Ahmet Güldağ

Ahmet Güldağ

Düşündüren Fıkralar

Düşündüren Fıkralar

İmtihan yanında sonuçlu dünyada yaşayan insanlar imtihanı kazanabilmek için kendilerinden ziyade başkalarını düşünür hep iyilik yaparak yararlı olmak isterler.
Kimilerinin imtihan kazanma inanç ve düşünceleri yoktur.
Ya dedikodu ile insanları irdelerler ya da menfaatleri ne gerektiriyorsa o yolu tutarlar
Bunlara örnek olabilecek birkaç oluşumlu fıkra sunmak isterim bakalım siz ne diyeceksiniz bilemem.
***
Derler de Derler…
Çok hızlı yaşarsın, yavaş git derler.
Yavaş yaşarsın, ölü gibisin derler.
Orta halli yaşarsın, monotonsun derler.
Gülersin, ne gülüyo bu deli gibi derler.
Ağlarsın, bunalım derler.
Susar dinlersin, dilini mi yuttun derler.
Konuşursun, sus bi artık derler.
Çalışırsın, amele derler.
Yatarsın, beleşçi derler.
Kısacası derler de derler...
İnsanı candan ederler sonra anlarsın ki gelmiyor artık geriye geçen günler.
Ona buna kulak vermeye bir son ver, yoksa onun bunun lafına baktı böyle oldu derler.
***
Bir Arkadaşlık Hikâyesi
Bir hastane odası iki yatak ve hayatla ölüm arasındaki çizgide yaşamdan yana kalmaya çalışan iki kalp hastası. Yataklardan biri pencere önünde diğeri duvar dibinde. Pencere önündeki Sabahtan akşama kadar pencereden dışarı bakıp seyrettiklerini duvar dibinde bir şey görmeden, aynı kaderi paylaşan bir şey görmeyen hasta arkadaşına anlatıyor!
“Bugün deniz dünden daha durgun. Rüzgâr hafif esiyor olmalı. Beyaz yelkenliler denizde belli belirsiz ilerliyor Kuğu gibi süzülüyorlar.”
Diğer gün
“Park mı? Ha, park henüz tenha. Salıncakların ikisi dolu ikisi boş. Geçen haftaki sevgililer yine geldiler. Elleri birlerinden hiç ayrılmıyor. Şimdi erkek kızın saçlarını okşuyor, ne kadar birbirlerine yakışıyorlar.”
Başka bir gün
“Erguvanlar bugün çıldırmış öyle bir çiçek açmışlar ki etraf mora boyanmış. Erikler desen keza, tepeden tırnağa beyazlar giyinmiş. İşte Parkın neşesi çocuklar geldi. Ellerinde rengârenk Balonlar var. Ah kardeşim görmelisin.
Bu böyle sürüp giderken her gördüğünü anlatıp dururken ansızın bir kalp krizi geçirir pencere kenarında ki. Duvar dibinde düğmeye bassa doktoru çağırabilir ve belki de arkadaşı kurtulabilir ama
Ama şeytan karışıyor işine. Arkadaşı ölürse pencere kenarı boşalacak ve kendisi oraya geçecek. Bugüne dek kulaklarıyla duyduğunu gözleriyle görecek ve duvar dibindeki düğmeye basmaz ve arkadaşı ölür.
Ertesi gün duvar dibinde olan yatağını pencere kenarına taşırlar. Beklediği an gelmiştir artık yattığı yerden pencereden dışarı bakar.
Dışarıda Kapkara bir duvar! İşte hepsi bu kadar.
***
İki yolcu
Bir yolcu akşam vakti dağ yollarında giderken, arkadan gelen bir başka yolcu kendisine yetişmiş, arkadaş olmuşlar. Geç vakit bir hana varmışlar..
Hancıdan yiyecek bir şeyler istemişler. Hancı.: “Sadece iki balığım kaldı. Onları pişirip getireyim”, demiş
Balıklardan biri büyük, öteki küçükmüş. Hancı, balıkları pişirip getirdiğinde, yolculardan biri hemen büyük balığı alıp tabağına koymuş. Doğal olarak, öteki suratını asmış.
Büyük balığı alan sormuş:
“Ne surat ediyorsun? Sen olsan hangisini alırdın?”
“Ben olsam küçüğünü alırdım”, diye cevap vermiş. Beriki
“İyi ya işte, demiş. “Küçük balık yine sana kaldı. Surat etmene ne gerek var?”
Kıssadan hisse: Büyük götüren büyük bahane üretmekte de ustadır...
 ***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmet Güldağ Arşivi