Devrimdeki Gençler
Hemen hemen tüm Arap ülkelerini içine alacak şekilde geniş bir coğrafyada yaşanan özgürlük istemleri âdeta bir devrim fırtınası oluşturdu. Her şey Tunuslu Muhammed Buazizi’nin kendisini yakmasıyla başladı. Hiç tasvip etmediğimiz, İslâm’ın güzelliğine yakışmayacak tarzdaki bu ölüm hâdisesi bizi çok yaraladı. Kendi adıma kalbim kanadı desem doğru. Bu genç kardeşimiz bir kıvılcım oldu patladı. Bu sebeple önce onu kısaca tanımakta yarar var. Bize ibret olsun.
Muhammed Buazizi 27 yaşında Tunuslu bir bilgisayar mühendisi, iş bulamadığı için sokaklarda işportacılık yapıyordu. Sokak satıcılığı sırasında sürekli zâbıta memurlarıyla muhatap oluyor ve kendisinden rüşvet isteniyordu. Zâten kendi el harçlığını çıkarmaktan âciz olan bu üniversite mezunu delikanlı artık mesele son haddine gelip zabıta mallarına el koyunca onları şikâyet etmek üzere Belediyeye gider. Orada görevli bayan görevliye derdini anlatırken bir de tokat yer, dünya başına yıkılır Muhammed’in. Üç kuruşluk mallarına zabıta el koyduğu için cânı zâten çok sıkkındır bir de bayan görevliden tokat yiyince delikanlılık onuru zedelenmişti ve geleceğe ait umutlarının hepsi sanki tükenmişti. Bilgisayar mühendisi bir genç olarak bu seremoniyi yaşayan delikanlı gitti ve bilgisayardaki sanal âlemde annesine son mektubunu yazdı(elektronik mektup): Ve diyordu ki: “Anacığım seyahate çıkıyorum. Lütfen beni suçlama. Seçmediğim bir yolda kayboldum. Sana bilmeden bir itaatsizlik yapmışsam n’olur beni affet. Suçlayacaksan beni değil, bu devranı suçla. Bu, dönüşü olmayan bir yolculuk! Ağlamaktan, sızlamaktan bıktım. Artık gözümde akıtacak bir damla yaşım yok. Çok yoruldum. Bu kayıtsız düzeni ve vefâsız ülkeyi de suçlamaya gerek yok. Her şeyi geride bırakıyorum. Yolcuyum, inşallah bu yolculuk çok şeyi değiştirecek.” Evet, Muhammed’den sonra dediği gibi çok şey değişti. Neredeyse bütün Arap ülkelerine sıçradı onun ülkesindeki huzursuzluk. İnanır mısınız bu mektup beni ağlattı, kalbimi dağladı ve hiç unutmayacağım.
‘Gençlik delilikten bir şûbedir.’ Deniyor ya hakikaten doğru. Bu yapılan delilik! İsmi Peygamberimizin ismini taşıyan bu gencimize demek ki ümit aşılayan hiç olmadı. Güzel dînîmizin temeline taban tabana zıt olan bir tutumdur bu. Hiç kimse canına kendi istediği gibi son verme yetkisine sâhip değildir. Canı yüce Allah(c.c) verir ve ancak O(c.c) alır. Bunun ahretteki bedeli çok ağırdır. Fakat günümüzde böylesi acı akıbetler çok yaygınlaştı. İntihar bombacılarıyla kendini iyice belli eden bu tür yaklaşımlar kişinin bu dünyâsını geçtik, sonsuzluk âlemini ebediyen karartacak bir olaydır. İntihar olarak değerlendirilen bu durumlar İslam’a yakışmaz. Hayat her türlü zorluğuna rağmen yaşanmak için insana takdim edilmiş bir sermâyedir. Kendi hayâtımız gibi görünse de asıl o hayat bize emâneten verilmiştir. Tabi bugün insanlara ‘Emânet Şuuru’ verilmediği için sıkıntılı hayatlara tahammül edemeyenler darda kalınca canlarına kıymaktalar. Bu büyük bir sorumsuzluk örneğidir. Gençlere hayâtın en sıkıntılı durumları karşısında dahi dâima ümit aşılanmalı, sabır ve tahammül yaşayarak ve yaşatarak öğretilmelidir.
