Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Devrimdeki Özgürlük Anlayışı

Devrimdeki Özgürlük Anlayışı

Arap ülkelerindeki devrim hareketleri hepimizi heyecanlandırıyor. Ancak yakılan, yıkılan, yağmalanan milli serveti gördükçe içimiz acıyor. Zâten fakir olan ülkeler kendi servetlerini kendi elleriyle yok etmeleri hakikaten üzücü! Devlet yanlısı veya muhalifler diyerek birbirlerini öldürmeleri korkunç bir hâdise! Tüm dünya kaygıyla(!) seyrediyor olan biteni. Eskiden düşman güçler Müslümanları öldürürken şimdi Müslümanlar birbirlerini öldürüyorlar. Müslüman düşmanları seviniyorlar bu işe biz öldürmeden onlar kendilerini öldürüyorlar ne âlâ diyorlar. Bundan daha iyi fırsat olamaz. Hem kendileri de temiz kalmış olurlar, öyle değil mi? ABD’nin Irak’ta yaptıklarından, neredeyse insaf sâhibi dünya, hep Amerikan düşmanı olmadı mı?
Doğrusu biz de kaygıyla izliyoruz. Kardeşlerimizin ‘özgürlük’ isteyerek sokaklara dökülmesi âdil yönetilmemesi feci bir durum! Hem özgürlük kavramına bir bakalım hem de bu ülkelerin mâzilerine biraz gidelim istiyoruz efendim. Özgürlük kavramı bugün moda bir kavram herkes özellikle de idâreciler ağızlarından düşürmüyorlar bu kavramı.
Özgürlük bireysel bazda her şeyi yapabilme ve söyleyebilme serbestisiyken toplumsal bazda başkasının esâreti ve baskısı altında yaşamama olarak tanımlanabilir. Önce bireysel özgürlüğe bir bakış atalım. Kişinin bireysel olarak dilediğini yapma, dilediğiyle berâber olma, dilediğini söyleme özgürlüğü bir defa başkalarının özgürlüğünü kısıtlar. Çünkü özgürlüğün ahlakla ve sorumlulukla ilgisi vardır. Özgürlük kavramının başka kavramlarla doğrudan veya dolaylı olarak ilişkileri bulunur. Örneğin; insan, ahlak, aile, şahsiyet, vicdan, saygı, sevgi, anlayış, mutluluk, rûhi denge, yardım, merhamet… Bütün bu kavramlar özgürlük çerçevesinde incelendiğinde, bir kişinin ortaya koyduğu toplum değer yargılarının dışında olan bir özgürlük anlayışı diğerinin ahlâki etiğine aykırı düşerek, dengesini bozup, rûhi dengesini altüst edebilir. Düzeni işleten, yürüten insandır. İnsanların içinde yaşadıkları zeminde genel ahlâki, hukûkî ve sosyal yönden uyması gereken kuralların bulunması, onların özgürlüklerinin kısıtlanması değil bilâkis özgür insanın maddi ve mânevi dengesinin sağlanması adına şarttır. İnsanın bulunduğu ortamda huzur içinde yaşaması hürriyetin ta kendisidir. Ayrıca bu medeniyettir. Her türlü cinsi sapıklıklara kadar varan özgürlük kavramının medeniyetle ve insâni yaşamla alâkası yoktur.
Memleketimizin bir fakültesinde öğrenciye tez ödevi olarak verilen porno filmli görev, acaba hangi özgürlük anlayışına hizmet ediyor? ‘Bilim özgürlüğü’ diye takdim edilen böylesi bir çirkinliğin kabul edilir bir tarafı yoktur. Feministlerin cinsel özgürlük diye ortaya koydukları tavra katılmak tamâmen ahlâki sorumluluğumuz kapsamına girmez mi? Yahut Fransa’daki eşcinsellik özgürlüğünün yaygın olması toplum ahlâkını menfi etkilemez mi? Bir özgürlük kavramı tutturduk gidiyoruz. İlerisini, gerisini düşünmeden herkesin bilhassa gençliğin ağzında sakız olmuş gidiyor. Düşüneceğiz biraz senin özgürlük anlayışın toplumu zedeler mi? Tahribat yapar mı? Sorumsuzca bu kavramın ulu orta kullanılması duyarsız, kural tanımaz, başkasını umursamaz bir nesil üretiyor. Bugün yanlış yorumlanan hatta üzerinde düşünmeden, kafa yormadan kullanılan özgürlük kavramı yaşadığımız zeminlerde çok farklı ve çeşitli sıkıntılar oluşturuyor. Bilinçaltına yerleştirmişiz bir özgürlük sevdâsı arkasını düşünmüyoruz. Düşünmeyi dâhi unutmuşuz. Olmaz böyle şey, içinde yaşadığımız cemiyete karşı daha duyarlı ve daha sorumlu davranmamız îcap ediyor.
