Dilin önemi
Dil bir milletin kalbidir. Bu sebeple Japonlar ve Çinliler alfabelerini değiştirmemişlerdir. Alfabenin değiştirilmesi, bir milletin mazisi ile irtibatını kesmek anlamına gelir. Mazisiyle irtibatı kesilen bir milletin ayakta durması mümkün değildir.
Bin yılı aşkın Kur’an alfabesini kullandık. Bu alfabe, İslam âlemini birleştiren ve kaynaştıran bir ruhtur. Osmanlı bunu düşünerek Türkçe Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan bir Türkçe dili oluşturmuştur.
Diller birbirinden etkilenmesi tabiidir. Bu nedenle başka dillerden dilimize kelimelerin geçmesi dilimizin zenginliğini ortaya koyar. Kur’an-ı Kerim’de Arapça olmayan başka dillerden geçen birçok kelime vardır. İngilizcede ve başka dilerde de başka dillerden geçen birçok kelime vardır.
Alfabe değiştirmek suretiyle dilimizi kuşa çevirdiğimizden dolayı çeyrek yüzyıl önce yazılan bir kitabı bugün gençlerimiz anlayamamaktadır. Bu bir dil erozyonu değil de nedir? Bu bir yozlaşma değil de nedir?
Bin küsur yıllık geliştirdiğimiz medeniyetimizi bir gecede çöplüğe atmak ne anlama geldiğini ne zaman idrak edeceğiz, söyleyin bakalım? Lütfen sağduyulu olalım, ilme, bilime, kültüre, medeniyetimize ışığa açık olalım. Her şey bizim bildiğimizden ibaret değildir. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle , “Her bilenin üzerinde bir bilen vardır.”
Devrin ilk Maarif Vekillerinden Bay Mustafa Necati, (1894/1929) “Eski harflerle birlikte Kur’an-ı da tarihe gömdük.” Sözü üzerinde düşünmemiz gerekirken, diğer İslam ülkelerinin durumunu dile getirerek, yüzeysel bilgilerle hâlihazırdaki durumumuzu savunmamızın, kime ne yararı var? Bunun adına mankurtlaştırmak denir.
İslam medeniyeti, Avrupa’da reformun ve Rönesans’ın gerçekleşmesine ışık olmuştur.
Kıymetli ve Saygı değer Prof. Dr. Bilal Kuşpınar, Prof. Dr. FUAT SEZGİN Hoca’nın hayatı hakkında geçen Cumartesi günü Birlik Vakfı’nda bir sunum yaptı. Kendisine teşekkür eder, başarılar dilerim. Bu arada Birlik Vakfına ve değerli başkanına da teşekkür eder başarılar dilerim.
FUAT SEZGİN Hoca bu konuda şöyle diyor: “Milletler için zaman, bir insanın ömründen ibaret değildir. Her medeniyet kendinden öncekilerin devamıdır. Bugünkü Avrupa medeniyeti de İslam medeniyetinin muayyen bir devirden sonra, başka iktisadi ve jeopolitik şartlar altında ortaya çıkan devamından ibarettir. Avrupa medeniyeti, İslam medeniyetinin çocuğudur. Birçok Avrupalı aydının bunu kabullendiğini memnuniyetle görebiliyorum; ama büyük çoğunluk hâlâ bu hususta bir şey bilmiyor. Kendilerine bazı misaller verdiğinizde bunu dehşetle karşılıyor, inanamıyor.”
Müslüman dünyasındaki gerilemeye İslam’ın sebep olduğu iddiası doğrulansaydı 60 yılı bulan araştırmalarımda bu gerçeği kabul etmek zorunda kalırdım. Gerileyişin sebebi din değildir. Başka tarihî sebepler var.
Müslümanlar, 8-16. yüzyıllar arasında tüm ilim dallarında önemli buluşlara sahiptir. Papazlar, Müslüman âlimlerin kitaplarını Latinceye tercüme ederek bilimsel gelişmenin ilk adımlarını atıyordu. Avrupa’da başka okuma yazma bilen yok gibiydi. Bu arada Batı, bilimini sanıldığının aksine din adamlarına borçlu. Avrupalılar; Sicilya ve Endülüs’te tercüme edilen İslam bilginlerinin eserlerini kaynak göstermeden intihal ediyorlardı.”
Her canlının bir eceli olduğu gibi Roma İmparatorluğu gibi her devletin de bir eceli vardır. Osmanlı İmparatorluğu da eceli gelince yıkılmıştır. Medeniyetler ise mensupları tarafından sürekli geliştirilir. İlk Müslüman devleti Karahanlılardan (840/ 1041) beri ecdadımız liva-i Muhammed’i elden ele Osmanlı yıkılıncaya kadar taşımıştır. Osmanlı yıkıldıktan sonra torunları tarafından taşınması gerekirdi. Ne yazık ki zihniyeti gereği İttihat ve Terakki cemiyeti ve Jön Türkler kendilerini buna layık göremediler.
Batı’nın zorlamasıyla Tanzimat ilan edildi. Yani İslam hukuku askıya alındı ve ondan sonra adım adım Osmanlı yıkılmaya yüz tuttu. Osmanlı yıkıldıktan sonra İslam âleminin beyni olan hilafet kurumu lağvedildi, akabinde alfabemiz değiştirildi, Batı medeniyetine ilham olan koskoca medeniyetimizi bir gecede çöplüğe attık ve Batı’nın bir parçası olmayı bir marifet bildik ve ilerleyeceğimizi sandık. İşte halimiz ortada!
Araplar alfabesini değiştirmedi kalkınabildiler mi diye bir sual sormanızın bir mantığı var mı? Ortada beyin olmadan parçalar sağa sola savrulmaz mı? Bu gerçeği ne zaman düşüneceğiz?
Müsaadenizle ben cevap vereyim: Mankurtlaşmaktan kurtulup, rahmetli Prof. Dr. FUAT SEZGİN Hoca’mız gibi gece gündüz çalışmakla ve onun gibi hakikati anlamakla bu gerçeği anlayacağız. Hoşça kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.