Şimdiki insanlar özellikle de gençler, her şeyi çabucak, emek harcamadan elde ettiklerinden hem sabırsız hem de aceleciler. Alın teri dökmeden kolayca hemencecik en âlâ şeylere sâhip olmak istiyorlar. Halbuki toplumu teşkil eden gençler, o toplumun geleceğini yazabilecek büyük potansiyellerdir. Ayni zamanda bunun tersi de düşünüldüğünde onlar âdeta patlamaya hazır bomba gibidirler. Bugün Arap ülkelerinde yaşanan dalga dalga büyüyen ayaklanmalar nüfus dönüşümünü henüz tamamlayamamış gelişmekte olan bölgelerde baş göstermiştir.
Nüfus dönüşümü sağlanmış ülkelerin en safında ABD, Avrupa ve Japonya gelmektedir. Buralarda genç nüfûsun oranı % 16’dır. Ortadoğu’da ise bugün nüfus patlaması mevcuttur ve genç nüfus oranı % 65’tir. Tabi netice bu olunca bu kadar gencin istihdâmı söz konusudur. Arap âleminde işsizlik oranı % 5o’dir. Ve bu oran genelde 15-24 yaş arasıdır. Yâni gençlerin yarısı işsiz, düşünsenize! Eğitimli, eğitimsiz genç nüfûsun yarısının işsiz olması o ülke için ‘tehlike çanları çalıyor’ demektir. Bu bir gençlik patlamasını getirir berâberinde ve nitekim de öyle oldu.
Arap ülkelerinde hüzünlenerek şâhit olduğumuz devrim patlaması sâdece işsizlikten değil elbet. Başka sebepler de var onları da incelemek istiyoruz ama işin bir de bu boyutu var. Bugün genç yavrumuz Muhammed evlâdımızın hâzin hikâyesiyle başladığımız için, olayda gençlerin üzerinde döndüğünden meselenin önce bu tarafını yazmak istedik.
İşsiz, güçsüz aylak aylak dolaşan gençler önlerine atılan her türlü yeme konan ve kanan kuş gibidirler. Bu gençler nice vaatlerle kandırılıp mafya malı, çete elemanı, dağ teröristi olabilirler. İstemeden kirli ve karanlık işlere bulaşabilir ve işin içinden bir daha çıkamaz hâle gelebilirler. Hapse girebilir, adam öldürebilir, en azılı terörist olabilirler. Parasızlık kişilere çok yanlış şeyleri yaptırabilir. Yine işsizlik gençleri ahlaksızlığa kaydırabilir, eğlenceye düşürebilir, uyuşturucu ve alkol müptelâsı yapabilir, fuhşa sürükleyebilir. Yoksulluk özellikle gençlere her türlü yanlış işi istemeden de olsa yaptırabilir.
Gençler yaşları gereği bir an önce bağımsızlığını elde etmek, kendini ispatlamak toplumda sosyal bir yer edinmek isterler. Bunu içinde bulundukları şartlar gereği meşru yollardan sağlayamazlarsa gayrı meşru zeminlerden medet umabilirler. O yüzden ebeveynler evlatlarını yetiştirirken onlara her türlü şarta karşı tahammüllü, ümitvar, dosdoğru ve mücâdeleci bir ruh aşılamalılar. Bugünün tâbiriyle ‘kendi ayakları üzerinde durabilmeyi’ öğretmeliler. Çünkü hayat çok acı gerçeklerle dolu. Problemler insan için. Onları çözebilecek yetiyi ebeveyn çocuklarına kazandırmalı. Çocuğun her problemini çözen anne baba aslında iyi yapmıyor. İşte kendini yakan Muhammed örneği! Ve işte hepimizin hayret ve ibretle izlediği Ortadoğu’da kaynayan hareket, gençlerle başladı. Genç nüfus eğer işsiz olursa, hayattan ümidini keserse onlar o memleket için gerçekten sıkıntı çıkarırlar. Haklılarda. Arap ülkelerinde Muhammed evlâdımız gibi daha nice mühendis ve doktorlarımız işsiz güçsüz kahve köşelerinde, cafelerde umutsuzluk içinde vakit geçirmekteler. Ya da işportacılık, garsonluk yâhut taksicilik yapmaktalar geçim için ve evlenememekteler.
Geçmişte Asya ülkelerinde de buna benzer hâdiseler yaşanmıştı ama onlar gençlerini iyi eğitmişler ve rasyonel ekonomi yönetimiyle o gençlerle mucize denebilecek projeler üretmişlerdi. Bizde de, bugün özgürlük hareketleriyle patlak veren diğer ülkelerde de gençlere üretim yapabilecekleri, ülke ekonomisine pozitif katkı sağlayacakları iş imkanlarının âcilen oluşturulması, yeni istihdam alanlarının açılması kaçınılmazdır. Üniversite mezunu olan gençlerin mesleklerine ve yaptıkları tahsile yaraşır yerlerde çalışmak istemeleri en tabi haklarıdır. Ülkeler önce bu soruna mutlaka çâre bulmalıdır. Bu krizi çözmede veya problemi çözümlemede bu sâdece bir maddedir. Diğer maddeleri de bir sonraki yazılarda inceleyelim inşallah efendim. Esen kalın.