Bir de toplumsal olarak baskı altında köle gibi yaşama biçimine başkaldırı anlamında özgürlük istemi var. Bu diğerine göre daha mâsum ve kabul edilir bir özgürlüktür. Hatta milletler bu uğurda ‘Ya İstiklal, Ya Ölüm’ diyerek en kıymetli canlarını hürriyet aşkına fedâ etmişlerdir. Ancak orada karşı cephede düşman vardır. Bunun adına bağımsızlık mücâdelesi deriz ve bizim dînîmize göre uğruna seve seve, koşa koşa şehit olmak isteriz. Ancak bugün Arap ülkelerinde sergilenen özgürlük istemi bu durumdan biraz farklı. Tahrir meydanını, İnci meydanını dolduran kalabalıklar, yıllardır halkını yanlış, çirkin, baskıcı bir yönetimle idâre eden diktatör yönetime karşı ayaklandılar. Haklılar. Âdil olmayan idârecilere elbette başkaldırı olmalıdır. 30 sene 40 sene köle gibi yaşa sabırla artık susmayıp haklarını aramalılar. Mücâdelelerini destekliyoruz. Kalbimiz, gönlümüz, dualarımız onlarla.
Ancak özgürlük biz istediğimiz veya başkaları bize hürriyet sunduğu için gelmez. Asıl özgürlük birlikte yaşayanların karşılıklı anlaşmalarından doğar. Meselâ, bir güvercini yakalayıp kafese koyup beslemek senin özgürlük anlayışınsa o kuşun hürriyetini kısıtlamış olursun. Kuşun en büyük özgürlüğü kanatlarını çırparak uçmasıdır. Sen kendi hürriyetin adına onun uçma hürriyetini engellemiş olursun. Ona sorsan o kafese girmeye râzı olmayıp uçmak isteyecektir. İşte bu işte ayni! Özgürlük isterken muhalifleri öldürüyorsun oysaki bir cana kıymanın bedeli tüm insanlıktır. Özgürlükler canlar ödetir. Tabi ki kendini bir başkasının ölümünün yerine koymadan kimse ölümü anlayamayız. Hükümet askeri, muhalifler, halk veya polis hepsi hepsi sorumluluk gerektiriyor. Ayaklananlar özgürlük istemiyle karşı cephedeki muhalifleri öldürmeyi meşru görecekler oysa öldüren bir başkasının yaşama özgürlüğünü bitirmiş oluyor. Bir defa olsun kendi özgürlüğünün yok edildiğini hayal edemeyenler başkasının özgürlük istemini anlayamayacaklardır. Bunun içinde her türlü yola başvuracak, öldürecek, vuracak, yaralayacaktır.
Fakat insan bugün ya silahla öldürülüyor ya da özgürlükleri ellerinden alınarak. Birisi fizîki bedeni yok eder diğeri rûhu. İkisinin de neticesi aynidir. Mevcut yönetimler kendileri yaşaması hatta bâki kalması için eninde sonunda öldürme fiilini gerçekleştirirler. Yıllardır insanlar çeşitli şekillerde birbirlerini öldürmekteler. Yâni birbirlerinin özgürlüklerini bitirmekteler. Garip olan insanların birbirlerini, öldürme yöntemlerinde hayli mesâfe aldıklarıdır. Kişilerin veya yönetimlerin vâr olabilmesi için devamlı başkalarını öldürmeleri gerekiyor. Kalmanın yolu bu! Yönetimler de, meydanlardaki kalabalıklar da cezâ ve adâlet kavramlarını birbirlerine karıştırmış durumdalar. Yıllardır son derece zengin petrol rezervlerinin bulunduğu bölgede fakir, işsiz, köle gibi yaşayanlar özgürlük uykusuna uyandılar haklı olarak. Ancak haklı olmak hakça davranmayı engellememeli. Sırça saraylarında yaşayan hükümdarlar onları anlayamazlar. Saraylıları destekleyenler de ha keza. İktidâr olmak başkasını köleleştirmek değildir. Öldürmek kadar ölmenin ne demek olduğunu anlamak için o meydanlara inip onlarla gönül birlikteliği etmek gerek. Bunun için de yürek lâzım. Asıl iktidar, başkalarının özgürlüklerini teslim etmek demektir.
Gereken yapılmalıdır. Ateş karşısında korunmak, sel felâketi karşısında ayakta kalmak, depremde yaşama arzusu içinde bulunan insan nasıl olurda kendi kardeşinin hayatta olma özgürlüğünü elinden alır?
Hayırla kalın efendim, saygılar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi