Kerem İşkan

Kerem İşkan

Gideli dokuz oldu..!

Gideli dokuz oldu..!

      Gözünüzü açıyorsunuz DOĞDU diyorlar, kapatıyorsunuz ÖLDÜ diyorlar, işte bu göz kırpışa ÖMÜR diyorlar...kitap-1.2.-baski-kagaklari-(1).20160128112727.jpg

***

Bugün O’nun vefatının sene-i devriyesi..

Evtik ruhunu Alem-i Berzaha uğurlayalı tam dokuz yıl oldu…

***

Defnin de kısa bir süre sonra ardından Bir evladın babasına ağıdı’ olarak yazdığımız o yazıyı koyuyoruz yine bu köşeye… 

***

Babaları hayatta olanlara “gıpta” ederek, geçip gitmişlere rahmet okuyarak ;

***

SAÇLARIM AĞARIYOR


Duman gözümü yakıyor. Genzimle yüreğimin arası, kelama gelmeyecek cümlelerle dolu. Yutkunup yüreğime konduramıyorum sözcükleri...
***
Nevruz ateşi gibi ilkbahardan çalınmış bir günde, bağ evinin avlusunun ortasına devasa bir ateş yakmak... Kimseyi sokmuyorum ateşin başına...

***

Bu benim görevim... Kış ortasında baharı yakalayıveren serçelerin şaşkın nağmeleri bağ evinin taşlıklarına serpiliyor...
***
Dedemin odasının pencereleri kapalı yine... Çocukluğum da olduğu gibi o taşlar üzerinde ses çıkartmamak için ayakuçlarımda yürüyorum... Her zamanki gibi içerde uyuyor, uyanırsa kızar korkusuyla...
***
Onca yıldan sonra bu içgüdüsel yürümeyi nasıl unutmamışım kendime şaşıyorum... Ateşin üstüne koyduğumuz büyük koca kazanda çocukluğumda ki üzümler kaynamıyor bugün...
***
Elime siyah bir naylon poşet veriyorlar... Gözleriyle odayı işaret ediyorlar...
Aynı çocukluğumda annemin yaptığı gibi 'Hadi uyandır, sana kızmaz' diye beni gönderirdi odasına... Her şey aynı...Yirmi yedi yıl öncesine gidiyorum sanki...

***

Odasında uyuyor yine... Ama bu kez biraz garip, küçücük tıkırtıya uyanan kaşlarını çatan o dünyanın en yakışıklı adamı bu kez umursamıyor, kapı damağından gelen şakırtıları... Dayılarım geliyor...

***

“Hadi diyorlar”... Siyah naylon poşeti avucum da buruşturuyorum...
***
Önce küçücük poşetler çıkıyor, kara poşetten... Çörek otu... Kına... Gülsuyu... Biraz da zemzem... Yanı başında, bak bembeyaz bir çarşaf açıyorum ve seninle birlikte yaşadığım anıları seriyorum bembeyaz kefenin üstüne önce...
***
Bembeyaz kumaş önce sinema perdesi gibi oluyor...

***

Siyah burma bıyıklarıyla gülümsüyor sanki... Üzerine döktüğüm çörek otlarıyla, görüntüler karışıyor, serpiştirdiğim kınalar, çocukluğumda götürdüğü düğün öncesi çetnevir gecelerini anımsatıyor...
***
Kefenine serpiştirdiğim zemzemler yıkıyor şimdi zihnimdeki, attığın ilk tokadı... Çektiğin ilk kulağı... Ardından gülsuyunun kokusu kaplıyor odayı... Kendi gibi kokuyor... Gülsuyunun
her damlası göz pınarlarımdan bir damlayı da beraberinde götürüyor bembeyaz kefenin üstüne...
***
Öpüyorum değeceği her yeri... Bayramda benden aldığın paltoyu okşayıp üstüne denediğin gibi bizde deniyoruz yeni elbiseni üstüne... Bu kadar yakışacağını bilmezdim dikişsiz gömleğin böyle üzerine...
***
Çocukken beni yıkadığın gibi, bende özenle yıkıyorum şimdi seni... Hoca, çekilmiş
bir kenara ikimize bakıyor... Ne gür saçların var... Saçlarıma ak düştüğü gün gözlerin dolu dolu olmuş...

***

İlk kez zengin olmadığın için ‘Âh’ etmişsin kendine...
***
Ayağının altını öpüyorum... Niye daha önce hiç öpmedim diye hayıflanarak...Babalar gününde söz verdiğim yanağına konduracağımı söylediğim o öpücüğü şimdi yanağına koyuyorum... Hem de kocaman... Hiç bu kadar uzun dudağımın yanağında durduğunu hatırlamıyorum...

***

Buna da çok hayıflanıyorum...
***
Ne tatlıymış meğerse yüzün... Hiç eskisi gibi batmadı sert sakalların yüzüme... Çocukken olduğu gibi ne öptüğün yeri sildim ne öptüğüm yeri... Kaldırıyorlar üzerinden beni...
***
Hep acele eden bendim yanında, hep bir işim olurdu, gitmem gerekliydi... Ama
bugün ben sana yapıştım, sen aceleci ve kırıcısın aynı benim gibi... Bu kez senin gözün beni görmüyor...
***
Mezarlığa beraber gittiğimizde o gösterdiğin yere yatırıyoruz seni... O halin şimdi bana
kötü bir şaka gibi geliyor. Son dokunuş...

***

Kıbleye doğru çeviriyorum... Artık arkan bana dönük, her zaman olduğu gibi sessizce yanından kaçabilirim...
***
Yıllar sonra, mezarının yanı başından gelen kazma seslerini duyunca, lütfen küçükken karanlıktan korktuğum da yaptığın gibi, doğrul da elimden tut, beni karşıla... Senin kadar cesur uzanamam bu mezara...
***
Bir ay oldu... Gelemiyorum kabrinin başına... Her zamanki mazeretler değil, yeminle İnan…

***

Ama bu kez hiç yakıştıramadım seni oraya… Orda olduğunu bilmek, orda olduğunu görmek bi parçamı da oraya gömmek gibi… Canım yanıyor.
***
Sana, rahmetli dediklerinde tuhaf oluyorum...

***

İçim üşüyor Gerçekten çok büyükmüşsün… Yüreğimin hepsi boşaldı gitti peşin sıra...

***
Babanı gömmeden, gerçek baba olamıyormuşsun şimdi anladım...

Kabrin nur, mekânın cennet olsun... Bu yazıda babası hayatta olanlara ders olsun...

Kara Kuzun…                                                                                       

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem İşkan Arşivi