Muhammed Buazizi 27 yaşında Tunuslu bir bilgisayar mühendisi, iş bulamadığı için sokaklarda işportacılık yapıyordu. Sokak satıcılığı sırasında sürekli zâbıta memurlarıyla muhatap oluyor ve kendisinden rüşvet isteniyordu. Zâten kendi el harçlığını çıkarmaktan âciz olan bu üniversite mezunu delikanlı artık mesele son haddine gelip zabıta mallarına el koyunca onları şikâyet etmek üzere Belediyeye gider. Orada görevli bayan görevliye derdini anlatırken bir de tokat yer, dünya başına yıkılır Muhammed’in. Üç kuruşluk mallarına zabıta el koyduğu için cânı zâten çok sıkkındır bir de bayan görevliden tokat yiyince delikanlılık onuru zedelenmişti ve geleceğe ait umutlarının hepsi sanki tükenmişti. Bilgisayar mühendisi bir genç olarak bu seremoniyi yaşayan delikanlı gitti ve bilgisayardaki sanal âlemde annesine son mektubunu yazdı(elektronik mektup): Ve diyordu ki: “Anacığım seyahate çıkıyorum. Lütfen beni suçlama. Seçmediğim bir yolda kayboldum. Sana bilmeden bir itaatsizlik yapmışsam n’olur beni affet. Suçlayacaksan beni değil, bu devranı suçla. Bu, dönüşü olmayan bir yolculuk! Ağlamaktan, sızlamaktan bıktım. Artık gözümde akıtacak bir damla yaşım yok. Çok yoruldum. Bu kayıtsız düzeni ve vefâsız ülkeyi de suçlamaya gerek yok. Her şeyi geride bırakıyorum. Yolcuyum, inşallah bu yolculuk çok şeyi değiştirecek.” Evet, Muhammed’den sonra dediği gibi çok şey değişti. Neredeyse bütün Arap ülkelerine sıçradı onun ülkesindeki huzursuzluk. İnanır mısınız bu mektup beni ağlattı, kalbimi dağladı ve hiç unutmayacağım.
‘Gençlik delilikten bir şûbedir.’ Deniyor ya hakikaten doğru. Bu yapılan delilik! İsmi Peygamberimizin ismini taşıyan bu gencimize demek ki ümit aşılayan hiç olmadı. Güzel dînîmizin temeline taban tabana zıt olan bir tutumdur bu. Hiç kimse canına kendi istediği gibi son verme yetkisine sâhip değildir. Canı yüce Allah(c.c) verir ve ancak O(c.c) alır. Bunun ahretteki bedeli çok ağırdır. Fakat günümüzde böylesi acı akıbetler çok yaygınlaştı. İntihar bombacılarıyla kendini iyice belli eden bu tür yaklaşımlar kişinin bu dünyâsını geçtik, sonsuzluk âlemini ebediyen karartacak bir olaydır. İntihar olarak değerlendirilen bu durumlar İslam’a yakışmaz. Hayat her türlü zorluğuna rağmen yaşanmak için insana takdim edilmiş bir sermâyedir. Kendi hayâtımız gibi görünse de asıl o hayat bize emâneten verilmiştir. Tabi bugün insanlara ‘Emânet Şuuru’ verilmediği için sıkıntılı hayatlara tahammül edemeyenler darda kalınca canlarına kıymaktalar. Bu büyük bir sorumsuzluk örneğidir. Gençlere hayâtın en sıkıntılı durumları karşısında dahi dâima ümit aşılanmalı, sabır ve tahammül yaşayarak ve yaşatarak öğretilmelidir.
Şimdiki insanlar özellikle de gençler, her şeyi çabucak, emek harcamadan elde ettiklerinden hem sabırsız hem de aceleciler. Alın teri dökmeden kolayca hemencecik en âlâ şeylere sâhip olmak istiyorlar. Halbuki toplumu teşkil eden gençler, o toplumun geleceğini yazabilecek büyük potansiyellerdir. Ayni zamanda bunun tersi de düşünüldüğünde onlar âdeta patlamaya hazır bomba gibidirler. Bugün Arap ülkelerinde yaşanan dalga dalga büyüyen ayaklanmalar nüfus dönüşümünü henüz tamamlayamamış gelişmekte olan bölgelerde baş göstermiştir.
