Eylül Gelmiş, Hoş Gelmiş
Eylül sadece bir ay değildir. On iki evlatlı bir ananın en hüzünlü, en kırılgan, en nahif çocuğudur. Hazan mevsiminin, hüzünlü yavrusudur Eylül.
***
Kardeşleri onun gelişini saygıyla selamlarlar. O takvimlerin düşesidir. Ayların sarı saçlı, nazlı prensesidir.
***
Eylül canlılıktır, başlangıçtır, kavuşmadır. Okullar açılır. Öğrencilerin sevinçleri kaplar her yeri. İyice uyuşmaya başlayan havaya canlılık, renk gelir.
***
Kuş cıvıltılarına karışır neşeli ve heyacanlı sesleri. Çocuklar ve aileler sokaklara dökülürler. Karıncaların yuvalarına çekilmesine nazire yaparcasına.
***
Kasvetli sokaklar, sırtında çantaları, çalışkan çocuklara kalır. Okullardan yayılan ışıklara doğru, kendileri küçük, yürekleri büyük çocukların minik adımlarıyla bir yürüyüş başlar.
***
Eylül değişimdir. Görevini tamamlayan yeşil yapraklar utanmışcasına kızarıverirler, yanakları al al olur usulca. Ardından altın sarısına dönerler.
***
Yeşil ile sarı, harman olup renk cümbüşüne döndürürler cümle alemi. Akıbetlerini belirleyecek bir serin rüzgâr beklerler. Onları özleyen toprağa kavuşmak için.
***
Yaprakların ve çimenlerin üzerini, bir çocuğun düşünceleri kadar saf ve temiz sabah çiyleri kaplamaya başlar. Belki de son günlerine yaklaşmanın kederiyle döktükleri gözyaşlarıdır; sabah güneşinde şeffaf boncuklar gibi parlayan damlalar.
***
Eylül berekettir. Salkımlarında üst üste binerler, renk renk, çeşit çeşit üzüm taneleri. Arıların çiçeklere cokuştuğu gibi. Bal olur damlarlar, sığmazlar çeperlerine. Meyvelerin bin çeşidi tatlanır, ballanır, dolar taşarlar.
***
Anadolu’nun cefakâr insanı, sessizce ve hürmetle doldurur kilerlerini, küplerini. Bereketli toprak ananın cömertçe verdikleriyle.
***
Ve Eylül ayrılıktır. Uzak memleketlerde okuyan öğrencilerin yollara dökülme vakti gelip çatmıştır.
***
Ilık, rüzgârlı ya da serin, yağmurlu bir günde; henüz on bir yaşındaki çocukların yatılı okullarına giderken akıtamadıkları gözyaşlarının yerine, kavak ağaçlarının yaprak dökmesidir Eylül.