Mehmet Ali Uz

Mehmet Ali Uz

Felek Bu Kadar Lütufkâr Değil

Felek Bu Kadar Lütufkâr Değil

Şeyhülislâm Yahya Efendi, âlim ve ârif bir insan, uzun süre meşihat makamında kalan ünlü şeyhülislâmlarımızdan birisidir. I. Ahmet’in hocalarından Mustafa Efendi, vefat etmiş, arkasında Mesut ve Ali adında iki cahil oğlu kalmış. Mustafa Hoca’nın saraydaki dostları Şeyhülislâm’a, hocanın oğullarına münasip birer mansıp vermesi hususunda durmadan ricada bulunurlarmış. Şeyhülislâm da her seferinde bu ricacılara:
“-Çalışıp, eşek olmasalardı, onlara birer mansıp vermek kolay olurdu. İki cahile mansıp vermek cehli himaye etmek demek olur. Yapamam” der, onları başından savarmış. Fakat ricaların önü arkası kesilmeyince sonunda Mesut Efendi’ye bir kadılık verir. Ertesi gün Yahya Efendi’nin yanına bir kadın gelir ve:
“-Sultanım! Cariyeniz. Mesut Efendi’nin kardeşi, Ali Efendi’nin karısıyım. Kocam iki gündür, ‘Şeyhülislâm Efendi ya bana da bir mansıp verir, ya da ben Mesut’u öldürürüm ‘ diyor. Ne olur bizi bu dertten kurtarırsanız, ömr ü âfiyetinize duacı oluruz” der. Şeyhülislâm içini çekerek:
“Ah hatun o günler nerede… Kocan kardeşini öldürürse, devlet de kocanı öldürür.Onlar ölünce üzüntüden sen de ölürsün. Fakat felek sizi toptan yok edip, beni bu dertten kurtaracak kadar lütufkâr değil ki.” cevabını verir.
Hani geçenlerde gazeteler, HSYK Başkanvekili’nin toptan istifa edecekleri yolunda bir imasından bahsedince aklıma yukarıdaki fıkra geldi. Siyasilerden fazla konuşup, siyasallaşan, esas görevlerini bırakıp başka işlerle uğraşan kurumların devlete ve millete yapabilecekleri en büyük iyilik, istifa ederek çekip gitmeleridir. Onların yerlerini dolduracak çok insan var memlekette. Bu istifa imasına ihtimal vermemekle beraber, acaba mı demiştik. Şeyhülislâm’ın ifade ettiği gibi, felek bunları millete gösterecek kadar lütufkâr değil.
Lâtife bir tarafa, ben pek çok kere yazdım. Yüksek yargı organları kararları başta olmak üzere, bütün yargı kararlarının ulu orta eleştirilmesinin doğru olmadığını, halkın yargıya karşı güveninin kaybolmasının vereceği zararın hiçbir şeyle telâfi edilemeyeceğini hep dile getirdim.
Yargı siyasallaşır, adalet yara alırsa, mahkeme salonlarında hâkimlerin arkasındaki, “Adalet mülkün temelidir” yazısının bir anlamı kalmaz. Halk bilhassa böyle olağanüstü günlerde kime güvenecek?
Bir kısım yargı mensubu, 27 Mayıs darbesinden itibaren iyi imtihan veremedi. Yüksek yargı mensuplarının darbecilerin brifinglerine koşa koşa gitmelerini ve onları ayakta alkışlamalarını, bir başbakanla bir bakanın asılmasına hukuku âlet etmelerini, defalarca anayasanın rafa kaldırılmasında kıllarını kıpırdatmayanları bu millet unutmadı. Unutmayacak da. Onun için pek çok gazete o günlerde, “O zamanlar neredeydiniz?” manşetini attı. Acı ama gerçek bu…
Geçen günkü gazetelerde de, hâkimlerin HSYK isyanından bahsediliyor, nasıl bir korku imparatorluğu kurduğu anlatılıyordu. Hazırladıkları iddianameden dolayı görevlerine son verildiği için perişan edilen savcıları unutmadı. Yine hâkim ve savcılar, YARSAV’ın kendilerini temsil etmediğini ortaya koyuyorlardı. İşte bir kurum kendisini böyle böyle tüketir
Her şeye rağmen, memlekette siyasallaşmayan adil hâkimlerin çoğunlukta olduğuna inanıyor, daha doğrusu inanmak istiyoruz.
Bu günler geride kalacak, bir gün mutlaka demokrasinin ve hukukun hâkim olduğu günlere kavuşacağız. Ama millet, her hayırlı işe çomak sokanları unutmayacaktır.

Haftanın Beyti:
Bâtıl hemîşe bâtıl u bîhûdedir velî
Müşkil odur ki suret-i haktan zuhûr ede
Bâki
“Batıl olan her zaman batıldır. Boş ve asılsızdır. Fakat batıl, hakikatmiş gibi görünürse işte o zaman vaziyet müşküldür.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Ali Uz Arşivi