?” diye birazda hayıflanarak sormuş.
Pervildane “Hayır, cemaat yüzden fazla idi” deyince. “Neye getirmedin hepsini” diye azarlamış.
Pervildane. “Ne kızıyorsun? Sen Bana Namaz kılanları getir dedin. Camiye gelenleri getir demedin ki...”
***
Bereket, Sağlık ve esenlik içinde, Afiyetle İftar ediniz efendim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Güldağ Arşivi