Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

Neden ümmet olamadık?

Neden ümmet olamadık?

Geçen yazımda ifade ettiğim gibi ümmet, her alanda örnek, mutedil ve adil millet demektir. Öyleyse ümmet ve millet diye bir derdimiz varsa yola çıkarken her şeyden önce ümmet olma vasıflarını kendi üzerimizde taşımamız gerekir. Yani kendimiz örnek, mutedil ve adil bir ümmet olmamız gerekir. Biz, bu konuda şimdiye kadar pek başarılı olamadık ki olduğumuz yerde saymaktayız, tedbir alınmazsa daha da geriye düşebiliriz! Bakın çözülmeler yine başladı, yine herkes ayrı telden çalmaya başladı. Bunun sonucu kurda kuşa yem olmak değil mi?

Biz diyoruz ki; gelin mademki ümmet olmak ve ümmeti tekrar toparlamak ve tarihteki gücüne tekrar kavuşturmak için yola çıktık. O zaman biz ümmetin çekirdeğini bir oluşturalım ve bu çekirdek özünden kopmayacak şekilde bir tanzim edelim ve ondan sonra yola çıkalım. Çünkü her canlı varlık özüne göre şekil alır. Yani çekirdek ne ise meyvesi de odur, insan ise insan, hayvan ise hayvan, elma ise elma, armut ise armut, bitki ise bitki vs.
Diyeceksiniz ki insan iyiye ve kötüye meyilli olduğu için yoldan sapabilir ve özüne aykırı hareket edebilir. Dediğiniz doğru. Fakat şunu unutmayalım ki insan Resul-i Ekrem’in buyurduğu gibi, “İnsan, İslam fıtratı üzere doğar.” Yani insan ümmet olma vasıflarını üzerinde taşıyacak şekilde tezyin edilmiştir. Bu özelliğimizi zamanla heva ve hevesimize ve nefsi arzularımıza uymakla ve ahireti unutup dünyaya meyletmekle kaybetmekteyiz. Öyle değil mi? Burada anlaşırsak gerisi kolay.
Yola çıkarken ümmet olma heyecanı ile çıkıyoruz, millet de bizi halisane bir niyetle destekliyor, yolda giderken içimizde köşe başlarını tutanların ekseriyetini zaman içerisinde makam, mevki, dünyalık hırsı onları ümmet olma özelliğinden ayırıyor ve çözülmeler başlıyor.
Bizce mesele yalnız bu değil, mesele nedir biliyor musunuz? Mesele, ümmet olma özelliğini taşıyanların ve bunun çilesini çekenlerin ekseriyetinin kadrolarda yer almayıp, ümmet olma özelliğini taşımayan muhafazakâr ve feminist kesimin ağırlıklı olarak yer almasıdır.
Muhafazakâr kavramı şöyle tarif edilmektedir: “Örf, adet, gelenek ve inançlarına bağlı, mevcut düzenin devamından yana olan konservatör, dindar (tutucu karşılığı yanlıştır).”
Yani muhafazakâr, mevcut düzenden yana olan ve bu düzenin örf ve adetlerine ve geleneklerine bağlı olan ve bu mevcut düzenin ortaya koyduğu inançlara bağlı olan kimsedir, dindarlığı da bu çerçevededir.
Mevcut düzen, ulusalcılık üzerine bina edilmiştir. Dolayısıyla dinin de sadece inanç ve ibadet kısmını kabul etmekte ve ameli kısmını yani muamelat kısmını reddetmektedir. Kısacası, “Din vicdan işi “ demektedir.
Muhafazakâr çevreyi bu çerçevede tanımlamak gerekir. Böyle tanımlanmadığı için bu çevreye dindar gözüyle bakılmakta ve İslam’ın ameli kısmının da hayata geçmesini isteyen kesim olarak bilinmektedir.
Bakın muhafazakâr kesimden Konya Belediye başkanlığı, devlet Bakanlığı yapmış biri şöyle diyor: “ Ben laik rejimin bir neferiyim!” Bunu duyan rahmet-i rahmana kavuşmuş arkadaşım siyaseti bıraktı ve evinin bir köşesine çekildi.
Feminizm ise şöyle tarif edilmektedir: “Toplumda cinsiyet farklarına dayanan rol ve iş bölümünü reddederek kadın haklarını ve kadın erkek eşitliğini savunma iddiasında olan akım, erkek düşmanlığı.” Feminist ise, “erkek düşmanı kadın” demektir.
İşte ümmeti toparlamak için büyük bir heyecanla yola çıkan partilerde muhafazakâr ve feminist kesim fazlaca yer aldığından hatta önemli köşe taşları durumuna geldiğinden ümmet olma ve ümmeti diriltmek için yola çıkan partilerde çözülmeler bundan dolayı olmaktadır. AK Parti’nin şu anda yaşadığı durum budur.
Bakın bu ümmet ve bu millet, ümmet olmak için holdingler kurdular, gayeleri, ümmeti yok eden faize bulaşmadan ticari hayatı canlandırmaktı. Ne oldu bu heyecanla çıkan holdinglerin akıbeti? Ne oldu ümmeti diriltmek için yola çıkanların arasına muhafazakârların ve feministlerin karışarak dizgini eline almasıyla örnek ve adil olma özelliğimiz kaldı mı? Ailenin temelini dinamitleyen cinsiyet farkını ortadan kaldırmayı amaçlayan ve aileyi yok eden İstanbul sözleşmesi niçin rafa kaldırılmıyor? Niçin iş ehline verilmiyor? Niçin atama yetkisini eline geçiren ahbap-çavuş ve cemaat ilişkisine göre atama yapmaktadır? Niçin hayat pahalı ve günden güne halkın alım gücü zayıflıyor, şimdi anladınız mı? Hoşça kalın.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Sadık Küçükhemek Arşivi