İffet Üzerine
“İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!” Hz. Peygamber (S.A.V.)
Arapça kökenli bir kelime olan iffet, sözlüklerde “Utanma, hayâ etme, hicap duyma, namus, ırz, ahlâkî temizlik, doğruluk. Nefsi, behimi temayüllerden men etmek. Helâle razı olup haramdan kaçınmak” şeklinde ifade ediliyor. İffetli de “İffetini koruyan, namuslu. Afife, müstakim, kötülükten uzak duran. Doğru, rüşvet yemez, haram yemez, istikâmetli kimse” olarak tarif ediliyor.
İffet ve hayâ; fıtratı hatırlatan, birbirine yakın iki kavram olarak öne çıkmaktadır. İffet ve hayâ, ahlâkın temel dinamiklerindendir. Müstehcenlik ise; iffet ve hayâsızlık anlamında görülebilecek her türlü fuhuş ve ahlâksız davranıştır. 21.yüzyılda ahlâksızlık tavan yapmış ülkemizde ve eskiden (tarihten) beri “dindar” vasfıyla bilinen, tanınan şehrimizde de iffet ve hayâ yoksunu manzaralar park ve bahçelerde, müstehcen sahneler ise beyaz ekranlar ile beyaz perdelerde “sansür” görmeden alenî olarak gösterilmektedir. İffetsizlik, hayâsızlık ve müstehcenlik ile ‘çıplaklık kültürü’nün insan ve toplum üzerinde olumsuz etkileri sayılamayacak kadar çoktur. Bunlar medeniyetleri çökerten ve tarih sahnesinden silen kavramların başında gelmektedir.
Aşk ve sevgi dini olan İslâm’ın “itikat, ibadet, ahlâk ve muamelât” gibi dört ana unsuru üzerinden konuya bakarak yaklaşırsak yazı uzar. Bütün bu unsurları içinde cem eden ve ismini “Allah, göklerin ve yerin nurudur” mealindeki 35. âyetten alan Nur Sûresi’nde Yüce Yaradan, “Bu, indirdiğimiz ve farz kıldığımız bir sûredir” buyuruyor. Özellikle iffet, ırz ve aile hukuku meselelerini ele alan bu sure, baştan sonuna kadar iyi okuyup anlama ve üzerinde çok ama çok tefekkür etmemiz gereken bir sure. MEHMED adlı dizide, bu surenin dördüncü ayeti sahneye konmuştu.
Allah’ın yeryüzünde ve gökyüzünde canlı (görünen), cansız (görünmeyen) bütün varlıklara ve tabiata karşı insanoğlunun ahlâkî sorumlulukları var. Ahlâkî değerlere sahip olmayan ve yaşamayanların yer aldığı toplumda bütün kötülükler ve fuhuş yayılmaktadır. İffetsizliğin, edepsizliğin olduğu bir cemiyet varlığını uzun süre devam ettiremez. Ahlâkî değerlere sahip çıkmak denince tabii olarak akla ilk gelenler arasında iffet, hayâ, zina ve müstehcenlik vardır. Günümüzde insan, “eşref-i mahlûkat” olmaktan beden felsefesi üzerinden çıkıp cinsel tatminlerin, bedensel hazların peşindeki bireye dönüşmeye başlamışsa; ‘META’ya yaslanan bir uygarlığın insan fıtratını zorlayan tercihleri küresel anlamda “evrensel değer” olarak dayatması ile karşı karşıyadır. Medya ve sanat çevrelerinde özendirilerek meşrulaştırılmaya, televizyon dizilerinde masum rollerle sempatik hâle getirilmeye çalışılan toplumsal ve kültürel olarak
(hayâsızlık, fuhuş, eşcinsellik vb.) günümüz dünyasında karşı karşıya olduğumuz kötülüklerdir.
Muhataplarının ev hayatından iş hayatına, toplumsal ilişkilerden özel hayata, kısaca A’dan Z’ye birçok noktada belirli esaslar belirleyen İslâm dini, gerçek hayattaki muamelelerde olduğu üzere medyada ve son çeyrek yüzyılda ortaya çıkan bir kavram olan “sanal dünya”da muhatapları sorumlu kılmaktadır.
Gazzalî, İhyâu Ulûmi'd-Din adlı eserinde iffet kavramını ele alırken "Ahlâkın anası ve esası dört şeydir: Hikmet, şecaât, iffet ve adâlet. İffet, şehveti akıl ve şeriat kuvvetleri ile terbiye etmektir." diyor. Allah’ın indirdiği ve bizlere uyulması ile sosyal hayatta uygulanmasını farz kıldığı Nur suresi de yolumuzu aydınlatıyor. Zinanın çirkinliği Furkan’da şu ayetlerle anlatılıyor: “Zina, çirkin bir hayâsızlık, fuhuş, büyük bir günah ve ne kötü bir yoldur” (Nisa, 22). “Zina edenlere eziyet edin” (Nisa,16). Peygamber buyruğu: “Ey insanlar! Zinadan sakınınız, çünkü onun üçü dünyada, üçü ahirette olmak üzere altı neticesi vardır: Dünyada, güzelliği giderir, fakirlik getirir, ömrü kısaltır. Ahirette de gazabı, hesabın kötülüğünü ve ateşte sürekli kalmayı icap eder.”
İffet üzerine nereden geldiğimi anlatayım. Yakınlarda bir rahatsızlığımdan dolayı Konya Büyükşehir Hastanesi’nde Fizik Tedavi Polikliniğinde bir uzman hekime göründüm. Beni röntgen ve ultrasona gönderdi. Bir hafta sonra randevu aldığım 15 Ultrason Odası’ndan Ultrason-2’de bana, biri başı açık diğeri başörtülü iki hanım baktı. Başörtülü olanı “kilot kalmak şartıyla pantolonu çıkartacaksın” dedi. Utandım! Üçüncü tekrarda ancak pantolonumu indirdim. Sağlıkçı da olsa bir kadının benim namahrem yerlerime bakmasını hoş karşıladığımı söyleyemem. Hicap duymam bu yüzdendi. Gözlerini haramdan sakınan, iffetli, namusunu koruyan kadına “MUHSANE” deniliyor. Türkçe’ye “Muhsine” diye geçen bu adla Konya/Merkez Selçuklu’da, Türkiye Selçuklular döneminde kurulduğu bilinen bir köy var: Küçükmuhsine.
Konya Büyükşehir Hastanesi’nde ultrasonda görevli kadınları, kadın hastalara bakmaya, görevli erkekleri de erkek hastalara bakmaya vazifeli kılmak, zor olmasa gerek diye düşünüyorum. Kendilerini “İslamcı muhafazakâr” olarak adlandıran, yeni bir medeniyet tasavvur eden ve kurma iddiasında olan idarecilere sesleniyorum:
İslâm’ın toplu yaşayış ahlâkı ve hukukuna uyun. Zira Müslüman kadın ve Müslüman erkeklerin uymaları farz olan Allah’ın emri ve İslâm hukuku şöyle: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve namuslarını muhafaza etsinler.” (Nur,30)
“Mümin kadınlara da söyle; gözlerini sakınsınlar ve namuslarını korusunlar.” (Nur, 31)
Rabbim “Muhsin” ve Muhsine” kullarının sayısını artırsın!
Gece (zulmet) gündüze (nura) nasıl muhtaç ise: Muhsin de Muhsine’ye, Muhsine de Muhsin’lere o kadar muhtaç! Çünkü:
“Ve Biz, (insanlar dahil) her şeyi (dişili erkekli) çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz diye bu bir ibret ve hikmettir.” (Zâriyât Suresi 49)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.