Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Dünden bugüne

Dünden bugüne

Uzun senelerdir ‘modernlik-çağdaşlık! fikriyle sözüm ona ‘eskiden-yeniye’ bir inkılap gerçekleştirildi. Bu sevdâyla kadîm mâzide ne kadar faziletli değerimiz varsa hepsi temelinden sarsıldı ve yerine köksüz, çapsız, hedefsiz şeyler yerleştirildi. Bu durum elbette asırlardır dünyâya hükmetmiş insanımızı doğrusu derinden yaraladı. Toplumun âdeta kimyâsıyla oynandı. Bu yedi kıtaya hükmetmiş bir cihan devletinin çöküşü için kökü dışarıda planlı bir değişim rüzgarıydı. Pek çok pespâyelikleri içinde barındıran bu değişim rüzgarı, nice çınarları devirdi, değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir milleti perişan etti. Sonuçta maddeyi kutsayan, ferdiyetçiliği ön plana çıkaran kendi kültürel ve mânevî değerlerimizle bağdaşmayan, taklitçi, eskiye itibâr etmeyen bir nesil türedi…

Fert ve toplumları ayakta tutan değerlerin bir bir terk edilmesi, insanların âdeta robotçasına aynı süfli arzu ve ihtirasların peşinde koşması, kişilerin irâde ve muhakeme gücünü zayıflattı. İnsanlar önlerine dayatılanları, hiçbir irdelemeye tâbi tutmadan ‘herkes bunu yapıyor’ ucuz mantığından hareketle şuursuzca alıp uyguladılar. Ve bunun neticesinde eskiyle taban tabana zıd, bencil, çıkarcı, insânî kuralları önemsemeyen, dînî hususları tamâmiyle hayâtından çıkaran yalnızca menfaatin öne çıkarıldığı bir toplum ortaya çıktı. Hakikaten bu manzara tasvip edilemez.
Pek tabi bu hoş olmayan durum eski ile yeni arasında ciddi uçurumlar meydana getirdi. Nesiller arasında korkunç çatışmalar oluştu. Çocuklar anne-babasını beğenmez, atalarının târihinden utanır oldu, dînî duygular aşağılanma sebebi sayıldı yâni eskinin üzerine bile bile ısrarla çizikler atıldı. Dünyâda bir fazilet medeniyeti inşa etmiş olan koskoca bir medeniyete sırt dönüldü Batı’nın bizden öğrenip aldığı cılız, sönük fasaryalar önümüze medeniyet diye takdim edildi. Hatta bunların uygulanması için kânunlar çıkarıldı uymayanlar hapislere atıldı ya da memleketten usûlî dâiresince sürüldü. Yeninin çirkinlikleri eskinin güzelliklerini yerle bir etti. Halbuki yenilikler eskiyi dışlamadan bilinçli bir irdelemeyle eskiyle harmanlanabilirdi. Bilerek bu yapılmadı. Böylesi bir yıkım hem değerlerimizin hem güzel insanlarımızın yitilmesine sebebiyet verdi. Doğrusu kaybettiğimiz bunca güzelliğe yazık oldu!
Günümüzde mâlesef edepsizliğin en âlâsının prim yaptığı, ahlaksızlığın olanca hızıyla mahremiyet anlayışını sıfırladığı, utanma hissinin hiç kalmadığı bir çağda yaşıyoruz. Bize göre bu durum acınası bir tablodur. Bir hanım olarak yüzümüzün yer edildiği hallere düşmek bizi derecesiz üzüyor. Maddeciliğin, çıkarcılığın öne çıkarıldığı bir toplumda insanlıktan, vicdânî değerlerden bahsedilemez. Mânevî ve kültürel değerlerin bulunmadığı bir hayat tarzı insanları da, toplumları da yozlaşmaya, kokuşmaya, çökmeye götürür.
Bugünkü tablo mâlesef senelerdir bilinçli olarak insanımızın önüne âdeta altın tepside sunulan ‘çağdaşlık-modernlik’ uygulamasının faturasıdır. Açık ve net söylüyoruz ki; büyüğe saygının kaybolduğu, âile mahremiyetinin yok edildiği, kadınlara âit değerlerin pespâyeleştirildiği insânî-vicdânî kuralların yok sayıldığı, helal-haram hudutlarının çiğnendiği, kadın-erkek rollerinin değiştiği, büyük-küçük sorumlulukların ihmal edildiği, insanların en temel haklarının ihlal edildiği toplumların asla ve asla geleceğe dâir umut ve beklentileri olamaz.
Şurası açık ki bu gidiş doğru bir gidiş değildir. Sanayi ve teknolojik anlamda ilerlemek toplum değerlerinin ayakta kalmasıyla birlikte yapılmalıdır. Yukarıdan beri saydığımız değerlerimizin iflâsı meselesine ivedilikle el koymak lâzımdır. Senelerdir kaç nesil hebâ edilmiştir. Artık son safhadayız. Daha bu işin ilerisi, gerisi yok. Bilindiği üzere insan, akıl ve irâdesine tâbi olduğu sürece insandır. Aslında ‘akıl’ kelimesi ‘engel olmak’ anlamına gelir. Neye engel olmak? Hem fert olarak hem toplum olarak yapılan yanlışlara engel olmak, mâni olmak gerekiyor, bu akıllı olmanın da bir izâhatıdır. Aklın tersi istek ve arzulara körü körüne teslim olmaktır. İnsanın aklı hevâ ve heveslerine gâlip gelirse insan doğruya tâbi olur. Ama tam tersi olursa insanların arzu ve istekleri aklın önüne geçerse o zaman insan bayâğılaşır, basitleşir, insâni özelliklerin dışına çıkar –af buyurun- hayvanlaşır. Dolayısıyla akıllı olduğunu iddia eden nice insanların bugün bayağılaştığını görmekteyiz.
İnsanın hayâtını verebileceği değerler vardır, meselâ namus gibi kavramların bugün son derece âdî bir pencereden bakılarak yorumlandığını görebiliyoruz. Bu kabul edilemez şeyler akıl, izan, muhakeme gücüne sığmaz, ifâdesini bulamaz. Burada şeytanın görevini de konuşmadan geçemeyiz. Şeytanın görevi çirkinlikleri güzel göstermektir. Şeytana tâbi olanlar dâima kaybedeceklerdir.  
Son olarak meseleye fert bazında çözüm olabilecek bir âyet ile yazımızı sonlandıralım efendim: “Her kim Rabb’inin yüce makâmından korkar ve nefsini kötü arzulardan men ederse şüphesiz onun varacağı yer cennettir.” (Nâziat, 40-41)
Daha iyi günlere ulaşma temennisiyle…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi