Eğitim reformu
Kadim medeniyetimizde eskiden bu yana yanlış işleyen sistemi değiştirmek adına pek çok dönüşüm gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. 18 yüzyılın başlarından itibâren bu değişim ve dönüşüm sürecinde mevcut problemlere reçete olabilecek çözümler üretildi. Bu hususa cevap olabilecek şekilde Batı tarzı sivil okullar, rüştiyeler (bugünkü ortaokullar) açıldı ama işin teknik ve bilgi ihtiva eden tarafı değil de maalesef daha çok şekli boyutu ehemmiyet arz etti. Tanzimattaki Münif Paşa, Cevdet Paşa, Emrullah Efendi’den başlayıp Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Nureddin Topçu’ya kadar teklif edilen eğitim ile alakalı pek çok öneri yerini bulamadı. Yalnızca II:Abdulhamit döneminde eğitim sahasında başarı yakalanabildi. O da şundan dolayıydı; Sultan Abdulhamit’in bizzat kendisi müthiş bir zeka düzeyinde idi yanı sıra danışmanları da son derece ehil kişilerdi. Nerde şimdi o düzey!!!
Bugüne geldiğimizde memleketimizin en sıkıntılı konusu eğitim alanındadır. Ülkemizin eğitim problemlerinin çözümü irâdesinde, meselelerimizin târihi derinliği ve sosyolojik durumlarını göz ardı etmeden ele alınması gerekir. O yüzden yazımıza bugünün gerisine giderek başladık. O zamanlardan başlayan yanlış yapılandırmaların hızla devam ettirilmesiyle bugünlere gelindiği mâlumdur. Tanzimat’tan bu yana bir Batı hayranlığıyla yanlış başlayan eğitimde yenileştirme veya reform serüvenimiz o yanlışlarla devam etmiştir. Halbuki kendi değerlerimize göre geliştirebileceğimiz yeni eğitim reformlarıyla bugün çok daha iyi bir yere gelebilirdik. Başarı için doğru zamanlarda doğru hamleler yapılmalıdır.
Reformlar kapsamında en evvel söylenilecek şey şudur; eğitim husûsu, tüm siyâsi polemiklerin dışında ve ötesinde değerlendirilmelidir. Bugün bilgi önemli bir değer ve sermâyedir. Eğitimin motoru ise –öğretmenlerimiz-eğitmenlerimiz-dir. Maddi ve mânevî yönden yeterli donanıma sâhip olmadan yetişen eğitmenlerimiz bugün için temel problemimizdir. Ne yazık ki öğretmenleri yetiştiren diğer eğitim elemanlarımızda da ayni sıkıntılar vardır.
Geçtiğimiz yazılarımızda, ‘kaliteli, değerlerine müdrik bir nesil için asıl onları yetiştiren öğretmenlerimizin ayni kalitede olması gerekir’, demiştik. Sonrasında, ‘eğitmenlerimizin yetiştirilmesi için “Öğretmen Akademileri” veya “Öğretmen Fakülteleri” açılması lâzım’, dedik. Ülkemizde bu işi icra eden “Eğitim Fakülteleri”nin vâr olan problemleri çözemediğinden, yetersiz kaldığından, bahsettik. Ayni konuya bir başka bakışla devam etmek istiyoruz.
Peki, mevcut “Eğitim Fakülteleri”nde reform mümkün mü? Diye sorulacak olsa deriz ki; bu ancak gerçek anlamda bir yüksek öğrenim reformu ile uyumlu bir şekilde “Eğitim Fakülteleri”nin kendi iç dinamiklerini ciddi anlamda yenilemesi ve toplumun beklentilerine dikkate alır bir anlayışla hareket etmesiyle -ola ki- sağlanabilir, diyoruz. Ama senelerdir vâr olan kokuşmuşluğa kalıcı bir çözüm için; ‘eskiyi, denenmişi, istenmeyeni, tutmayanı, yabancıyı atıp tam olarak yeniden yerliye dönüşü gerçekleştirmek gerekir.
Bugün öğretmenleri yetiştiren “Eğitim Fakülteleri”nde, geleceğin neslini yetiştirmeye yönelik bir zihin karmaşası ve plansızlık hâkimdir. Fakültelerimizde daha konusuna hâkim olamayan eğitmenler mevcuttur. Fakülte eğitmenleri kültür, sanat, edebiyat, mimâri, târih, dil, din, hukuk sahalarında oldukça duyarsız ve umursamazlar. Öğretmenleri yetiştiren eğitmenlerin en başta kendileri ehliyet ve liyâkat esâsına göre disiplinli, şeffaf, derslerinde bilgi ve zihniyet gelişimini amaçlayan ancak mâneviîyâtını da ihmal etmeyen örnek ahlak sâhibi, muhabbete dayalı bir çalışma sistemiyle hareket eden şahsiyetler olmalılar ki kendileri gibi öğretmenler yetiştirebilsinler. Öğrenci öğretmenine tâbi, öğretmende kendisini yetiştiren üniversite hocasına tâbi zincirlemesi unutulmasın. Şurası muhakkak ki, kişinin kendisi neyse o da ancak kendi gibilerini yetiştirir.
Eğitimin asıl amacı sağlıklı, nitelikli, maddi-mânevî donanımlı fertler yetiştirmektir. Bu sebeple eğitim pedagojik olarak planlanmalıdır. Eğitimde insanımızın önünü açarak doğru bir târih, kültür ve medeniyet şuuru vermek, din eğitimini, birlikte yaşama biçimi hoşgörüsünü, ahlâkî erdemleri, insan saygısını önceleyen bir anlayışla yeniden tesis etmek en zarûri temel meselemiz olmalıdır. Bunun için öğretmenler iyi eğitilmeli, öğretmenleri eğiten diğer eğitmenlerin de ayni kategoride değerlendirilmesi gerekmektedir. Eğitimdeki kalite öğretmenlerden ileri gelir. Bütün bu söylediklerimize dâir köklü reformlar en kısa zamanda sağlanmalıdır.
Daha iyi bir geleceğe doğru…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.