Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Hadissiz Kur’an tartışması -2-

Hadissiz Kur’an tartışması -2-

Sâdece Kur’ân-ı Kerim’in Müslümanlara yeteceğini, hadislere ve sünnete gerek olmadığını iddia eden o densizler, haksız ve mesnetsiz bir şekilde Peygamber hadislerine saldırıyorlar. Unutulmasın ki Peygamber aleyhisselam kendi hevâ ve hevesinden konuşmazdı olduğunda derhal ikaz alırdı. İşte delili: “O, kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir.” (Necm, 3-4) 

Tabakâtta bahsedildiği üzere gözleri âmâ olan Ümmü Mektûm Peygamberimizin sohbe­tinde bulunmak için sık sık huzûruna gelirdi. Bir defâsında Peygamberimiz, Utbe bin Şeybe, Ümeyye bin Ha­lef ve Ebû Cehil gibi Kureyş’in ileri gelenleriyle, ‘Belki içlerinden birkaçı imâna gelir de İslâm’ın gücü artar, onlara bakarak birçok insan da Müslüman olur’ düşüncesiyle tebliğ vazifesini yapıyordu. Bu esnâda İbni Ümmü Mektûm meclise gelerek Peygamberimize hitaben, ‘Yâ Re­sû­lal­lah, bana Kur’ân okut. Allâh’ın sana öğrettiğinden bana da öğret.’ dedi. Peygamberimiz onların üzerinde fazla durduğundan, İbni Ümmü Mektûm’la ilgilenemedi. İbni Ümmü Mektûm, Peygamberimiz ona aldırmayıp yüzünü buruştu­rup döndü, sözünün kesilmesini istemedi, onlarla konuşmaya devam etti. Orada bulunanların, ‘Bu dine hep zayıflar, fakirler, köleler ve âmâlar giriyor.’ diye alaylı bir şekilde gülmelerine yol açmamaları için İbni Ümmü Mektûm’u cevap­sız bıraktı. Fakat çok sürmedi, tam sözünü bitirip kalkacağı sırada ilahî ikaz gel­di. O ikaz âyetleri Abese sûresi 1-10 idi. İşte konu bu kadar açık. (Tabakât, 4:208)

Meseleye ana temadan başlayarak devam edelim, Kur’ân-ı Kerim İslâm’ın genel hükümlerini bildirir, inanç ve ahlak umdelerini ortaya koyar yâni temel esasları söyler, detaya girmez. Dînin Rehberi Peygamber aleyhisselam hadis ve sünnetleriyle hükümleri açıklar, ayrıntılarını serdeder. Meselâ yüce Kur’an’da; ‘namazı kılın’ (İsra, 78) deniyor ama kaç rekat kılınacağı, nasıl kılınacağı açıklanmıyor. Bunu Peygamber sünnetinden ve uygulamasından öğreniyoruz. Ayni şekilde oruca ne zaman başlayacağımızı, Kâbe’yi nasıl tavaf edeceğimizi, zekâtı malın kaçta kaçından vereceğimizi Hz. Rasûllullâh’ın sünnetlerinden anlıyor, mübârek hadislerinden öğreniyor ve uyguluyoruz. Dolayısıyla Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’ın sünnetleri ve onların bize aktarıldığı hadisleri olmazsa, Kur’an iyice anlaşılamaz ve Müslümanlar hadis ve sünnetler olmaksızın dinlerini kâmil bir şekilde yaşayamazlar.

Şurası iyice anlaşılmalı ki, din yalnızca Kur’an değildir. Sünnet ve hadis birlikteliği ve bütünlüğü ile din tamamlanır. Sünnetsiz ve hadissiz din anlaşılamaz. O zaman Kur’an âyetleri kişilerin keyfi yorumlarına açık hâle gelir. Zâten bugün istenen tam da budur.

Bu sapkın görüşleri pervâsızca yayanlar bir de şu meseleyi ortaya atıyorlar: Hadisleri aktaran râvilerden en baş halkaya gidinceye kadar sahabe efendilerimize doğru uzanan bir şüphe zinciri bulunduğunu söylüyorlar. Şimdi de bunun cevâbına bakalım:

Bilindiği gibi Peygamberin sohbetiyle yetişmiş kişilere ashab deniyor. Ashab efendilerimiz –Rabb’im hepsinden râzı olsun- Peygamberlerini çok seviyorlardı. Âdeta hepsi Ebû Bekir’cesine; ‘Anam-babam-malım-mülküm-tatlı canım Sana fedâ olsun’ dercesine O’nu canlarından öte seviyorlardı. Onlar Tevbe sûresindeki vahiy muhtevâsını hayatlarında canlı olarak uyguluyorlardı: “De ki: ‘Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticâret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise, Allâh'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fâsık kimseleri doğru yola eriştirmez."(Tevbe, 24)

Sahabe efendilerimiz Peygamberlerinin yanlarında edeble oturdular, O’nun yanında seslerini dahi yükseltmediler. Onlar Rasullerinin hayâtını rehber bildiler, hayâtını en ince teferruatına kadar örnek alma yarışına girdiler, Rehberlerinin yap dediklerini yaptılar, yapma dediklerinden şiddetle kaçındılar. Söylenene itimatları tamdı, sorgulamadılar, ‘neden böyle söylüyorsun?’ Demediler. Onlar inandılar, her emre teslimiyet gösterdiler. Peygamberin her emrine; ‘Amenna ve saddakna’ dediler en küçük şüpheye düşmediler. Çünkü onlar ‘Sıddîkî Ekber’ idiler daha ötesi yoktu.

Şimdi kendimiz şöyle bir yoklayalım onlar nasıldı? Biz nasılız?

Kalın sağlıcakla. Ama konuya devam edeceğiz yine.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi