Muzaffer Dereli

Muzaffer Dereli

“E – D – B”

“E – D – B”

Yaşadığımız çağda kimilerince sorun olarak gösterilmeye çalışılan ve en fazla değişim yaşandığı görülen mevzulardan birisi örtünmedir. Bir zamanların klasik deyişiyle, zamanın ruhuna uymadığı gerekçesiyle ötelenen örtünme meselesi, şimdilerde çok daha serbestiyet kazanmış; fakat bununla birlikte bir hedef olarak gösterilen moda uğruna örtünme biçimleri konusunda oldukça çeşitlenmeler görülmeye başlanmıştır. Dünyanın adeta küçücük bir köy olması dolayısıyla, inançlar ve kültürler birbirine karışmış, maddî ve teknik imkânlar arttıkça da bu durum çığırından çıkma temayülü göstermiştir.

Bir milletin millet olması inancı, kültürü, örf ve âdetiyle meydana gelir. Eğer bunlar ortadan kalkarsa millet olmanın madden ve manen bir değeri kalmaz. Böylesine topluluklar da tarihten silinir gider.

Bu gerçekler ışığında baktığımız zaman, bizi biz yapan değerlerin belki de en başta gelenlerinden birisi tesettürdür. Anamızı gerçek “ana,” bacımızı gerçek “bacı,” kızımızı gerçek “kızımız” yapan işte bu kıymetimizdir. Asırlardır bizimle uğraşan küfür, evvelâ örtümüzü almaya çalıştı başımızdan. Zira o giderse din gidecektir. “Hayâsı olmayanın dini de yoktur” sözü bu manayı açıkça belirtir. Bu, Asr-ı Saadet’te de, İstiklâl Harbinde de böyle olmuş ve yıllarca bu kavga devam etmiştir. Bundan sonra da kesilecek değildir. Zira İslâm’ın, Allah’a teslim olmanın simgesidir tesettür.

Asr-ı Saadet’te Müslüman bir hanımın örtüsüne saldıran bir Yahudi sebebiyle Allah Rasûlü sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz, savaş ilân etmiştir onlara. Maraş’ta Sütçü İmam da bir Fransız askerinin örtümüze kastetmesiyle ilk kurşunu sıkmıştır. Zira o, namusumuzdur. Ona saldırı aynı zamanda iman ve İslâm’ımıza saldırıdır.

1932 yılında Belçika'nın Spa şehrinde 28 ülkenin katıldığı güzellik yarışmasına, ne yazık ki bizden Keriman Halis gitmişti. Yarışma bitmiş, iş karara kalmıştı. İşte o zaman jüri başkanı kürsüye gelip şöyle konuşmuştu:

"-Bugün Avrupa'nın, Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İslâmiyet artık bitmiştir. Bu, Hıristiyanlığın zaferidir. Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı, zaferimizin tacı kabul edip, kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış-yokmuş bu önemli değil. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahale eden Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu işte mayo ve sutyen ile önümüzdedir. Müslümanların geleceğinin böyle olması temennisiyle, Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa'nın zaferi için kaldıracağız."

Bu itiraflardan sonra fazla bir söze hacet olmadığını, örtümüzün aslında neleri örtüp içine aldığını çok iyi anlıyoruz. Bugün örtünün kazandığı zafere rağmen, hâlâ gerçek örtülü olamadığımızı da biz itiraf ediyoruz. İslâm’a gönül verdiğimizi söylerken ne acıdır ki, onun emrettiği şekilde örtünmediğimiz ortada. Beş vakit namaz kıldığı halde bile modanın, çevrenin ya da nefsin etkisi altında kalarak Rabbimizin emrettiği şekilde tesettürü hayata geçirmeyenlerin acıları var içimizde. Ayrıca tesettürün sadece bedensel değil aynı zamanda ruhî bir anlam da içerdiğini düşünerek, onun konuşma ve hareketlerimize yansıması gerektiğini de unutmamalıyız. Gerek kadın ve gerekse erkekler olarak bu hususu önemsemeliyiz. Çünkü kulluğun kesiştiği nokta burasıdır. O olmadan gerisi olamaz. Zira O, “edeb” simgesidir. “E, eli; D, dili; B, beli ifade eder ki, insan eline, diline ve beline sahip olmalıdır,” demişler büyüklerimiz. İşte buna işareten ecdadımız hep; “Edep Yâ Hû” demişler. Öyleyse hedefe yönelik gayret ve çalışmalarımızı ihmal etmemeliyiz.

Gerçekten bugün örtünme işinin/tesettürün çığırından çıktığına şahid olmaktayız. Tesettür deyince sadece “başörtüsü” anlaşılmaya başlandı. Sanki “başını ört de ne yaparsan yap” gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Üniversiteler bu konuda başı çekmekte maalesef. Başı örtülü ama daracık bir pantolon ve giysi içinde, yanında mahremi olmayan bir genç ile el ele tutuşarak dolaştığına şahid oluyoruz nicelerinin. Çocuğunu okutmaya (!) gönderen anne-babanın durumunu bir düşünün! Hem de artık bunlar yadırganmamaya başlandı ki işin en acı tarafı da budur. Çalışma hayatına giren pek çok kadında ise önemli bir rahatlık görülmekte bu noktada. Kadınların erkeklerle olan irtibatlarındaki bu rahatlık ne acıdır ki, insanı korkutmaktadır. Mesafelerin kalktığı ve her şeyin rahatlıkla konuşulduğu görülmektedir. Dindar olarak bilinen pek çok insanın bu noktada nasıl hayâ örtüsünden sıyrıldığı ortadadır. Bunun neticesi olarak da boşanmaların müthiş bir şekilde arttığına şahid oluyoruz. Konunun içinde olan kişilerden birisi olarak, bu konuda şahid olduğumuz yaşanan pek çok acı gerçekler vardır maalesef.

Televizyon, telefon ve internet ise bu felâketin aslî sebepleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu arada İslâmî hizmet maksadıyla ortaya çıktığını söyleyen pek çok televizyonun da bu duyarlılıktan uzak olduğu gözlemlenmektedir. Haberde çıkan kadın bir spikerin bile bu konuda nasıl bir konum arz ettiği hepimizin malûmudur.

O halde bu gidişatın durdurulması, kadınla erkek arasında fıtrat gereği olarak mesafenin yeniden inşa edilmesi gerekir. Başta idareciler olmak üzere toplumun her kesiminden dînî duyarlılığı olan her müslümana bu görev düşmektedir. Yoksa yarın çok geç olabilir. Rabbimizin huzuruna varınca başta aile fertlerimiz olmak üzere, herkes hakkında bize sual edileceğini asla unutmamalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muzaffer Dereli Arşivi