Güçten anlayanlar
Bugün yaşadığımız şu asırda, Amerika’sından Batısına, Çin’ine, Rusya’sına kadar var olan bütün devletler, insânî ilişkilerde âdeta gücü kutsarlar ve güçlü olan sanki hep haklı görülür. Halbuki İslam’da yegâne güç, Hak olandır. Günümüzde nice güçlüler ne olmadık zâlimlikler yaparak, güçsüzleri ve mazlumları eziyorlar, sömürüyorlar. Târih buna şâhittir. Batılılar, Afrikalı mazlumları, güçsüzlüğünden istifâdeyle onları ezmiş, sömürmüşlerdir. Afrika topraklarından gücü elinde bulunduran devletler altın, elmas gibi diğer değerli madenleri bu topraklardan çıkararak kendileri kullanmışlardır. Afrikalıları da, boğaz tokluğuna çalıştırarak, köle muamelesi yapmış, elde ettikleri geliri, ülke insanına vermemişlerdir.
Oysa şerefli İslam dîninde, her dâim güç değil Hak hâkim olmuştur. İslam’da asıl hedef, ‘Zafer’ değil ‘Sefer’dir. İslam dînî, dünyâyı geçici bir yer olarak görür. Müslümanlar hayat boyu, zafer değil hakikatin peşinde koşmuşlardır. Nihâî hedef, zaferden çok seferdir. Yüce ve Aziz olan Allah Teâlâ, dilerse zaferi nasip eder. ‘Kim neyi talep ederse, karşılığı odur. Bu yüzden dünde, bugünde Hıristiyanlar ve Yahudiler devamlı güç peşinde koştuklarından, hak ve hakikatin, doğruluk ve adâletin, rahmet ve merhametin peşinde olmadıklarından, insanlıktan nasipleri yoktur. Onların ruh mekanizmaları şerre ve olumsuzluklara çalıştığı için onlarda zerre kadar acıma, üzülme gibi insani özellikleri çalışmaz. İşte şimdi Gazze’de orantısız güç kullanarak onca mâsum insanı öldürmekte, bir beis görmüyorlar ve sesleri çıkmıyor.
Bugün Kudüs’ü tek başına sâhiplenmek isteyen Siyonist güçler adına iş gören alçak İsrâil, 1948 yılından bu yana, işgal ettikleri Müslüman topraklarını yavaş yavaş yayılmacılık zorbalığıyla, Filistin topraklarının çoğunu kendi uhdesine geçirdi. Müslümanların yurdunda kendisi bir azınlık iken icra ettiği zulümlerle, oranın asıl sâhibi Müslümanları asimile ederek, onları azınlık durumuna düşürdü. Her türlü zorbalığı, hak işgallerini, işkenceleri, öldürmeleri, katliamları hiç çekinmeden, işine kimseyi karıştırmadan hem de bütün dünyânın gözünün içine baka baka insanlık haysiyetini çiğneyerek yapıyor. Kimsede dur demiyor, diyemiyor. Yazıklar olsun!!!
Şurası bilinmeli ki; Cenâbı Hakk’ın mübârek kıldığı bu şehri zâlimlerden korumak Müslümanların baş görevidir. Ecdad bu hususta bize en kâmil misaldir. Kutsiyetine inandığımız bir şehir olan Kudüs’ün sinesine saplanan hançer bizim yüreğimize saplanmış demektir, canımız yanıyor, içimiz eziliyor, rûhumuz zedeleniyor. Ama şu gerçek ki; ne zâlimin zulmü yalan, ne de Müslüman’ın şimdiye kadar ki gafleti…
Bugün Kudüs’ü savunamıyor durumda bulunmamız, Rabb katında hesâbı verilebilir bir hal değildir. Bunun sebebi, bugün ümmet olarak ‘Tevhid Şuuru’ndan uzaklaşmamızdır. Hayatlarımıza keyfîlik ve nefsîliğin hâkim olmasındandır. Atalarımız hayatlarını cihad meydanlarında, at sırtında geçirmişlerdir. Bizlerin hâli ve ahvâli mâlum. Ancak mâlumun ilâni neye yarar derseniz? Hâlimizi tespit etmeden doğru kararlar alamaz, müspet neticeye ulaşamayız. İslâm’ın bölük pörçük hâli, İslam düşmanlarının işini kolaylaştırıyor. Hatta onlar İslam coğrafyasının bu yapısını daha da bölmeye ve bizi uzun süre ayağa kalkamaz ve toparlanamaz hâle getirmeye çalışıyorlar. Onlar yıllarca bıkmadan, usanmadan hem kabukla hem özle uğraştılar. Biz de, bizim için akıtılan suya kaptırdık İslâmî kimliğimizi, varlarımızı yok ettik, zamanla içimizdeki güzellikleri kendi ellerimizle yitirdik. Durum bu maalesef!
Tamam, mesele anlaşıldı. Öyleyse artık bizler Müslüman halklar olarak ne yapabiliriz, ona bakmalıyız. Öncelikle, kaybettiğimiz İslâmî kimliğimizi tüm rûhumuzla hissetmeli, sonra bu bilinçle ümmete sâhip çıkmalıyız. Ama elbette inanarak, şuurla, planlı-programlı bir şekilde olmalı bu çıkış, öylesine kuru kuruya değil. Dolu dolu, inanarak, tüm samimiyetimizle…
Mesela, zâlim güçten anlıyor, o halde hep birlikte onların güç kaynaklarını kurutalım. Daha önce de belirttiğimiz gibi, İsrâil ve onu destekleyenlerin mallarını almayarak, onların ürünlerini boykot edelim. Ve bu boykot ömürlük bir boykot olsun. Çünkü sen onların mallarını alarak, Müslümanlara zarar vermiş oluyorsun. Bu sebeple, aman dikkat! Gerçekten şu son yapılan boykotlardan, çok büyük kayıplara uğradılar. Müslümanlar olarak onların güçlerini kıralım, onları zarara uğratalım.
Her ne iş yapıyorsak o işi en iyi şekilde yaparak o işte güç devşirelim. Meselâ; silah sanâyiinde en güçlüyü biz yapalım. Elektronikle uğraşıyorken en güçlü biz olalım. İlla bu teknik sahada değil mânevî sahada da güçlü olmalı. Örneğin anne isek güçlü bir anne, yuva kurmuşsak güçlü yuva. Yâhut iş olarak hangi işle uğraşıyorsak sahamızda güçlü olalım da, adâlet bizimle hâkim ve kâim olsun, değil mi efendim? En kısa zamanda güçlülerin içinde yer alabilmek niyazıyla, ‘En Güzel’e emânet olunuz efendim. Hayırlı Cumâlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.