Şadan Sezgin

Şadan Sezgin

Doktordan Satılık

Doktordan Satılık

Toplum olarak şifası bulunmayan bir hastalığın içindeyiz; dışında kalmamız mümkünken. Bu hastalığın Latince bir adı var mı bilmiyorum ama Türkçe adı “Ölçü Bilmemezlik’tir”.

Ölçüyü bilmeyen insanlarımızın ölçülü davranmasını beklemek bir hayaldir. Bundan dolayıdır ki işlerin ya tadını kaçırıyoruz ya da tuzunu. İşlerin tadını ve tuzunu kaçırmamızın sonucu olarak; ölçüsüz sonuçlar almamız canımızı da fena halde sıkıyor.

Ölçüyü bilmeyişimiz; sorgulama yeteneğimizi, haddimizi ve hakkımızı bilmeyi engellediği gibi dürüst olmamıza da mani oluyor.

Ölçüyü bilmeyişimizin bir olumsuz yanı da devleti eleştirme ve devleti mabut olarak görmekte ortaya çıkıyor.

Devleti yönetenler; bir grubun haklarını ya da imtiyazlarını zedeleyici karar aldığında o grup tarafından acımasızca devleti eleştirenler ellerinden gelse isyan çıkaracaklar. Aynı şekilde bir gruba hakkı olmayan bir menfaat devlet tarafından verildiği zaman ise o grup tarafından bu duruma aşırı derecede sükût göstermeleri sonucu düştüğü durum; ölçüden ne kadar uzak olduğumuzun bir göstergesidir. İçlerinden bir kişi bile “biz bunu hak etmiyoruz” demiyor, diyemiyor. Zaten hep bir gösterge oluyor ve bir kişi diyemiyor. Hiç iki, üç ve daha fazla gösterge görmedim, iki, üç ve daha fazla kişinin dediğini de duymadım.

“Hak ettiğini bilen, hak etmediğini de bilir” dedi, birisi. “Oraları karıştırma” dedi, ikisi.

Bu milletin en zeki çocukları yıllardan beri tıp eğitimi alıyor. Bundan dolayıdır ki ülkemiz tıp sahasında belirli bir seviyeye geldi. Maddi anlamda yükselmek manevi anlamda yükseldiğimizi göstermezken, manevi alanda düşüşümüzün olması ise her şeyi maddi olarak görmemizi sağlıyor.

Tıp fakültelerinin, gençlerimiz tarafından yoğun şekilde talep edilmesine sebep; halkımıza daha iyi hizmet vermek değil de daha çok gelir elde etmek olduğu sürece yaşadığımız sıkıntılar ise beklenen bir durum oluyor. Gerçi beklenmeyen bir durum olsa ne olacak ki; sadece şaşırmamıza sebep olması dışında.

Gelir seviyesini üst seviyelere tırmandırmak için yapılan tahsil özellikle de tıp eğitimi tahsili; eli neşter tutan cerrahların kasaplaşmasını sağlıyor, aklı banka hesabını şişirmek olan tabiplerin çoğalması ise bankacıların klavyesinde yer alan sıfır tuşunun daha hızlı eskimesine sebep oluyor.

Tahsil hayatının hizmet üzerine değil de, gelir üzerine olması; gelir üzerine hizmetin oluşmasına sebep oluyor.

Sağlık kurumlarındaki döner sermayenin hızlı dönmesi ile başı dönen doktorlarımız olduğu gibi; döner sermayenin takla atması ile maddi varlığına takla attıran doktorlarımız da oluyor.

Halkın okullarında halka hizmet etmek için eğitim alan doktorlarımızın halka tepeden bakması da ilginç bir durum. Bu ilginç durum içinde kendilerini ayrıcalıklı gören doktorların, otomobillerini satarken bile ilan başlıkları ayrıcalıklı: “Doktordan Satılık”…

“Başımıza ne geliyorsa ayrıcalıktan geliyor” dedi, halktan birisi ve ekledi “ayrı yazılan de ve ki’ler de ayrı yazılmasa keşke”.

İnsan şiddete neden başvurur? İnsanlar neden saldırganlaşır? Toplumumuzda, can sıkıntısından dolayı hastaneye gidip doktor döveyim diyen ruh hastası insan sayısı kaç tanedir? Derdine derman olacak doktoru; niye darp eder insanlar? İnsan neden öfkelenir? Öfkeler neden birikir? Birikmiş öfkelerin açığa çıkış şekli nasıldır?

Topluma hizmet eden kamu personellerinden başta doktorlarımız ve polislerimiz olmak üzere hepsine ölçülü davranma öğretilmeli ve insanların halinden anlamaları sağlanmalı. Kamu personellerine öğretilmesi gereken bir diğer husus da iletişim becerileridir. Zira üniversite mezunu insanlarımızın esnaflarımız kadar bile iletişim becerisinin olmaması eğitimimiz için büyük bir zaaftır. Kamu personelleri kendilerine verilen hakları silah olarak kullanması uygunsuz bir durum iken, hizmet alacak insanlarımızın ise anlayışlı olması ve kolaylık göstermesi beklenilen bir durumdur. Geçenlerde Giresun’da olan hadise ise ölçüyü bilmeyişimizin, haddi aşmamızın ve insanların halinden anlamayışımızın açık bir göstergesidir. Vicdan azabının esiri olmadan vicdanımızın sesine kulak vermemiz gerekmektedir. Vicdanımızın sesini dinlememiz ve dediklerini anlayıp ciddiye almamız icap etmektedir. Vicdanımızın sesini ciddiye alırken bir bedel ödemezken, ciddiye almadığımız zaman ise çok büyük bedel ödeyebiliriz.

Hastaya açıklama yapmayan doktorlar, hâkim ve savcı olduğunu zanneden polisler, olmaz derken neden olmayacağını açıklayamayan mevzuat cahili memurlar, ben yaptım oldu diyen idareciler… bu ve benzeri ruh halini terk etmedikçe, hastalıklı hallerimiz de toplumumuzu terk etmeyecektir.

İnsan kolay yetişmiyor… Biraz sabır, biraz güler yüz, biraz iletişim, biraz muhabbet, biraz kolaylık…

Halkımıza hizmet eden kamu personellerinden doktorlar ve polisler başta olmak üzere hepsinin yükü çok fazla. Bundan dolayı da biraz anlayış, biraz sükûnet, biraz huzur…

Bir de şöyle düşünün: “Sürekli hasta ve sürekli suçlu ile muhatap olan kamu personelleri ne hisseder? Psikolojik durumu nasıl olur?”.

Şunu da unutmayalım, kamu personelleri bir robot değil onlar da hizmet alan vatandaşlar gibi bu ülkenin bir vatandaşıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadan Sezgin Arşivi