Nüfus dönüşümü sağlanmış ülkelerin en safında ABD, Avrupa ve Japonya gelmektedir. Buralarda genç nüfûsun oranı % 16’dır. Ortadoğu’da ise bugün nüfus patlaması mevcuttur ve genç nüfus oranı % 65’tir. Tabi netice bu olunca bu kadar gencin istihdâmı söz konusudur. Arap âleminde işsizlik oranı % 5o’dir. Ve bu oran genelde 15-24 yaş arasıdır. Yâni gençlerin yarısı işsiz, düşünsenize! Eğitimli, eğitimsiz genç nüfûsun yarısının işsiz olması o ülke için ‘tehlike çanları çalıyor’ demektir. Bu bir gençlik patlamasını getirir berâberinde ve nitekim de öyle oldu.
Arap ülkelerinde hüzünlenerek şâhit olduğumuz devrim patlaması sâdece işsizlikten değil elbet. Başka sebepler de var onları da incelemek istiyoruz ama işin bir de bu boyutu var. Bugün genç yavrumuz Muhammed evlâdımızın hâzin hikâyesiyle başladığımız için, olayda gençlerin üzerinde döndüğünden meselenin önce bu tarafını yazmak istedik.
İşsiz, güçsüz aylak aylak dolaşan gençler önlerine atılan her türlü yeme konan ve kanan kuş gibidirler. Bu gençler nice vaatlerle kandırılıp mafya malı, çete elemanı, dağ teröristi olabilirler. İstemeden kirli ve karanlık işlere bulaşabilir ve işin içinden bir daha çıkamaz hâle gelebilirler. Hapse girebilir, adam öldürebilir, en azılı terörist olabilirler. Parasızlık kişilere çok yanlış şeyleri yaptırabilir. Yine işsizlik gençleri ahlaksızlığa kaydırabilir, eğlenceye düşürebilir, uyuşturucu ve alkol müptelâsı yapabilir, fuhşa sürükleyebilir. Yoksulluk özellikle gençlere her türlü yanlış işi istemeden de olsa yaptırabilir.
Gençler yaşları gereği bir an önce bağımsızlığını elde etmek, kendini ispatlamak toplumda sosyal bir yer edinmek isterler. Bunu içinde bulundukları şartlar gereği meşru yollardan sağlayamazlarsa gayrı meşru zeminlerden medet umabilirler. O yüzden ebeveynler evlatlarını yetiştirirken onlara her türlü şarta karşı tahammüllü, ümitvar, dosdoğru ve mücâdeleci bir ruh aşılamalılar. Bugünün tâbiriyle ‘kendi ayakları üzerinde durabilmeyi’ öğretmeliler. Çünkü hayat çok acı gerçeklerle dolu. Problemler insan için. Onları çözebilecek yetiyi ebeveyn çocuklarına kazandırmalı. Çocuğun her problemini çözen anne baba aslında iyi yapmıyor. İşte kendini yakan Muhammed örneği! Ve işte hepimizin hayret ve ibretle izlediği Ortadoğu’da kaynayan hareket, gençlerle başladı. Genç nüfus eğer işsiz olursa, hayattan ümidini keserse onlar o memleket için gerçekten sıkıntı çıkarırlar. Haklılarda. Arap ülkelerinde Muhammed evlâdımız gibi daha nice mühendis ve doktorlarımız işsiz güçsüz kahve köşelerinde, cafelerde umutsuzluk içinde vakit geçirmekteler. Ya da işportacılık, garsonluk yâhut taksicilik yapmaktalar geçim için ve evlenememekteler.
Geçmişte Asya ülkelerinde de buna benzer hâdiseler yaşanmıştı ama onlar gençlerini iyi eğitmişler ve rasyonel ekonomi yönetimiyle o gençlerle mucize denebilecek projeler üretmişlerdi. Bizde de, bugün özgürlük hareketleriyle patlak veren diğer ülkelerde de gençlere üretim yapabilecekleri, ülke ekonomisine pozitif katkı sağlayacakları iş imkanlarının âcilen oluşturulması, yeni istihdam alanlarının açılması kaçınılmazdır. Üniversite mezunu olan gençlerin mesleklerine ve yaptıkları tahsile yaraşır yerlerde çalışmak istemeleri en tabi haklarıdır. Ülkeler önce bu soruna mutlaka çâre bulmalıdır. Bu krizi çözmede veya problemi çözümlemede bu sâdece bir maddedir. Diğer maddeleri de bir sonraki yazılarda inceleyelim inşallah efendim. Esen kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.